2018'in gelişi 2017'den belli

2017 yılını geride bıraktık. 2018, inşallah vatanımız, milletimiz ve tüm İslam âlemi için hayırlara vesile olur. Tabi bu duamız ve temennimiz. 2018'in, 2017'ye göre daha iyi olacağına dair bir emare var mı? Maalesef? Eğer 2018'in gelişi 2017'den belliyse ?ki öyle- vay halimize! Dilerseniz, yerimizin yettiği kadar biraz 2017'yi değerlendirelim.
Yılın ilk günlerinde ABD başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump, kurduğu kabineyle neye ve kime edeceğini zaten açıkça göstermişti. Kurduğu kabineye tüm dünya basını "İsrail kabinesi" dedi. Neredeyse tüm bakanlar, başkan yardımcıları, danışmanlar, stratejik görevlere atananlar hep büyük İsrail devleti ideolojisine sahip Yahudi kökenli isimlerden oluşuyordu.
Her şey Trump'ın ilk yurt dışı gezisini Suudi Arabistan'a yapmasıyla başladı. Trump elbette ki Riyad'a kılıç dansı yapmak, bir kürenin etrafında poz vermek için gitmemişti. Ve bu ziyaretin neticesinde yaşananlar bunun böyle olmadığını gösterdi.
Suudi Arabistan'da "ılımlı darbe" gerçekleştirildi ve teamüllere aykırı olarak veliaht prensliğe ABD nezdinde rüştünü Yemen'de ıspatlamış olan Muhammed bin Selman getirildi.
Muhalefet edebilecek ne kadar prens, bürokrat varsa hepsi gözaltına alındı ve sorgulamalarını büyük işkencelerle bizzat Blackwater yaptı. Ardından İran'a yönelik saldırgan tavırlar ve Şii-Süni çatışmasının fitilini ateşlemek için bir takım provokasyonlar?
Bu arada bağımsızlık peşinde koşan Barzani'nin devre dışı bırakılması da oldukça önemliydi. ABD, İsrail lehine öyle bir adım atacaktı ki, Barzani'nin bağımsızlığı buna gölge etmemeliydi. Suud'daki darbe ve Barzani'nin sırtından hançerlenmesi sürecinden hemen sonra Trump ağzındaki baklayı çıkardı ve "Kudüs İsrail'in başkentidir, büyükelçiliğimizi Tel Aviv'den Kudüs'e taşıyacağız" dedi.
Bunun üzerine İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) İstanbul'da olağanüstü toplandı. Fakat dağ fare doğurdu. Çıkan sonuç "Doğu Kudüs Filistin'in başkentidir"in ilanı oldu ve Kudüs meselesi ABD'nin kontrolündeki BM'ye havale edildi. Böylece İslam ülkeleri Kudüs'ü ikiye bölmüş oldular ve Filistinlileri bir kez daha İsrail Nemrut'unun ateşine attılar.
Halbuki Prof. Dr. Haydar Baş'ın ısrarla ifade ettiği, "Mescid-i Aksa tüm İslam âleminin başkenti ilan edilmelidir" çözümünde buluşulabilseydi bugün Kudüs ve Filistin meselesi de tamamen çözülmüş olacaktı. Ama unutmayalım ki bu faziletli iş, İslam ülkelerinin tepeden tırnağa ABD ve İsrail'in BOP çukuruna batmış ve debelenmekte olan siyasilerine nasip olmaz, Sayın Baş'ın altını çizdiği gibi, ancak zaaf sahibi olmayan, yani "kalbinde dünya sevgisi ve ölüm korkusu olmayan", dediğini yapabilen bir lidere nasip olacaktır.
Eğer zaaf ehli olursanız, ABD'nin her türlü şantajına, kirli senaryosuna, gösterdiği aba altından sopalara boyun bükersiniz ve ne ABD'ye ne de İsrail'e karşı pratik bir yaptırım kararı alamazsınız. Neticede ABD de, İsrail de sizlerden aldığı cesaretle her türlü pervasızlığa, işgale, zulme devam eder. Maalesef 2017'deki tablo da böyle oldu.
2017'de Ortadoğu'da büyük İsrail adımları daha da hız kazanırken, ABD'nin işgali de genişledi. Suriye'ye 4000 asker yerleştiren, 4000 tır da ağır silah sevk eden ABD, 13 adet üs kurarak da buraya tamamen yerleşti. Bu kazanımlarını korumak için de yerel yönetim kartını devreye koydu. ABD Ortadoğu dışında Afrika'da da işgalini artırdı. Afganistan, Yemen ve daha birçok İslam ülkesini tarumar etmeye devam etti.
Türkiye ise, yüzde 11 rekor büyümeyle(!) bir taraftan hormonlu büyürken, büyüdükçe batan bir ülke olarak cari açıkta da dış açıkta da, borçlanmada da rekorlar kırdı. Borca dayalı ekonomik anlayışla, Türk milleti daha fazla borçlandı, icralık, hacizlik oldu, daha fakirleşti, toplumsal olaylar daha da arttı ve her türlü provokasyona açık hale getirildi.
Zerrab davasının gölgesi altında Türkiye, 2017'de daha fazla kutuplaştı, verilen kararlarla da ABD'nin ve Batılı ülkelerin iç savaş tezgahlarına biraz daha yaklaşmış oldu.
Dünyada, İslam coğrafyasında ve de ülkemizde gidişat her yönüyle daha da kötüleşirken, 2017'ye olumlu olarak damgasını vuran, 2017 zifiri karanlığına güçlü bir ışık tutan sadece bir ümit verici gelişme yaşandı.
O da Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Atatürk Vatandır" sempozyumları ve Hoş Geldin Atatürk eseri? Sayın Baş, 79 yıldır unutturulmaya çalışılan ve dinsiz olarak anlatılmaya çalışılan Atatürk'ün dindar, hafız ve Ehl-i Beyt soyundan olan, sadece milli değerlere değil, manevi değerlere de sahip büyük bir lider olduğunu belgelerle önümüze koydu.
Ama milletimiz her sene olduğu gibi yine sırtını dönmeye, vurdumduymazlığa devam etti, Sayın Baş'ın birleştirici harç olarak önümüze koyduğu gerçek Atatürk merkezinde buluşup bütün badirelerden kurtulabilecekken yine sürünmeyi, karanlığı tercih etti.
Sayın Baş'ın birlik ve beraberlik projelerine sırt dönmeye devam ettiğimiz her gün, küresel işgal senaryolarının biraz daha içine gömüldüğümüzü ne zaman fark edeceğiz, bilmiyorum. Ama bildiğim bir gerçek var ki, içinde bulunduğumuz coğrafya bu kadar gafleti kaldırmaz.