Avrupa Birliğinin Stratejik ve ilerleme raporunda Kıbrıs ile ilgili tespitlerde gözden kaçan önemli bir cümleye dikkat "Kıbrıs Türkiye'nin AB özlemi için engel"
Yanlış okumadınız. "Kıbrıs Türkiye'nin AB üyeliği için engel denmiyor AB özlemi için engel" deniyor.
O halde "Kıbrıs Türkiye'nin AB üyeliğinin ön koşulu değildir" diyen başbakan haklı sayılır.
Çünkü bu ifadeden de anlaşıldığı gibi AB'nin Türkiye'yi üye olma iradesi yok. sadece AB'ne girme özlemi olan Türkiye'ye dayattığı şartlarından biri Kıbrıs'ı AB'ye alınacak. Diğer ön şartlardan biride alfabemizi değiştirip "Kürt azınlığın ihtiyaç duyduğu harfleri dahil etmek"
Bu ifade Belçikalı Bakana Gerek Kıbrıs ile ilgili olsun gerekse Türkiye'ye uyguladığı strateji Osmanlıyı tasfiye eden düvel-i muazzamanın taktikleri ile örtüşüyor.
1800'lü yıllarda zayıflayan Osmanlı Kırım savaşında ilk yüksek faizle borçlanmayı ve İngiltere ve Rusya gibi ülkelerin içerideki Hıristiyan azınlıkları himayesine alma isteğine boyun eğişi ile çözülme başlıyor.
Bu tavizler Tanzimat fermanı ile kurumsallaşır. Bu günde Türkiye'nin AB özlemini kullanan Avrupa Birliğinin dayattığı uyum süreci Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi sürecine dönüştü. Dün istenen Girit'ti, bu gün Kıbrıs. Düvel-i Muazzamının içerideki maşaları Ermeni Rum Azınlıkları yok.
Bu gün bunlara Kürk Alevi kesimi eklenmek isteniyor.
Yani Avrupa öylesine yol katletmiş ki müslüman Türk'ün içinden dahi azınlık üretir noktaya gelmiştir.
Siyasal karoların AB sevdası Avrupa'nın Sevr özlemini her geçen gün tahrik ediyor.
AKP'nin içindeki bürokrasiye karşı iktidar gücüne hissettirebilmesi için dışarıya olan bağımlılığı AB ve ABD üzerinden iktidar olma çabası Sevr özlemlerini büsbütün küstahlaştırdı.
Fener patrikhanesinin devletin bir kamusal aktörü halinde gelmesi, Ruhban okulunun açılması, ekümenliğinin tescili diğer azınlıkların da iştahını kabarttı.
Fethullah Gülen'in himayesinde PKK destekleyiciliği kimliğini unutturup diyalogun baş aktörü haline getirilen Ermeni patriğine de Harran'da bir Ortodoks ilahiyat okulu ikram ediliyor.
Seçimler öncesinde 4 halk dinden 36 etnik kimlikten dem vuran bütün dinlere eşit mesafede hizmet vaat eden Erdoğan'ın başbakanlığı azınlıkların rüyalarını gerçeğe dönüştürme fırsatı olacak gibi.
Güneydoğu'dan-Doğu Karadeniz'e, sosyete kulüplerinden, şehir varoşlarına mantar gibi biten kilise evleri ve her geçen gün yaygınlaşan misyoner faaliyetleri dinler xarası diyalog örtüsü ile kamufle ediliyor, millete yediriliyor.
İstanbul'u ve Marmara bölgesini Rum Ortodokslar, Doğu Anadolo'yu Ermeni Ortodokslar, Güney Doğuyu Süryani Ortodokslar, Egeyi Protestanlar, Akdenizi Katolikler adeta parsellemiş.
AB'ye uyum paketi çerçevesinde Kiliselerin mülk edinmeleri yeni kiliseler almaları teşvik edilmiştir.
Fener Patriğinin her gün şatafatlı şovlarla devlet tarafından konuk edilmesinden cesaret alan çevreler, Pontus İmparatoru Sahneye sürecek kadar ileri gitmiş bulunuyor.
Yanlış duymadınız.
Ekümen Bizans Patriğinden sonra Pontus İmparatorumuz da oldu.
Fener Patriğinin Türkiye'de gördüğü itibardan cesarete gelen Lascaris Paleolog Moskova Kremlin Sarayında yanında eşi İmparatoriçe Fransmaz'la birlikte Taçlandırma Merasiminde.
Terör örgütü PKK'nın elebaşı Apo'yu İtalya'dan Rusya'ya kaçıran ve 3 yıl önce evinin önünde öldürülen Duma Milletvekili Galina da aynı sahnede.
Haberlerde izlediğimiz sahne bu.
Sır gibi saklanan ve Amerika'nın desteklediği Lascaris Paleolog sadece kuru merasimlerle yetinmiyor.
34 ülkede açtığı davada kendisini Bizans Kralı olarak tescil ettirmeyi başarıyor.
İşin bir de Patrikhane ve ekümeniklik boyutu var.
Patrik, sözde Bizans İmparatoru yazılı metinlerde "Kostantinopol haçının egemen askeri ve hanedansal şövalyesi unvanını kullanıyor.
Ve bu da merkezi Trabzon olarak gösterilen sözde Rum Pontus devletinin imparatoru Arkadyo Laskaris.
Sözde Bizans İmparatoru ile akraba. Kurduğu İnternet sitesinde Trabzon benim ve halkımın" diyor.
İşte sözde Bizans ve Pontus İmparatorları Paleolog ve Laskaris ailelerinin gözü İstanbul ve Trabzon'da.
Geldiğimiz şu noktaya bir bakarmısınız. İngiliz İşgalindeki İstanbul günlerini yaşıyoruz sanki.s
Yanlış okumadınız. "Kıbrıs Türkiye'nin AB üyeliği için engel denmiyor AB özlemi için engel" deniyor.
O halde "Kıbrıs Türkiye'nin AB üyeliğinin ön koşulu değildir" diyen başbakan haklı sayılır.
Çünkü bu ifadeden de anlaşıldığı gibi AB'nin Türkiye'yi üye olma iradesi yok. sadece AB'ne girme özlemi olan Türkiye'ye dayattığı şartlarından biri Kıbrıs'ı AB'ye alınacak. Diğer ön şartlardan biride alfabemizi değiştirip "Kürt azınlığın ihtiyaç duyduğu harfleri dahil etmek"
Bu ifade Belçikalı Bakana Gerek Kıbrıs ile ilgili olsun gerekse Türkiye'ye uyguladığı strateji Osmanlıyı tasfiye eden düvel-i muazzamanın taktikleri ile örtüşüyor.
1800'lü yıllarda zayıflayan Osmanlı Kırım savaşında ilk yüksek faizle borçlanmayı ve İngiltere ve Rusya gibi ülkelerin içerideki Hıristiyan azınlıkları himayesine alma isteğine boyun eğişi ile çözülme başlıyor.
Bu tavizler Tanzimat fermanı ile kurumsallaşır. Bu günde Türkiye'nin AB özlemini kullanan Avrupa Birliğinin dayattığı uyum süreci Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi sürecine dönüştü. Dün istenen Girit'ti, bu gün Kıbrıs. Düvel-i Muazzamının içerideki maşaları Ermeni Rum Azınlıkları yok.
Bu gün bunlara Kürk Alevi kesimi eklenmek isteniyor.
Yani Avrupa öylesine yol katletmiş ki müslüman Türk'ün içinden dahi azınlık üretir noktaya gelmiştir.
Siyasal karoların AB sevdası Avrupa'nın Sevr özlemini her geçen gün tahrik ediyor.
AKP'nin içindeki bürokrasiye karşı iktidar gücüne hissettirebilmesi için dışarıya olan bağımlılığı AB ve ABD üzerinden iktidar olma çabası Sevr özlemlerini büsbütün küstahlaştırdı.
Fener patrikhanesinin devletin bir kamusal aktörü halinde gelmesi, Ruhban okulunun açılması, ekümenliğinin tescili diğer azınlıkların da iştahını kabarttı.
Fethullah Gülen'in himayesinde PKK destekleyiciliği kimliğini unutturup diyalogun baş aktörü haline getirilen Ermeni patriğine de Harran'da bir Ortodoks ilahiyat okulu ikram ediliyor.
Seçimler öncesinde 4 halk dinden 36 etnik kimlikten dem vuran bütün dinlere eşit mesafede hizmet vaat eden Erdoğan'ın başbakanlığı azınlıkların rüyalarını gerçeğe dönüştürme fırsatı olacak gibi.
Güneydoğu'dan-Doğu Karadeniz'e, sosyete kulüplerinden, şehir varoşlarına mantar gibi biten kilise evleri ve her geçen gün yaygınlaşan misyoner faaliyetleri dinler xarası diyalog örtüsü ile kamufle ediliyor, millete yediriliyor.
İstanbul'u ve Marmara bölgesini Rum Ortodokslar, Doğu Anadolo'yu Ermeni Ortodokslar, Güney Doğuyu Süryani Ortodokslar, Egeyi Protestanlar, Akdenizi Katolikler adeta parsellemiş.
AB'ye uyum paketi çerçevesinde Kiliselerin mülk edinmeleri yeni kiliseler almaları teşvik edilmiştir.
Fener Patriğinin her gün şatafatlı şovlarla devlet tarafından konuk edilmesinden cesaret alan çevreler, Pontus İmparatoru Sahneye sürecek kadar ileri gitmiş bulunuyor.
Yanlış duymadınız.
Ekümen Bizans Patriğinden sonra Pontus İmparatorumuz da oldu.
Fener Patriğinin Türkiye'de gördüğü itibardan cesarete gelen Lascaris Paleolog Moskova Kremlin Sarayında yanında eşi İmparatoriçe Fransmaz'la birlikte Taçlandırma Merasiminde.
Terör örgütü PKK'nın elebaşı Apo'yu İtalya'dan Rusya'ya kaçıran ve 3 yıl önce evinin önünde öldürülen Duma Milletvekili Galina da aynı sahnede.
Haberlerde izlediğimiz sahne bu.
Sır gibi saklanan ve Amerika'nın desteklediği Lascaris Paleolog sadece kuru merasimlerle yetinmiyor.
34 ülkede açtığı davada kendisini Bizans Kralı olarak tescil ettirmeyi başarıyor.
İşin bir de Patrikhane ve ekümeniklik boyutu var.
Patrik, sözde Bizans İmparatoru yazılı metinlerde "Kostantinopol haçının egemen askeri ve hanedansal şövalyesi unvanını kullanıyor.
Ve bu da merkezi Trabzon olarak gösterilen sözde Rum Pontus devletinin imparatoru Arkadyo Laskaris.
Sözde Bizans İmparatoru ile akraba. Kurduğu İnternet sitesinde Trabzon benim ve halkımın" diyor.
İşte sözde Bizans ve Pontus İmparatorları Paleolog ve Laskaris ailelerinin gözü İstanbul ve Trabzon'da.
Geldiğimiz şu noktaya bir bakarmısınız. İngiliz İşgalindeki İstanbul günlerini yaşıyoruz sanki.s
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014