Yıllardır özlemini çekiyordum. Küçük yaşta çıkmışım Erzurum'dan. 12 yaşına kadar yazları köye götürürler, bazen dedem gelip alırdı beni. Kısa ziyaretleri saymaz isek özellikle Erzurum'a sadece bir defa gitmiştim. Rahmetli dedem beni şehre götürmüş, Lala Paşa ve Ulu Camileri gezdirmişti. Şehirde hatırladığım sadece bunlardı.Aşkale'ye geldiğimde yüreğim kuşların kanat çırpması gibi kıpır kıpır uçacak gibi. Etrafa bakışım, gördüklerim, adımlarım, her şey bir başka hayalleri hatırlayarak anne kucağı kadar sıcak kundaklara bürünüyordu.Otobüsten inip annemin köyü olan Abdalcık köyüne gittim.Benim çocukluk günlerimde meşakkatin, yokluğun ve yoksulluğun ağırlığı çokça hissedilen köy?Dayılarım, halalarım, dedemin kardeşi ve çocukları akraba ve dostlara kavuşunca hayat ağacımın köklerinin neşelendiğini rengarenk meyveler vermek için çiçekler açtığını hissediyordum. Be çocuktum yaklaşık 50 hane vardı. Aradan 42 sene geçti yine 50 hane? Aşkale'de meydana gelen depremden sonra yıkılan evlerin yerine yenileri yapılmaya başlanmış. Yıllarca, yüzlerce insan ev yapamadığı için göç etmiş, kerpiçten evler altında canı malı yok olmuş. Belki bugün hâla bu şekilde kaderine terk edilen insanımız vardır. Bu konuları sosyal devlet, insanlık, kardeşlik duyguları ile ele aldığımızda yazılacak o kadar şey vardır ki.Depremden sonra köyde bulunan askeri tesisler yok olmaya bırakılmış. Köylülere sordum. Bu tesislerde bir araştırma yapıldı mı? Belki bir bölge yatılı okulu olabilir. Ev olabilir. Araştırma birimleri, sanat okulu üretim yeri vs. kurulabilir. Bizim hiçbir şeyden haberimiz yok. Şimdi kuşlara barınak yeri oldu diyorlar. Kandilli'de askeri lojmanlar ve bütün binalar yerle bir olmuş. İnsan bunları görmeden zararın hangi boyutlarda olduğunu anlayamıyor. Kandilli canlılığını kaybetmiş adata tek başına yatağa mahkum olan hastaya benziyor ve tabii ki insanı derinden etkiliyor. Doğduğum yer Çayköy...Aşkale'den Erzurum'a giderken yolun kenarında yeni evleri ile düzde olan köy. Eski köy serçeme nehrinin yuvarlak taşlarından, çamurla birbirine tutturulmuş duvarlardan kurulu bir köydü. Şimdi sel yüzünden yıkılmış köyün harabe halindeki kalıntıları? burada nice hayatlar yaşandı. Ağalar, yoksullar, haksızlar, haklılar?Yıkıntılar arasında doğduğum evin önüne gelip duruyorum. Dakikalarca ayrılamıyorum. Çocukluğumu, büyüklerimi, hatıralarımı arıyorum. Öyle ki evin yerini, yıkılan pınara bakıp buluyorum. Çamurlar üzerinde yalın ayak gezerken çamurların parmak uçlarından yavaşça, çıkışındaki merakımı hatırlıyorum.Serçelerin, kargaların ötüşlerini, Sehriye Nine'nin ekmek pişirmesini? Durmadan göç vermiş. Ziraattan gelmişler ve demişler ki: Siz çilek ekin. Çilek ekmişler. Birinci yıl gelip almışlar. Köyde çilek ekilmeye devam edilmiş. Şimdi ne gelen var ne giden. Çilek ekenlerin elinde kalmış. Demek ki bir kalıcı proje lazım. İnsanın hiç mağdur olmayacağı. Ve mağdur edenlerin korkacağı?Birkaç yeni evden başka eski kurulu düzeni hiç değişmemiş. Küçük bir yerleşim yerini andırıyor. Hemen meydandaki camiinin abdesthanesine iniyorum. Bakımsız. Acaba büyük vilayetlerin bir köşesinde bu abdesthane olsaydı böyle mi olurdu. Dışarıdan destek olsun sözlerini de çok faydalı bulmuyorum. Her yer kendi içinde güzel olmalı. Her köşemiz kalkınmalı.Köyde birkaç gün kaldıktan sonra Erzurum'a gittim. Yıllarca hakkında yazılar yazdığım dadaş diyarını, tarihin en köklü bey şehirlerinden birisi olan Erzurum'u hürmet ve coşkuyla kucakladım adeta. Şehir merkezine geldiğimde şiddetli yağmura yakalandım. Cumhuriyet caddesinde muhterem abim, kadim dostum Aziz Karaca ile buluşacaktım. Yağmur öylesine şiddetini artırdı ki 20 metrelik mesafeye gidemiyordum. Ömer Nasuhi Bilmen iş merkezine sığındım. Yıllarca bu muhterem zatın ilmihaline sığınmıştım. Şimdi de yağmurdan onun isminin yazıldığı iş merkezine sığınıyorum. Yaklaşık yarım saat hiç şiddetini kaybetmedi yağmur. Bende kısa kollu bir penye, ince keten pantolon açık yazlık ayakkabı ile gelmiştim. Erzurum beni böyle sağanak yağmurla karşıladı. Soğuk ve yağışlı. Haziran 1.Ben kendi kendime konuşuyordum. Sensin ha yıllarca buraya gelmeyen? Bu kadar ara verirsen o da seni böyle karşılar diyordum. Köye gidiyorum köyde, şehre geliyorum şehirde yağmur ve bazen de doluya yakalanıyordum. Kırk ikindiler diyorlar? İkindi vaktinde kırk gün yağmur yağarmış?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Sabri / diğer yazıları
- Ramazanlaşmak / 17.07.2012
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011