Kamuoyu çok farklı bir Amerika ile tanışmış oldu. Bugüne kadar Hollywood filmlerinden tanıdığımız ülke değil de, sanki bir Ortadoğu ülkesi olarak gördük Amerika'yı. Adeta aynanın sırrının dökülmesi gibi. Yaşananlar bize "kral çıplak" sözünü hatırlattı.
İnsanoğlunun doğuştan kazandığı can, mal, namus, din ve vicdan hürriyeti, seyahat özgürlüğünün olmadığını cümle âlem gördü. Sadece Amerika'da mı, hayır bütün Avrupa aynı vaziyette. Bunu bir örnekle açıklayacağım.
Edward Colston adında bir adam var. 17. Yüzyılda yaşamış. Bu bir köle tüccarı. Yaşadığı dönemde bir de şirket kurmuş. Royal African Company ile 80 bin Afrikalı erkek, kadın ve çocuğu Amerika'ya götürüp köle olarak satmış. Yetmedi, yolculuk esnasında hastalık ve insani olmayan koşul ve davranışlardan dolayı ölenler de işin cabası. Tamam, o günün koşullarında yanlış yapmış diyebilirsiniz. İş hiç de öyle değil. Bu köle tüccarının heykelini yapmışlar hem de İngiltere'de Bristol'de. Yetmedi, adamın ismini Bristol kentindeki sokak ve binalara vermişler. Şimdi 21. yüzyıldayız. Bu heykelin varlığı tam 4 yüzyıldan beri, batının hala aynı duygu ve düşünceyi taşıdığının şahitlerinden birisi.
Avrupa'nın kasap dükkânlarında insan eti satıldığını da insanlık unutmuş değil.
Pandora'nın kutusu açıldı
Amerikan rüyası hep balon gibi şişirilir. Amerika'da %10 evsiz insanın yaşadığını sanırım bilmeyenimiz yok gibidir. Protestoların başlaması bir siyahi vatandaşın polis tarafından boğulması sonucu patlak verdi. Yetkililer ısrarla bu ölümün farklı sebeplerle olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar; başlarını kuma gömüyorlar. Gözden kaçırılan ayrıntı şu: Bu siyahi ne ilk öldürülen kişi ne de son öldürülecek kişidir. Bu bir anlayış meselesidir.
Olayın boyutunu anlamak için Trump'ın ailesi ile 2 gece sığınakta kalışını görmek gerek. Amerika siyah demeden beyaz demeden kendi insanına kendi güvenlik güçleri ile karşı durmaya çalışıyor. Neredeyse ülkenin tamamında sokağa çıkma yasağı uygulandı. Bu Amerikan rüyasının perde kapanma sahnesidir. Pandora'nın kutusu açılmıştır. Bu eylemler durdurulacaktır ancak bundan sonra gelen eylemler daha büyük çapta olacaktır.
Bütün bunların sebebi batının medeniyet anlayışından kaynaklanmaktadır.
Bugüne kadar dolar hâkimiyeti ile sorunları ötelenerek bugünlere gelinmiştir. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın ortaya koyduğu para politikası ile doların dünya üzerindeki hâkimiyeti kartondan kaplan olduğu anlaşıldığından beri geri sayım başlamıştır.
Amerika yanıyorsa, Avrupa karışmışsa işte isyan tam da bu medeniyet anlayışına tepki şeklinde gelişiyor.
Sosyal Devletin görevi insanın doğuştan sahip olduğu hakları doya doya yaşatmaktır; sözde değil özde yaşatmaktır. İşte medeniyet anlayışlarımız tam da bu noktada ayrılıyor.
Onların yaptırımı vatandaşın kabulü veya reddi şeklinde cereyan ediyor. Vatandaş kabul etmeyince bir iktidar gidiyor diğeri geliyor, ancak gelen gideni aratıyor. Çünkü aksaklık bakış açılarından kaynaklanıyor.
Bizde ise bütün bunlara ek olarak, hayatı Allah'a hesap verme mantığı ile yaşama vardır.
Evet, hukuk belirleyici, seçmen söz sahibi ancak bunların da ötesinde Allah'a verilecek hesap medeniyet anlayışımızı muhkem hale getiriyor.
O halde söylenecek son söz; "ne AB, ne ABD, tek yol Bağımsız Türkiye."
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025