Evet mevcut iktidarın sayesinde iki kuşak kayıp ilân edilmiş, bizim ve çocuklarımızın hayalleri ellerinden alınmışken, ülkenin ekonomik durumu böyle iken iç ve dış politik durumu ve "egemenliği" ne haldedir?
Mevcut iktidar ortakları seçim istememektedir.
İşin daha da enteresan tarafı, demokratik şartlarda ülkenin bu durumdan kurtarılması için gerekli olan seçimi Amerika da istememektedir.
ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris ""Bütün işaretler, ülkede seçime ihtiyaç olduğunu gösteriyor. ancak 2004'e kadar bu olmayacak" diye konuşmuş.
Amerika çok kısa bir süre önce "Bundan böyle Amerika'nın çıkarları söz konusu olduğu sürece pek de demokratik olmayan rejimleri destekleyebileceklerini" söylememiş miydi?
Şimdi "desteklemeye karar verdikleri anlaşılan" Türkiye'deki rejimi hangi tür demokrasi olarak görmektedirler acaba? "İşaretler"den ne kastedilmektedir?
Bırakın onların nasıl gördüğünü, fakat içerde çıkıp da kimse "Ne cüret, ne haddinize?" dememekte, diyememektedir.
Türkiye'de seçimin yapılıp yapılmayacağına Türkiye dışındaki odaklarda mı karar verilmektedir?
Bu ne zillettir, müstemleke midir burası?
1941 yılında Fener'de yanan kilisenin yapılmasında parasal desteği sağlayan kişi Panayot Angelopulos. Angelopulos, Yunanistan'da demir-çelik kralı. Olympic Havayolları'nın da sahibi. Fener Patriği ne zaman yurtdışına çıksa Angelopulos'un, tahsis ettiği uçaklara biniyor. Bu yolculuklarda Olympic ambleminin yerini çift baslı Bizans bayrağı alıyor. Yani Bartholomeos yabancı ülkeleri Bizans Devlet Başkanı olarak ziyaret ediyor.
Eyüp Kaymakamı'na tâbi bir devlet görevlisi olan bu şahıs buna nasıl cesaret ediyor ve yurda döndüğünde hakkında nasıl oluyor da herhangi bir soruşturma-kovuşturma açılamıyor?
Tanzimat'ta da azınlıklar Avrupalıların himayesine girmişti ve İmparatorluk makamları yargılayamıyor, ilgili davalara ilgili konsolosluklarda bakılıyordu.
Bu nasıl Cumhuriyet'tir? Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet bu mudur? Müstemleke midir burası?
Türkiye'de yetkililer "Amerika'nın isteği üzerine" Afganistan'a asker göndermeye karar verdiklerini söylüyor ve "hayli direndikten sonra" bu doğrultuda bir karar alıyor. Gazetecilerin sorusuna bu ülkenin Başbakanı "Askerin Afganistan'da ne zaman gideceğini, nerede konuşlanacağını, görevinin ne olacağını, sıcak çatışmaya girip girmeyeceğini, komutanının rütbesini" bilmediğini ifade ediyor.
Ertesi gün Özbekistan'da bulunan Amerikan Savunma Bakanı'nın bir soru üzerine şunları söylediğini geçiyor ajanslar:
"Benim başka ülkeler adına konuşmam doğru olmaz. Ben de, Türk hükümetinin Kuzey İttifakı'nın eğitimi amacıyla Afganistan'a asker göndereceğini medyadan öğrendim. Bu konudaki açıklamayı Türkiye hükümetinin kendisi yapar" dedi. Türk askerinin, Afganistan'a gönderilmesinin ABD tarafından istenip istenmediğine ilişkin bir başka soru üzerine de, Rumsfeld, "Bu, Türk hükümetinin kararıdır" dedi.
Başbakan bilmiyorum diyor, Amerikan Savunma Bakanı "Hayır Türkiye karar verdi" diyor.
Ve bir gün sonra bu sefer, böyle konularda hiç konuşmamayı tercih eden Cumhurbaşkanı'ndan şöyle bir çıkış geliyor; "Asker talebi Amerika'dan geldi, mecbur değildik, kendi isteğimizle gönderdik".
Cumhurbaşkanı, Başbakanı'nın aksine fikir beyan ediyor ve Rumsfeld'i onaylıyor.
İşin kötüsü, 21'inci Yüzyılın bu ilk savaşının çıkış sebebi olarak ileri sürülen Ladin hakkında NATO Genel Sekreteri de şunu söylüyor:
"ABD'de 11 Eylül'de meydana gelen terörist saldırıların tek sorumlusunun Usame Bin Ladin olup olmadığı konusu belirsizliğini korumaktadır."
Kim kiminle dalga geçiyor, kim doğru söylüyor, idare edenler, idare edilenlerden neler saklıyorlar? Milletten ne kaçırılıyor? Müstemleke midir burası?
AB'nin Ankara'daki Temsilcisi (Büyükelçisi) Karen Fogg Diyarbakır'daki AB Ofisi'nin ilk açılış yıldönümünü kutlamak için bu şehrimize gidiyor ve orada "Diyarbakır'ın AB için simgesel bir önemi vardır" diyor.
Yabancılar açısından ülkenin simgesi o ülkenin başşehridir. Türkiye'de mevcut anayasanın henüz çok şükür ki "değiştirilemeyen" maddesine göre de bu şehir Ankara'dır.
Karen Fogg böyle demekle ne kastetmiştir acaba? Ankara'ya dönünce bir tepkiyle karşılaşmış mıdır? İstenmeyen şahıs ilân edilmiş midir?
Her Büyükelçi bu ülkede istediği yere gidip, istediğini söyleyebilecek midir?
Müstemleke midir burası?
5 Kasım tarihli Sabah Gazetesi'nin manşeti aynen şöyle:
"Küçük Armutlu terörün cirit attığı, polisin giremediği bir kurtarılmış
bölge... Tüm yetkililer de bu durumu biliyor ama görmezlikten geliyor. Küçük Armutlu, İstanbul'un en lüks semtlerinden Etiler'in hemen üstünde, Boğaz'a nazır bir gecekondu bölgesi. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle tarihe karıştığı sanılan kurtarılmış bölgeler, 20 yıl sonra işte burada yeniden hortladı. Cezaevlerindeki ölüm orucu eylemleri buradan yönlendirildi, eyleme destek için ölüm orucu evleri burada kuruldu. Küçük Armutlu sanki savaş alanı. Girişinde panzerler ve polis ekipleri nöbet tutuyor ama içeri giremiyor. Mahallenin sokaklarında ise barikatlar kurulu. Her barikatta terör örgütü DHKP-C sempatizanı gençler nöbet tutuyor. Bu gençler bir polis otosu ya da panzer görünce, mahalleye haber uçuruyor. Haberi alanlar "Mevziler"e giriyor. Direniş için taş ve sopalar depolanıyor".
Bırakın müstemlekeyi fakat gerçekten "Hükümran-egemen bir ülke" midir burası?
Mevcut iktidar ortakları seçim istememektedir.
İşin daha da enteresan tarafı, demokratik şartlarda ülkenin bu durumdan kurtarılması için gerekli olan seçimi Amerika da istememektedir.
ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris ""Bütün işaretler, ülkede seçime ihtiyaç olduğunu gösteriyor. ancak 2004'e kadar bu olmayacak" diye konuşmuş.
Amerika çok kısa bir süre önce "Bundan böyle Amerika'nın çıkarları söz konusu olduğu sürece pek de demokratik olmayan rejimleri destekleyebileceklerini" söylememiş miydi?
Şimdi "desteklemeye karar verdikleri anlaşılan" Türkiye'deki rejimi hangi tür demokrasi olarak görmektedirler acaba? "İşaretler"den ne kastedilmektedir?
Bırakın onların nasıl gördüğünü, fakat içerde çıkıp da kimse "Ne cüret, ne haddinize?" dememekte, diyememektedir.
Türkiye'de seçimin yapılıp yapılmayacağına Türkiye dışındaki odaklarda mı karar verilmektedir?
Bu ne zillettir, müstemleke midir burası?
1941 yılında Fener'de yanan kilisenin yapılmasında parasal desteği sağlayan kişi Panayot Angelopulos. Angelopulos, Yunanistan'da demir-çelik kralı. Olympic Havayolları'nın da sahibi. Fener Patriği ne zaman yurtdışına çıksa Angelopulos'un, tahsis ettiği uçaklara biniyor. Bu yolculuklarda Olympic ambleminin yerini çift baslı Bizans bayrağı alıyor. Yani Bartholomeos yabancı ülkeleri Bizans Devlet Başkanı olarak ziyaret ediyor.
Eyüp Kaymakamı'na tâbi bir devlet görevlisi olan bu şahıs buna nasıl cesaret ediyor ve yurda döndüğünde hakkında nasıl oluyor da herhangi bir soruşturma-kovuşturma açılamıyor?
Tanzimat'ta da azınlıklar Avrupalıların himayesine girmişti ve İmparatorluk makamları yargılayamıyor, ilgili davalara ilgili konsolosluklarda bakılıyordu.
Bu nasıl Cumhuriyet'tir? Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet bu mudur? Müstemleke midir burası?
Türkiye'de yetkililer "Amerika'nın isteği üzerine" Afganistan'a asker göndermeye karar verdiklerini söylüyor ve "hayli direndikten sonra" bu doğrultuda bir karar alıyor. Gazetecilerin sorusuna bu ülkenin Başbakanı "Askerin Afganistan'da ne zaman gideceğini, nerede konuşlanacağını, görevinin ne olacağını, sıcak çatışmaya girip girmeyeceğini, komutanının rütbesini" bilmediğini ifade ediyor.
Ertesi gün Özbekistan'da bulunan Amerikan Savunma Bakanı'nın bir soru üzerine şunları söylediğini geçiyor ajanslar:
"Benim başka ülkeler adına konuşmam doğru olmaz. Ben de, Türk hükümetinin Kuzey İttifakı'nın eğitimi amacıyla Afganistan'a asker göndereceğini medyadan öğrendim. Bu konudaki açıklamayı Türkiye hükümetinin kendisi yapar" dedi. Türk askerinin, Afganistan'a gönderilmesinin ABD tarafından istenip istenmediğine ilişkin bir başka soru üzerine de, Rumsfeld, "Bu, Türk hükümetinin kararıdır" dedi.
Başbakan bilmiyorum diyor, Amerikan Savunma Bakanı "Hayır Türkiye karar verdi" diyor.
Ve bir gün sonra bu sefer, böyle konularda hiç konuşmamayı tercih eden Cumhurbaşkanı'ndan şöyle bir çıkış geliyor; "Asker talebi Amerika'dan geldi, mecbur değildik, kendi isteğimizle gönderdik".
Cumhurbaşkanı, Başbakanı'nın aksine fikir beyan ediyor ve Rumsfeld'i onaylıyor.
İşin kötüsü, 21'inci Yüzyılın bu ilk savaşının çıkış sebebi olarak ileri sürülen Ladin hakkında NATO Genel Sekreteri de şunu söylüyor:
"ABD'de 11 Eylül'de meydana gelen terörist saldırıların tek sorumlusunun Usame Bin Ladin olup olmadığı konusu belirsizliğini korumaktadır."
Kim kiminle dalga geçiyor, kim doğru söylüyor, idare edenler, idare edilenlerden neler saklıyorlar? Milletten ne kaçırılıyor? Müstemleke midir burası?
AB'nin Ankara'daki Temsilcisi (Büyükelçisi) Karen Fogg Diyarbakır'daki AB Ofisi'nin ilk açılış yıldönümünü kutlamak için bu şehrimize gidiyor ve orada "Diyarbakır'ın AB için simgesel bir önemi vardır" diyor.
Yabancılar açısından ülkenin simgesi o ülkenin başşehridir. Türkiye'de mevcut anayasanın henüz çok şükür ki "değiştirilemeyen" maddesine göre de bu şehir Ankara'dır.
Karen Fogg böyle demekle ne kastetmiştir acaba? Ankara'ya dönünce bir tepkiyle karşılaşmış mıdır? İstenmeyen şahıs ilân edilmiş midir?
Her Büyükelçi bu ülkede istediği yere gidip, istediğini söyleyebilecek midir?
Müstemleke midir burası?
5 Kasım tarihli Sabah Gazetesi'nin manşeti aynen şöyle:
"Küçük Armutlu terörün cirit attığı, polisin giremediği bir kurtarılmış
bölge... Tüm yetkililer de bu durumu biliyor ama görmezlikten geliyor. Küçük Armutlu, İstanbul'un en lüks semtlerinden Etiler'in hemen üstünde, Boğaz'a nazır bir gecekondu bölgesi. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle tarihe karıştığı sanılan kurtarılmış bölgeler, 20 yıl sonra işte burada yeniden hortladı. Cezaevlerindeki ölüm orucu eylemleri buradan yönlendirildi, eyleme destek için ölüm orucu evleri burada kuruldu. Küçük Armutlu sanki savaş alanı. Girişinde panzerler ve polis ekipleri nöbet tutuyor ama içeri giremiyor. Mahallenin sokaklarında ise barikatlar kurulu. Her barikatta terör örgütü DHKP-C sempatizanı gençler nöbet tutuyor. Bu gençler bir polis otosu ya da panzer görünce, mahalleye haber uçuruyor. Haberi alanlar "Mevziler"e giriyor. Direniş için taş ve sopalar depolanıyor".
Bırakın müstemlekeyi fakat gerçekten "Hükümran-egemen bir ülke" midir burası?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002