29 Mayıs tarihi yaklaşırken hala AB hayali kuran siyasilerimizin kalp atışları ciddi oranda artmaya başladı. AB'nin yıllardır gerçek niyetini görememenin veya görmek istememenin önyargısıyla Fransa'da yapılacak AB Anayasası referandumundan çıkan sonuca kilitlenmişler.
Fransa'da bu referandumdan "evet" ya da "hayır" çıkması Türkiye'nin AB sürecini değiştirmeyecek. Çünkü maksat Türkiye'yi AB bünyesine alıp bir Avrupa ülkesi yapmak değil, AB havucunu göstererek Türkiye'yi AB mezarlığına gömmek.
Bu süreçte bir taraftan Türkiye'den yavaş yavaş tavizler kopartmaya çalışılırken, diğer taraftan ilişkiler kopma noktasına geldiğinde tekrar sırtımız sıvazlanıyor, iltifatlar yağdırılıyor, uyuşturma faaliyetinden sonra tekrar şok talepler istenmeye devam ediliyor.
AB, Türkiye'den taleplerini tam manasıyla elde etmeden asla Türkiye'nin yakasını bırakmayacaktır. Bir insan gölgesi gibi, kaçarsak o bizi kovalayacak, kovalarsak hep kaçacak.
Şu an iktidarımızda sonuna kadar kovalamayı ant içmiş bir hükümetimiz olduğu için sürekli nazlı bir şekilde kaçmayı tercih ediyor ve talep üstüne talep sıralıyor.
Kıbrıs, Ege, sözde Ermeni soykırımı, Patrikhane, Öcalan meselesi, Güneydoğu, azınlıklar meselesi, toprak ve maden satışları, misyonerlik faaliyetleri, başta tarım olmak üzere ekonomik yaptırımlar...
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, AB'nin gerçek niyetinden halkımız haberdar edilmiyor.
Pollmark Türkiye Araştırmasına göre AB'ye "evet" diyen insanımız, yüzde 63 olarak gösterilirken, sözde Ermeni soykırımının "ön şart" olarak kabul edilmesi durumunda AB üyeliğine yüzde 82.9 oranında hayır cevabı verildiği belirtiliyor.
Şu anda AB'nin sözde Ermeni soykırımına verdiği destek de ortada. Buradan çıkan sonuç şu, hükümetimiz ve de AB taşeronluğu yapan medyamız maalesef halkımıza doğruları anlatmıyor ve milletimiz boş vaatlerle kandırılıyor.
Bir taraftan siyasi süreçte bunlar yaşanılırken diğer taraftan AB'nin bize yakın tarafında olan Yunanistan silahlanmaya hızla devam ediyor.
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün yıllık değerlendirme konuşmasında Yunanistan'la ilgili beyanatları oldukça dikkat çekiciydi.
1997-2003 yılları arasında Yunanistan'ın silahlanma ve modernizasyon harcamalarının yaklaşık 16 milyar dolar olarak ifade edildiğini vurgulayan Özkök, "Bütün bu bilgiler değerlendirildiğinde, Yunanistan'ın milli savunma politikasını, tehdidin doğrudan Türkiye'den geldiği varsayımına dayandırmaya devam ettiğini göstermektedir" dedi.
Yunanistan özellikle Kardak civarında savaş gemilerini, hücum botlarını ve asker sayısını arttırmaktadır.
Bu sıcak gelişmelere rağmen sayın Erdoğan, Bozcaada ziyaretinde Kardak kriziyle ilgili olarak "Türkiye ile Yunanistan arasındaki olumlu gelişmeleri hazmedemeyenler var. Bu tür krizler hoş değil. Bunlarla uğraşmayalım. Bu oyunu bozmamız lazım" ifadelerini kullandı.
Dostluk ve barışa diyeceğimiz bir şey yok, zaten olması gereken de bu. Ama karşıdakiler hep "dostuz" diyerek taviz üstüne taviz kopartmaya çalışırlarsa, buna dostluk değil "enayilik" denir.
Daha 85 yıl önce Anadolu'muzu işgal edip insanlarımızı katleden, evlerini yakan yıkan, bizi bu coğrafyadan silmek isteyenlere karşı biraz daha duyarlı olmamız gerekmiyor mu?
AB'nin ve Yunanistan'ın gerçek yüzü milletimize doğru olarak anlatılmalıdır.
Bu dostluğumuzu etkiler diyorsanız, zaten bizi daha çocuk yaşlarından beri düşman olarak tarif eden insanlara biz "dostuz" desek ne faydası olur?
Ulusal çıkarlarımıza uygun milli politikalar geliştirmeliyiz. Kurdun önüne dostuz diyerek savunmasız bir şekilde atlarsan, onun seni parçalamaya yönelik iştahını daha da kabarmış olursun.
Bütün iç ve dış siyasetini dün bizi işgal eden, bugün de üzerimizdeki hesaplarını bir nebze dahi azaltmamış olanların tavsiyelerine göre düzenlersek, onlar da "dün ortaya koyduğumuz milli direnci" kırıcı projelerini bize uygulatırlar. Sonuç kolay lokma olmaktır.
Kendimize derhal çeki düzen vermeliyiz.
Fransa'da bu referandumdan "evet" ya da "hayır" çıkması Türkiye'nin AB sürecini değiştirmeyecek. Çünkü maksat Türkiye'yi AB bünyesine alıp bir Avrupa ülkesi yapmak değil, AB havucunu göstererek Türkiye'yi AB mezarlığına gömmek.
Bu süreçte bir taraftan Türkiye'den yavaş yavaş tavizler kopartmaya çalışılırken, diğer taraftan ilişkiler kopma noktasına geldiğinde tekrar sırtımız sıvazlanıyor, iltifatlar yağdırılıyor, uyuşturma faaliyetinden sonra tekrar şok talepler istenmeye devam ediliyor.
AB, Türkiye'den taleplerini tam manasıyla elde etmeden asla Türkiye'nin yakasını bırakmayacaktır. Bir insan gölgesi gibi, kaçarsak o bizi kovalayacak, kovalarsak hep kaçacak.
Şu an iktidarımızda sonuna kadar kovalamayı ant içmiş bir hükümetimiz olduğu için sürekli nazlı bir şekilde kaçmayı tercih ediyor ve talep üstüne talep sıralıyor.
Kıbrıs, Ege, sözde Ermeni soykırımı, Patrikhane, Öcalan meselesi, Güneydoğu, azınlıklar meselesi, toprak ve maden satışları, misyonerlik faaliyetleri, başta tarım olmak üzere ekonomik yaptırımlar...
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, AB'nin gerçek niyetinden halkımız haberdar edilmiyor.
Pollmark Türkiye Araştırmasına göre AB'ye "evet" diyen insanımız, yüzde 63 olarak gösterilirken, sözde Ermeni soykırımının "ön şart" olarak kabul edilmesi durumunda AB üyeliğine yüzde 82.9 oranında hayır cevabı verildiği belirtiliyor.
Şu anda AB'nin sözde Ermeni soykırımına verdiği destek de ortada. Buradan çıkan sonuç şu, hükümetimiz ve de AB taşeronluğu yapan medyamız maalesef halkımıza doğruları anlatmıyor ve milletimiz boş vaatlerle kandırılıyor.
Bir taraftan siyasi süreçte bunlar yaşanılırken diğer taraftan AB'nin bize yakın tarafında olan Yunanistan silahlanmaya hızla devam ediyor.
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün yıllık değerlendirme konuşmasında Yunanistan'la ilgili beyanatları oldukça dikkat çekiciydi.
1997-2003 yılları arasında Yunanistan'ın silahlanma ve modernizasyon harcamalarının yaklaşık 16 milyar dolar olarak ifade edildiğini vurgulayan Özkök, "Bütün bu bilgiler değerlendirildiğinde, Yunanistan'ın milli savunma politikasını, tehdidin doğrudan Türkiye'den geldiği varsayımına dayandırmaya devam ettiğini göstermektedir" dedi.
Yunanistan özellikle Kardak civarında savaş gemilerini, hücum botlarını ve asker sayısını arttırmaktadır.
Bu sıcak gelişmelere rağmen sayın Erdoğan, Bozcaada ziyaretinde Kardak kriziyle ilgili olarak "Türkiye ile Yunanistan arasındaki olumlu gelişmeleri hazmedemeyenler var. Bu tür krizler hoş değil. Bunlarla uğraşmayalım. Bu oyunu bozmamız lazım" ifadelerini kullandı.
Dostluk ve barışa diyeceğimiz bir şey yok, zaten olması gereken de bu. Ama karşıdakiler hep "dostuz" diyerek taviz üstüne taviz kopartmaya çalışırlarsa, buna dostluk değil "enayilik" denir.
Daha 85 yıl önce Anadolu'muzu işgal edip insanlarımızı katleden, evlerini yakan yıkan, bizi bu coğrafyadan silmek isteyenlere karşı biraz daha duyarlı olmamız gerekmiyor mu?
AB'nin ve Yunanistan'ın gerçek yüzü milletimize doğru olarak anlatılmalıdır.
Bu dostluğumuzu etkiler diyorsanız, zaten bizi daha çocuk yaşlarından beri düşman olarak tarif eden insanlara biz "dostuz" desek ne faydası olur?
Ulusal çıkarlarımıza uygun milli politikalar geliştirmeliyiz. Kurdun önüne dostuz diyerek savunmasız bir şekilde atlarsan, onun seni parçalamaya yönelik iştahını daha da kabarmış olursun.
Bütün iç ve dış siyasetini dün bizi işgal eden, bugün de üzerimizdeki hesaplarını bir nebze dahi azaltmamış olanların tavsiyelerine göre düzenlersek, onlar da "dün ortaya koyduğumuz milli direnci" kırıcı projelerini bize uygulatırlar. Sonuç kolay lokma olmaktır.
Kendimize derhal çeki düzen vermeliyiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025