AKP hükümetinin, Amerikancı ve AB'ci "tam teslimiyet rotası"nı artık görmeyen kalmamıştır herhalde.
Aziz milletimiz, Samsun sahilinde ahlâk zabıtalığına soyunan "taşralı AKP" ile, Brüksel'de "Zana"dan sonra "zina"ya onay veren "metroseksüel AKP" arasında artık gidip gelmeyecek.
AKP, "asıl yüzü"nü gösterdi. Milletimiz, biraz geç de olsa, biraz fazlaca pahalıya mal etse de AKP'yi tanıdı.
Foyası ortaya çıktığına göre; Amerika ve Avrupa güdümlü AKP, bundan böyle maske kullanmıyor, kullanmayacak.
AKP, "AB'ye üyelik adına" değil, "AB ile müzakere takvimi hayali"ne vermedik taviz bırakmadı. AB kurmayları dahi, "müzakere takvimi türünden bir hiç uğruna AKP'nin gösterdiği" performansa ve "verdiği tavizler"e şaşırdı.
Tavizler, öye basit değil, kıytırık değil... Medeniyet çapında, uğruna canlar feda edilen Kurtuluş Mücadelesi çapında tavizler verildi AB'ye.
Mukaddes vatan satıldı.
Güneydoğumuza Yahudiler, Karadeniz, Marmara ve Ege'ye Haçlılar, Rumlar, Pontusçular çöreklendi.
Milletimizin "karagün dostu" madenleri, yer altı ve yerüstü kaynakları peşkeş çekildi.
Tek bir Hıristiyan'ın dahi bulunmadığı Müslüman mahallelerinin bağrına Haç dikildi, mantar gibi 30 bini aşkın "ev tipi kilise" türetildi.
Neslimizin hayata ilk adımı olan ilköğretimin din dersi kitaplarında, milletimizin asırlardan beri gönülden bağlı olduğu yegane Hak din olan İslam, Haçlı'nın papaz yazmalarıyla ve Uzakdoğu'nun uydurmalarıyla eşleştirildi.
Patrik'in beyanına göre 1900-2000 civarındaki Ortodoks için her yıl şu kadar papaz üretecek Ruhban Okulu açıldı, açılacak.
Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesinden, etnik parselasyon ve "mikro kimliklilere self-determinasyon hakkı"na kadar daha ne tavizler verildi, ne taahhütler edildi.
Bütün bunları "danışıklı bir zina oyunu" ile örttü AKP.
AB, müzakere işini uçkura bağladı.
AB meselesi bu kadar basit değil.
AB meselesi bu kadar yüzeysel değil.
AB meselesi, bir medeniyet meselesi, bir millet meselesi, bir iman meselesi ve bir bağımsızlık meselesidir.
Bu kadar hayati bir mesele "uçkur seviyesi"nde ele alınamaz; maalesef "danışıklı zina tartışmalarıyla" iş uçkura düğümlendi.
Haçlı dünyası, Kurtuluş Mücadelemiz sürecinde alamadıklarını AKP iktidarında aldı, bakiyelerinin de taahhütlerini aldı.
Ne karşılığında? Milletimiz ne aldı, ne alacak?
Biz ne alacağız, bu AB işinden şu kadar zarardan başka ne kârımız var diye, sorun bakalım, ne cevap verecekler AB'ci siyasilerimiz?
Hiçbir şey... Hiçbir "somut menfaat"ten bahs edemezler.
Milletimiz "hava" aldı, hava alacak sadece... Biz "Avrupalıyız havası".
AKP'nin tek beklentisi, "müzakere takvimi". Tüm tavizler böyle "bir takvim" için.
Bir takvim uğruna değer mi, medeniyet çapında tavizler vermeye? Bir takvim uğruna değer mi, vatanı satmaya, milletimizi bölmeye, maneviyatımızı, mukaddesatımızı ve imanımızı Haçlı'ya peşkeş çekmeye? Değer mi?
Takvim ne getirecek? Ekmek mi, iş mi, aş mı, para mı, tarım mı, sanayi mi?
Hiçbirini getirmeyecek... Hiçbir şey getirmeyecek "hava"dan başka.
Dahası, ne idüğü belirsiz "basit bir müzakere takvimi" uğruna, ekmeğimizi de, aşımızı da, işimizi de, paramızı da, pulumuzu da, tarımımızı da, sanayimizi de, dünyamızı da, ahiretimizi de Haçlı'ya kurban ettiler bunlar.
Şimdi AB hayaliyle "hava yedirip hava içiriyorlar" işsiz-aşsız milletimize.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, "AB havası" uğruna şu kadar "hayati tavizler" verdiği AB kurmaylarına "bakiye taahhütleri"ni sunarken; Avrupa Birliği'nin Türk Milleti'ne "gerçek bakış"ı KKTC aynasından sırıtıyordu. Erdoğan'ın "tek taraflı taahhüt seansı" esnasında Avrupa Parlamentosu, "açılımlar bekleyen KKTC'ye 250 milyon euro'luk yardımın Rum kesimi üzerinden verilmesi ve ticari ilişkilerin de Rum kesimi limanlarından sürdürülmesi kararı"nı alıyordu.
Alın size müzakere takvimi ve takvim sonrası Türkiye için AB yaklaşımı...
Tarihin en yüce ve en büyük medeniyetinin bir hiç uğruna "Haçlı'nın keler deliği"ne sokulmaya çalışılması bu olsa gerektir.
Böylesi bir "Haçlı zilleti"ni "yegâne izzet" olarak telakki eden kimi "siyasi zangoçlarımız", takvim hayallerine ilişkin AB sinyalleriyle "dörtköşe" olabilirler; lakin bu aziz millet, bu mukaddes vatanın sahipleri ve bu yüce medeniyetin sevdalıları henüz söz haklarını kullanmadılar. Siyasi zangoçlarımızın asıl korkuları ise, işte bu "yüce medeniyetimizin gerçek sahipleri"nin söz haklarını kullanılmalarıyla heveslerinin kendi kursaklarında kalması...
Bu sebeple ben de, yüce medeniyetimize mensup bütün medeni insanları, siyasi zangoçlarımızın Haçlı heveslerini kursaklarında bırakmak üzere "söz haklar"ını kullanmaya davet ediyorum. Bir "büyük hiç" uğruna aziz milletimiz ve yüce medeniyetimiz Haçlı'ya peşkeş çekilemez.
Aziz milletimiz, Samsun sahilinde ahlâk zabıtalığına soyunan "taşralı AKP" ile, Brüksel'de "Zana"dan sonra "zina"ya onay veren "metroseksüel AKP" arasında artık gidip gelmeyecek.
AKP, "asıl yüzü"nü gösterdi. Milletimiz, biraz geç de olsa, biraz fazlaca pahalıya mal etse de AKP'yi tanıdı.
Foyası ortaya çıktığına göre; Amerika ve Avrupa güdümlü AKP, bundan böyle maske kullanmıyor, kullanmayacak.
AKP, "AB'ye üyelik adına" değil, "AB ile müzakere takvimi hayali"ne vermedik taviz bırakmadı. AB kurmayları dahi, "müzakere takvimi türünden bir hiç uğruna AKP'nin gösterdiği" performansa ve "verdiği tavizler"e şaşırdı.
Tavizler, öye basit değil, kıytırık değil... Medeniyet çapında, uğruna canlar feda edilen Kurtuluş Mücadelesi çapında tavizler verildi AB'ye.
Mukaddes vatan satıldı.
Güneydoğumuza Yahudiler, Karadeniz, Marmara ve Ege'ye Haçlılar, Rumlar, Pontusçular çöreklendi.
Milletimizin "karagün dostu" madenleri, yer altı ve yerüstü kaynakları peşkeş çekildi.
Tek bir Hıristiyan'ın dahi bulunmadığı Müslüman mahallelerinin bağrına Haç dikildi, mantar gibi 30 bini aşkın "ev tipi kilise" türetildi.
Neslimizin hayata ilk adımı olan ilköğretimin din dersi kitaplarında, milletimizin asırlardan beri gönülden bağlı olduğu yegane Hak din olan İslam, Haçlı'nın papaz yazmalarıyla ve Uzakdoğu'nun uydurmalarıyla eşleştirildi.
Patrik'in beyanına göre 1900-2000 civarındaki Ortodoks için her yıl şu kadar papaz üretecek Ruhban Okulu açıldı, açılacak.
Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesinden, etnik parselasyon ve "mikro kimliklilere self-determinasyon hakkı"na kadar daha ne tavizler verildi, ne taahhütler edildi.
Bütün bunları "danışıklı bir zina oyunu" ile örttü AKP.
AB, müzakere işini uçkura bağladı.
AB meselesi bu kadar basit değil.
AB meselesi bu kadar yüzeysel değil.
AB meselesi, bir medeniyet meselesi, bir millet meselesi, bir iman meselesi ve bir bağımsızlık meselesidir.
Bu kadar hayati bir mesele "uçkur seviyesi"nde ele alınamaz; maalesef "danışıklı zina tartışmalarıyla" iş uçkura düğümlendi.
Haçlı dünyası, Kurtuluş Mücadelemiz sürecinde alamadıklarını AKP iktidarında aldı, bakiyelerinin de taahhütlerini aldı.
Ne karşılığında? Milletimiz ne aldı, ne alacak?
Biz ne alacağız, bu AB işinden şu kadar zarardan başka ne kârımız var diye, sorun bakalım, ne cevap verecekler AB'ci siyasilerimiz?
Hiçbir şey... Hiçbir "somut menfaat"ten bahs edemezler.
Milletimiz "hava" aldı, hava alacak sadece... Biz "Avrupalıyız havası".
AKP'nin tek beklentisi, "müzakere takvimi". Tüm tavizler böyle "bir takvim" için.
Bir takvim uğruna değer mi, medeniyet çapında tavizler vermeye? Bir takvim uğruna değer mi, vatanı satmaya, milletimizi bölmeye, maneviyatımızı, mukaddesatımızı ve imanımızı Haçlı'ya peşkeş çekmeye? Değer mi?
Takvim ne getirecek? Ekmek mi, iş mi, aş mı, para mı, tarım mı, sanayi mi?
Hiçbirini getirmeyecek... Hiçbir şey getirmeyecek "hava"dan başka.
Dahası, ne idüğü belirsiz "basit bir müzakere takvimi" uğruna, ekmeğimizi de, aşımızı da, işimizi de, paramızı da, pulumuzu da, tarımımızı da, sanayimizi de, dünyamızı da, ahiretimizi de Haçlı'ya kurban ettiler bunlar.
Şimdi AB hayaliyle "hava yedirip hava içiriyorlar" işsiz-aşsız milletimize.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, "AB havası" uğruna şu kadar "hayati tavizler" verdiği AB kurmaylarına "bakiye taahhütleri"ni sunarken; Avrupa Birliği'nin Türk Milleti'ne "gerçek bakış"ı KKTC aynasından sırıtıyordu. Erdoğan'ın "tek taraflı taahhüt seansı" esnasında Avrupa Parlamentosu, "açılımlar bekleyen KKTC'ye 250 milyon euro'luk yardımın Rum kesimi üzerinden verilmesi ve ticari ilişkilerin de Rum kesimi limanlarından sürdürülmesi kararı"nı alıyordu.
Alın size müzakere takvimi ve takvim sonrası Türkiye için AB yaklaşımı...
Tarihin en yüce ve en büyük medeniyetinin bir hiç uğruna "Haçlı'nın keler deliği"ne sokulmaya çalışılması bu olsa gerektir.
Böylesi bir "Haçlı zilleti"ni "yegâne izzet" olarak telakki eden kimi "siyasi zangoçlarımız", takvim hayallerine ilişkin AB sinyalleriyle "dörtköşe" olabilirler; lakin bu aziz millet, bu mukaddes vatanın sahipleri ve bu yüce medeniyetin sevdalıları henüz söz haklarını kullanmadılar. Siyasi zangoçlarımızın asıl korkuları ise, işte bu "yüce medeniyetimizin gerçek sahipleri"nin söz haklarını kullanılmalarıyla heveslerinin kendi kursaklarında kalması...
Bu sebeple ben de, yüce medeniyetimize mensup bütün medeni insanları, siyasi zangoçlarımızın Haçlı heveslerini kursaklarında bırakmak üzere "söz haklar"ını kullanmaya davet ediyorum. Bir "büyük hiç" uğruna aziz milletimiz ve yüce medeniyetimiz Haçlı'ya peşkeş çekilemez.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019