Cenab-ı Hakk'a binlerce kez şükür olsun ki hak yerini buldu, adalet geç de olsa tecelli etti ve Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, kendisine yöneltilen tüm iftiralardan, hukuksuz suçlamalardan beraat etti. Mutluyuz, sevinçliyiz.
Kendisine geçmiş olsun diliyoruz ve hukuk zaferini ortaya koyan tüm hukukçu arkadaşlarımızı da tebrik ediyoruz. Yaklaşık 3,5 yıl süren dava sürecinde hukuksuzluğa karşı büyük bir hukuk mücadelesi verildi.
Bu hukuk mücadelesi elbette hukuk fakültelerinde ders olarak işlenmesi gereken örnek bir mücadeledir.
Prof. Dr. Baş'ın üzerine hukuksuzca gidilmesi, dava sürecinde işlenen hukuk cinayetleri de, "hukukun nasıl olmaması gerektiğinin en önemli örneği" olarak tarihin karanlık sayfalarında yerini alacaktır.
Dava, "alacaklı" olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın suçlu gösterilmeye çalışıldığı bir davadır.
Borçlu olan Mustafa Eraslan, borcuna karşılık senetler düzenlemiş ve bu senetlerden bir kısmını da ödemiştir.
Hatta 11 Nisan 2014 tarihli resmi haciz tutanağına "borcumu kabul ediyorum" yazarak borcun kendisine ait olduğunu da ortaya koymuştur.
Bundan sonra, borçlu şahıs, resmen kabul ettiği borcunu ödememek için alacaklı olan Prof. Dr. Baş aleyhinde iftiralarla dolu dava açmıştır.
Davanın açıldığı ilk yıllarda mahkemenin Prof. Dr. Baş hakkında verdiği karar, hiçbir suç unsuru bulunmaması ve müştekinin iddia ettiği suçlamalara hiçbir kanıt sunamaması nedeniyle "takipsizlik" olmuştur.
Hatta borçlu Eraslan'ın mahkemeye tanık olarak getirdiği 2 şahıs da Prof. Dr. Baş lehine tanıklık etmiştir.
İşte bu süreçte karanlık eller devreye girmiştir.
Bu aşamada bitmesi gereken dava, bu karanlık ellerin devreye girmesiyle hukuki olmaktan çıkmış, siyasi bir infaz davasına dönüşmüştür.
Türkiye'yi bağlayan uluslar arası hukuk kurallarına göre, "masumiyet karinesi" denilen bir kural vardır.
Yani bir kişinin suç işlediği iddia ediliyorsa, iddia sahibi bunun delillerini ortaya koyana kadar o kişi suçsuzdur.
Ve ispat iddia sahibine aittir.
"Hukuksuzluk" dedik, bakın hukuk kuralı bu olmasına rağmen, delil iddia sahibi Eraslan'dan değil, Prof. Dr. Baş'tan istenmiştir.
Dahası, Eraslan hiçbir delil sunamamasına rağmen, 16 Ekim 2019 tarihli duruşmada, Prof. Dr. Haydar Baş'ın mal varlığına kısmi tedbir ve yurt dışı yasağı getirilmiştir.
3,5 yıllık dava sürecinde savcı değişmiş, yeni gelen ve tarafsız olması gereken savcı tamamen yanlı hareket etmiş, yapılan onlarca duruşmada mahkeme heyeti durmadan değiştirilmiştir. Adeta Prof. Dr. Baş'a hukuksuzca hüküm giydirmek için, bu hukuksuz kararı verecek cesarette bir hâkim aranmıştır.
15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen son davada, mahkeme heyetine ilk kez katılan üyenin oyuyla 2'ye 1 bir çoğunlukla, alacaklı durumda olan Prof. Dr. Haydar Baş hukuka uymayan yorumlarla suçlu çıkarılmıştır.
2,5 yıl hapis cezası verilmiş, daha önceki kısıtlamalara ilaveten siyasi faaliyet yasağı da getirilmiştir.
Ve dava İstinaf Mahkemesi'ne yani bir üst mahkemeye taşınmıştır.
İşte bu mahkemede hukuk tecelli etti ve Prof. Dr. Haydar Baş tüm hukuksuz suçlamalardan beraat etti.
Beraat kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesi (İstinaf Mahkemesi), Prof. Dr. Haydar Baş hakkında yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ters bir şekilde daha önce alınmış olan tüm tedbir kararlarını kaldırmakla kalmadı, aynı zamanda davanın esası hakkında da Prof. Dr. Haydar Baş lehine karar verdi.
Üst mahkemenin, mahkeme heyetindeki dört hâkimin 'oy birliğiyle' verdiği bu kararla, Prof. Dr. Baş'ın yaklaşık 3,5 yıldır büyük bir mücadele verdiği suçlamaların tamamının iftira olduğu da resmen tescil edilmiş oldu.
Mahkemenin verdiği beraat kararında şu ibareler yer aldı: "Prof. Dr. Haydar Baş'a atfedilen tüm suçları işlediğine ilişkin hükümlüğüne yeterli hukuka uygun, şüphelerden uzak, kesin, yasal ve yeterli inandırıcı somut delil bulunmadığı açıkça anlaşıldığından yüklenen suçların sanık tarafından işlendiği sabit olmaması nedeniyle beraatına, adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasına, mal varlığı üzerine konulmuş tedbirlerin kaldırılmasına, oy birliğiyle karar verilmiştir."
Çok şükür ki hukuk sistemindeki her türlü olumsuzluğa rağmen, her türlü karanlık el devrede olmasına rağmen, hala aklı hür, vicdanı hür olan hâkimlerimiz mevcut…
Hak sahibini bulur, yanlış hesap Bağdat'tan döner.
Prof. Dr. Baş'ın itibarını zedeleyerek, O'na siyasi yasaklar getirerek, O'nun şahsına Susurluk'ta çirkin saldırılar düzenleyip O'nu ve kadrosunu hukukun dışına çıkmaya zorlayarak kirli senaryo peşinde olanlar bilmeliler ki, Prof. Dr. Baş demir leblebiye benzer, öyle kolay yutulamaz, hazmedilemez.
Prof. Dr. Baş zerre kadar hukukun dışına çıkmayan, kadrosunun da hukukun dışına çıkmasına asla müsaade etmeyen bir liderdir.
Ömründe trafik cezası bile almamış hayatını tamamen hukuk dairesi içinde yaşayan bir şahsiyettir.
Her zaman "haklı olun, haklı ile olun" der.
Hukuksuzca aleyhinde yürütülen dava süreci boyunca mükemmel bir devlet adamı sabrı ve kumaşıyla mücadele etmiştir.
Şu gerçeği asla unutmayalım ki, dün Mustafa Kemal Atatürk, nasıl milletimiz için birlik ve beraberliğin merkezi olmuştur, bugün de Prof. Dr. Baş, çözümleriyle, modelleriyle, duruşuyla birlik ve beraberliğin tek adresidir.
Prof. Dr. Baş, devlettir, millettir, birlik ve beraberlik harcıdır, milletimizi ve dünya insanlığını aydınlık bir yarına taşıyacak çözüm sahibi tek liderdir.
Bu açıdan bakıldığında, Prof. Dr. Baş'a yapılan tüm çirkin saldırıların, atılan iftiraların, yürütülen hukuksuzca mücadelelerin asıl hedefi Türkiye'dir, Türk milletidir.
Millet olarak yeterince zaman kaybettik, artık ayıkalım, daha ağır bedeller ödemeyelim.
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025