Avrupa'da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri renkli görüntülere sahne olurken önemli bir gerçeği daha gözler önüne serdi.
Seçimlere katılım çok düşük olurken çıkan sonuçlarda ülkelerin hemen hepsinde iktidar partileri ağır kayıplar verdiler.
Muhalifler ise büyük bir oy patlaması yaptılar.
Fransa ve Almanya'daki iktidar partilerinden İngiltere ve İtalya hükümetlerine kadar adeta domino etkisi yaşandı.
En marjinal sonuç ise İsveç'ten geldi. İsveç halkı yüzde 37'lik bir katılımla AB'ye olan tepkisini sandığa yansıttı. Sonuç ise diğer ülkelerde sözünü ettiğimiz üzere iktidarın hezimeti idi.
Avrupa Birliği'nin en etkili kurumu olan Parlamento'nun 732 sandalyesini Türkiye açısından okumak gerekirse Türkiye olarak çıkarmamız gereken dersler var.
Alman ve Fransız vekillerin sayısal üstünlüğünün olduğu parlamentoda Türkiye'nin üyeliğine kesin tavır alan parti temsilcileri yerini koruyor.
Alman Hıristiyan Demokratlar ve Fransız Milliyetçi vekilleri bu grubun başını çekiyor.
Komisyon ve Konsey temsilcilerinden sıcağı sıcağına destek mesajları verilse de; Parlamento temsilci ve gruplarının Türkiye ile ilgili hazırlayacakları yeni raporlar ve gözlemler Komisyon ve Konsey'in karar alma sürecini etkileyecek.
Türkiye'nin mevcut yeni yapıyla daha çok sorun yaşayacağını söylersek aşırı kötümser olduğumuz sonucu çıkarılmamalı.
Fransız ve Alman siyasilerinin Türkiye'ye karşı, zaman yaklaştıkça temkinli pozisyon almaları bu tezimizi destekliyor.
Peki büyük umutlar besleyerek girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği'nin en önemli seçimi olarak görülen Parlamento seçimlerine Avrupalı seçmen neden az ilgi gösterdi?
Bu soru da önemli bir düşünsel eşik.
Avrupa vatandaşı, siyasal tercihlerden ziyade ekonomik geçim standardı ve daha rahat yaşama arayışları üzerinde kafa yoruyor. Yeterli beslenme, dengeli istihdam ve gelecek kaygısı öncelikli bir durum arzediyor.
Sosyal ödemelerde, dış ticaret açıkları boyutunda, işsizlik ve iş bulma konusunda, ailenin korunması ve gençliğin geleceği sorununda Lokomotif Ülkeler olarak bilinen Almanya ve Fransa başta olmak üzere AB'nin kişibaşına milli gelir yönünden en zengin ülkesi Belçika ve Lüksemburgda da bile bu sorunlar masaya yatırılmış durumda.
Ortak tarım politikası ve sanayinin sürdürülebilirliği konularında büyük sorunlar yaşayan Birlik ülkelerindeki iktidarların AP seçimlerinden aldıkları bu hezimet birliğin çatlamasına bile neden olabilir.
İçeriden çatırdayan AB'nin fay kırıkları yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
İleri vitesli mi olsun, geniş vagonlu mu olsun? tartışmalarına maruz kalan AB treninin önündeki raylar pek sağlam değil.
AB'nin kurucusu Çekirdek Ülkeler'in (Almanya-Fransa-Belçika- Hollanda-Lüksemburg)çekirdeği kırılmaya başladı.
Seçimlere katılım çok düşük olurken çıkan sonuçlarda ülkelerin hemen hepsinde iktidar partileri ağır kayıplar verdiler.
Muhalifler ise büyük bir oy patlaması yaptılar.
Fransa ve Almanya'daki iktidar partilerinden İngiltere ve İtalya hükümetlerine kadar adeta domino etkisi yaşandı.
En marjinal sonuç ise İsveç'ten geldi. İsveç halkı yüzde 37'lik bir katılımla AB'ye olan tepkisini sandığa yansıttı. Sonuç ise diğer ülkelerde sözünü ettiğimiz üzere iktidarın hezimeti idi.
Avrupa Birliği'nin en etkili kurumu olan Parlamento'nun 732 sandalyesini Türkiye açısından okumak gerekirse Türkiye olarak çıkarmamız gereken dersler var.
Alman ve Fransız vekillerin sayısal üstünlüğünün olduğu parlamentoda Türkiye'nin üyeliğine kesin tavır alan parti temsilcileri yerini koruyor.
Alman Hıristiyan Demokratlar ve Fransız Milliyetçi vekilleri bu grubun başını çekiyor.
Komisyon ve Konsey temsilcilerinden sıcağı sıcağına destek mesajları verilse de; Parlamento temsilci ve gruplarının Türkiye ile ilgili hazırlayacakları yeni raporlar ve gözlemler Komisyon ve Konsey'in karar alma sürecini etkileyecek.
Türkiye'nin mevcut yeni yapıyla daha çok sorun yaşayacağını söylersek aşırı kötümser olduğumuz sonucu çıkarılmamalı.
Fransız ve Alman siyasilerinin Türkiye'ye karşı, zaman yaklaştıkça temkinli pozisyon almaları bu tezimizi destekliyor.
Peki büyük umutlar besleyerek girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği'nin en önemli seçimi olarak görülen Parlamento seçimlerine Avrupalı seçmen neden az ilgi gösterdi?
Bu soru da önemli bir düşünsel eşik.
Avrupa vatandaşı, siyasal tercihlerden ziyade ekonomik geçim standardı ve daha rahat yaşama arayışları üzerinde kafa yoruyor. Yeterli beslenme, dengeli istihdam ve gelecek kaygısı öncelikli bir durum arzediyor.
Sosyal ödemelerde, dış ticaret açıkları boyutunda, işsizlik ve iş bulma konusunda, ailenin korunması ve gençliğin geleceği sorununda Lokomotif Ülkeler olarak bilinen Almanya ve Fransa başta olmak üzere AB'nin kişibaşına milli gelir yönünden en zengin ülkesi Belçika ve Lüksemburgda da bile bu sorunlar masaya yatırılmış durumda.
Ortak tarım politikası ve sanayinin sürdürülebilirliği konularında büyük sorunlar yaşayan Birlik ülkelerindeki iktidarların AP seçimlerinden aldıkları bu hezimet birliğin çatlamasına bile neden olabilir.
İçeriden çatırdayan AB'nin fay kırıkları yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
İleri vitesli mi olsun, geniş vagonlu mu olsun? tartışmalarına maruz kalan AB treninin önündeki raylar pek sağlam değil.
AB'nin kurucusu Çekirdek Ülkeler'in (Almanya-Fransa-Belçika- Hollanda-Lüksemburg)çekirdeği kırılmaya başladı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005