Bugün Anadolu halkının bağımsızlık zaferidir. Bugün namusumuzun, onurumuzun korunduğu gündür. Bugün millet olma bilincinin tohumlarının ekildiği gündür.
Tüm engellemelere karşın Anadolu halkı bu büyük zaferin bayramını kutlamaktadır. Çünkü bugün halkımız emperyalizmi ayaklar altına almanın onurunu yaşamakta ve yaşatmaktadır. Bu oluşum dünyada ilkti. Tarihin çok önemli değişimi yaşanmaktaydı bu zaferle birlikte. Bugün Türk Ordusu Anadolu'yu kötü emelli insanlardan temizlemenin onurunu yaşıyor.
Emperyalizmin tüm oyunları bozulmuştu. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı ile yenilmiş ve Sevr Antlaşmasını imzalamak zorunda bırakılmıştı. Orduları dağıtılmış, silahları elinden alınmış, Anadolu işgal edilmiş bir sömürge ülkesi olmuştu. Batı'nın şımarık çocukları ile kimsenin başa çıkamayacağı düşünülüyordu.
Ümitsizliğin dibe vurduğu anda bir Mavi Gözlü Dev çıkmıştı ortaya. Yıl 1919 Mayıs'ın 19'ydu. İnce uzun bacakları ile Mavi Gözlü Dev, adımını atmıştı Samsun kapısından Anadolu'ya. İngilizlere ve onların uşaklarına isyan bayrağını dalgalandırıyordu korkusuzca.
İşgale, parçalanmaya, sömürülmeye karşı çıkmıştı o Mavi Gözlü Dev. İngiliz uşaklarını, paralı askerlerini , kiralık katillerini Anadolu'dan atmak için ulusumuzu ulusal birliğe çağırmıştı Amasya'dan. "Vatanın bütünlüğü, bağımsızlığı tehlikededir. Vatanın her karış toprağı kanla sulanmadıkça kimseye bir karış toprak verilemez" diye haykırmıştı avazı çıktığı kadar.
İngilizler ve onların uşakları ne bilsinler ki her bin yılda ortaya çıkan dahi, Anadolu topraklarından fışkıracaktı. Ama fışkırmıştı, korkusuzca boy vermişti, dal vermişti Anadolu'ya.
Onuruna, namusuna, ulusal bağımsızlığına düşkün olan Anadolu halkı, Mavi Gözlü Dev'e Atatürklerine aynı tonla, aynı heyecanla avazı çıktığı kadar seslenmişler ellerini havaya kaldırarak Misak-ı Milli Andı'nı içmişlerdi. Yerli işbirlikçiler ve onların davet ettiği düşmanlar şaşmış kalmışlardı halkın davranışı karşısında.
Ne çabuk unutmuşlardı Çanakkale'yi. Mustafa Kemal Paşa'nın önünde nasıl boyun eğdiklerini. Unutmalarına şaşıp kalmıştı halkımız. Çanakkale'den binlerce ölü bırakarak nasıl kaçmışlarsa, Anadolu'dan da yine tabana kuvvet aynen kaçacaklardı. Gözü dönmüş emperyalist uşakları bu kadarını hesap edememiş olamazlardı.
Yunanlılar çok sert kayaya çarptılar. Onları destekleyen emperyalist ülkelere ve onların işbirlikçilerine karşın çarıklı, kazmalı, baltalı, milislere, kısa zamanda derlenip toplanan ordumuza yenilmek zorunda kalmışlar, tabana kuvvet Ege'ye doğru kaçmaya başlamışlardı. Kaçarken yolları üzerindeki köyleri, kasabaları, şehirleri binlerce ibadet yerlerini yakıp yıkmışlardı. Ama onurlu halkımızın başlarını eğdirememişlerdi de. Evet binlerce insanımız açıkta kalmış ama aç kalmamıştı. Çünkü Anadolu'da olanın olmayana verme geleneği yüreklice uygulanmıştı. Kurtuluş Savaşı döneminde düşmanlarla işbirliği yapmış birçok kişi düşmanlarla kaçmak zorunda kalmışlardı.
26 Ağustos gece sabaha karşı, topların çelik ağzı çalmıştı hücum marşı. Gece demeden gündüz demeden çaldı da çaldı o hücum marşını çelik ağızlı toplarımız; ta ki 9 Eylül'de düşmanın İzmir'de denize dökülene kadar.
Kurtuluş Savaşı ile Mohaç'ı, Belgrat'ı, Mercidabık'ı, Ridaniye'yi karıştırmamak gerekir. Çünkü biz kendi topraklarımızı korumuştuk bu savaşla. Bu onuru yaşamak istemeyen yerli işbirlikçilerin çocukları ve onların torunları bu onuru yaşamak şöyle dursun, ulusal birliğimizi sağlayan Cumhuriyet edinimlerini unutturmak istemektedirler. Halbuki dini ve ulusal bayramlarımız insanlarımızı yakınlaştırmakta ve ulusal duygumuzu geliştirmektedir. Millet olma onurunu yaşatmaktadır.
Bu ulusal günlerimize karşı çıkmak demek, ulusumuza karşı olmaktır diye düşünüyorum.
Ne dersiniz?
Tüm engellemelere karşın Anadolu halkı bu büyük zaferin bayramını kutlamaktadır. Çünkü bugün halkımız emperyalizmi ayaklar altına almanın onurunu yaşamakta ve yaşatmaktadır. Bu oluşum dünyada ilkti. Tarihin çok önemli değişimi yaşanmaktaydı bu zaferle birlikte. Bugün Türk Ordusu Anadolu'yu kötü emelli insanlardan temizlemenin onurunu yaşıyor.
Emperyalizmin tüm oyunları bozulmuştu. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı ile yenilmiş ve Sevr Antlaşmasını imzalamak zorunda bırakılmıştı. Orduları dağıtılmış, silahları elinden alınmış, Anadolu işgal edilmiş bir sömürge ülkesi olmuştu. Batı'nın şımarık çocukları ile kimsenin başa çıkamayacağı düşünülüyordu.
Ümitsizliğin dibe vurduğu anda bir Mavi Gözlü Dev çıkmıştı ortaya. Yıl 1919 Mayıs'ın 19'ydu. İnce uzun bacakları ile Mavi Gözlü Dev, adımını atmıştı Samsun kapısından Anadolu'ya. İngilizlere ve onların uşaklarına isyan bayrağını dalgalandırıyordu korkusuzca.
İşgale, parçalanmaya, sömürülmeye karşı çıkmıştı o Mavi Gözlü Dev. İngiliz uşaklarını, paralı askerlerini , kiralık katillerini Anadolu'dan atmak için ulusumuzu ulusal birliğe çağırmıştı Amasya'dan. "Vatanın bütünlüğü, bağımsızlığı tehlikededir. Vatanın her karış toprağı kanla sulanmadıkça kimseye bir karış toprak verilemez" diye haykırmıştı avazı çıktığı kadar.
İngilizler ve onların uşakları ne bilsinler ki her bin yılda ortaya çıkan dahi, Anadolu topraklarından fışkıracaktı. Ama fışkırmıştı, korkusuzca boy vermişti, dal vermişti Anadolu'ya.
Onuruna, namusuna, ulusal bağımsızlığına düşkün olan Anadolu halkı, Mavi Gözlü Dev'e Atatürklerine aynı tonla, aynı heyecanla avazı çıktığı kadar seslenmişler ellerini havaya kaldırarak Misak-ı Milli Andı'nı içmişlerdi. Yerli işbirlikçiler ve onların davet ettiği düşmanlar şaşmış kalmışlardı halkın davranışı karşısında.
Ne çabuk unutmuşlardı Çanakkale'yi. Mustafa Kemal Paşa'nın önünde nasıl boyun eğdiklerini. Unutmalarına şaşıp kalmıştı halkımız. Çanakkale'den binlerce ölü bırakarak nasıl kaçmışlarsa, Anadolu'dan da yine tabana kuvvet aynen kaçacaklardı. Gözü dönmüş emperyalist uşakları bu kadarını hesap edememiş olamazlardı.
Yunanlılar çok sert kayaya çarptılar. Onları destekleyen emperyalist ülkelere ve onların işbirlikçilerine karşın çarıklı, kazmalı, baltalı, milislere, kısa zamanda derlenip toplanan ordumuza yenilmek zorunda kalmışlar, tabana kuvvet Ege'ye doğru kaçmaya başlamışlardı. Kaçarken yolları üzerindeki köyleri, kasabaları, şehirleri binlerce ibadet yerlerini yakıp yıkmışlardı. Ama onurlu halkımızın başlarını eğdirememişlerdi de. Evet binlerce insanımız açıkta kalmış ama aç kalmamıştı. Çünkü Anadolu'da olanın olmayana verme geleneği yüreklice uygulanmıştı. Kurtuluş Savaşı döneminde düşmanlarla işbirliği yapmış birçok kişi düşmanlarla kaçmak zorunda kalmışlardı.
26 Ağustos gece sabaha karşı, topların çelik ağzı çalmıştı hücum marşı. Gece demeden gündüz demeden çaldı da çaldı o hücum marşını çelik ağızlı toplarımız; ta ki 9 Eylül'de düşmanın İzmir'de denize dökülene kadar.
Kurtuluş Savaşı ile Mohaç'ı, Belgrat'ı, Mercidabık'ı, Ridaniye'yi karıştırmamak gerekir. Çünkü biz kendi topraklarımızı korumuştuk bu savaşla. Bu onuru yaşamak istemeyen yerli işbirlikçilerin çocukları ve onların torunları bu onuru yaşamak şöyle dursun, ulusal birliğimizi sağlayan Cumhuriyet edinimlerini unutturmak istemektedirler. Halbuki dini ve ulusal bayramlarımız insanlarımızı yakınlaştırmakta ve ulusal duygumuzu geliştirmektedir. Millet olma onurunu yaşatmaktadır.
Bu ulusal günlerimize karşı çıkmak demek, ulusumuza karşı olmaktır diye düşünüyorum.
Ne dersiniz?
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023