Ülkemizdeki misyonerler
Ülkemizde şu anda misyonerler neredeyse cirit atmaktadırlar. Ancak bu durum daha 1878 yılında Osmanlı'nın çökmeye başlamasından beri devam etmektedir. Buna rağmen onların çalışmaları bazı durumlarda çoğalmakta, bazen ise daha yavaşlamaktadır. Ama hiçbir zaman tam durmamaktadır.
Bazı yazılı medya organlarından öğrendiğimize göre, Türkiye'de binlerce kilise açılmakta ve faaliyet göstermektedirler. Hıristiyanlığın kutsal kitabı olan, inciller bedava olarak sağa sola dağtılmaktadır. Verilen bazı rakamlara göre son yıllarda, yaklaşık olarak 8.000 - 10.000 kadar incil bedava dağıtılmış bulunmaktadır. Tabii ki bu rakamlar medyadan alınan bilgilere göre verilmektedir. Ama aynı gazetelerimizdeki yazılara binaen, sadece bir yılda yaklaşık olarak 10.000 gencimizin Hıristiyan dinine geçtiği bildirilmektedir. Noel ayinlerinde, Hıristiyan vatandaşlarımızın sayılarının çok az olmasına rağmen, kiliselerin dolu halleri açıklanmaktadır. Kiliselerin Türk gençleri tarafından doldurulduğu, hatta bazı kiliselerde başörtülü kızlarımızın da bulundukları bildirilmektedir. Demek ki kiliselerde başörtüsü kullanmak papazlar tarafından henüz yasak edilmemiştir. Halbuki bizim imam hatip liselerinde bu böşörtüsü-türban yasaklanmaktadır. Gerçi bizden örnek alarak katolik Fransa da şimdi kendi okullarında bu başörtüsü-türbanı yasaklamaya gitmektedir. Almanya'da ise bu durum reddedilmektedir.
Çok ilginç bir ülkeyiz biz: Müslüman ülkede başı kapalı geçmek yasaklanmakta - Hıristiyan ülkede başı kapalı geçmek yasaklanmakta- Hıristiyan ülkeler de bizden bunu örnek almaya çalışmaktadır!
Rumeli'de bir zamanlar, teyzelerimiz, halalarımız ve annelerimiz ile babaannelerimiz, kapalı - örtülü gezerlerdi. Bu kıyafetlere, oradaki yetişkinler saygılıydılar, ancak Hıristiyan çocukları bazen; arkalarında "bula-bula" diye haykırıyorlardı. Bula lafı örtülü türk kadını manasına gelmekteydi. Ben hep şunu dua ederdim: Allah'ım "Türkiyemize bir gidelim" de bu "gavur eziyetinden" kurtulalım diyordum! Türkiye'mize 1955'te geldik. İşte şimdi 50 yıla yakın anavatanda yaşamaktayız! Bu durumdan ne kadar kurtulduk - siz karar verin!
M. Kemal Atatürk'ün yasakladıkları
Misyonerlerin ve yabancı okulların ve bazı yabancıların yönlendirdiği örgütler Mustafa Kemal Atatürk tarafından ülkeye zararlı oldukları gerekçesiyle yasaklanmışlardı. Çünkü, Atatürk ülkesini seven, milliyetçi, ulusal birlikçi ve vatanperver bir deha idi. Uzak görüşlü ve gizli maksatları alenen gören bir devlet adamıydı.
Şu tarihlerde Atamızın koyduğu prensipler ve yasalar acaba artık bize yetersiz mi gelmektedir ki, AB'den habire yenileri güncel ithal malı gibi ülkemize gönderilmektedir?
Bazı kuruluşların tutumları
Gazete, TV ve radyoların bazıIarı, Noel esnasında devamlı olarak kilise ayinlerini, kutlamaları ve Noel törenlerini, ballandıra ballandıra, hem de gün boyu tekrar tekrar sunarak ve yorumlayarak milletimize durmadan sunmaktaydı. Hem de bazı resmi devlet kanallarında da bu tür özentiler alenen verilmekteydi.
Burası Müslüman bir ülke olduğuna göre, Bu tür davranışların benzeri tekrarlarını İslamın dini bayramlarında da en azından aynı oranda, göstermeleri gerekmez mi? Bunu yaparlarsa, acaba nasıl olur diye düşünmekteyim. Yoksa yapmamak için bir laiklik bahanesi bulacaklardır mı? Ama o zaman acaba aynı laiklik Hıristiyan dini için geçerli olmuyor mu, diye milletimiz düşünmeye başlayacaktır.
Millet olmanın temel özellikleri
Unutmayalım ki, inançlar ve milliyetçilik bir milletin bütünlüğü için temel taşlarıdır. Onların biri kaybedilirse öteki de yerinden oynamış sayılmaktadır. İşte şimdi bizim üzerimize yüklenenler de inançlarımızı ve vatanperverliğimizin köklerini kazımak istemektedirler. Buna karşı el birliği ile olanca gücümüzle karşı koymalıyız.
Bu anlattıklarım genel gözlemler ve kanılar arasındadır. İnanmazsanız gençlerimize siz de sorun. Hemen hemen her gencimize, hayatında en azından bir veya iki defa, bu tür propagandalar yapmak için yaklaşanlar olmuş olabilir! Bu tür insanlar durmadan, usanmadan bu kandırmacaları yapmaya devam etmektedirler. Bu sebeple, bütünlüğümüzü korumak için, çok büyük ön sezgi ve bilgili sahibi olmamız gerekmektedir.
Ülkemizde şu anda misyonerler neredeyse cirit atmaktadırlar. Ancak bu durum daha 1878 yılında Osmanlı'nın çökmeye başlamasından beri devam etmektedir. Buna rağmen onların çalışmaları bazı durumlarda çoğalmakta, bazen ise daha yavaşlamaktadır. Ama hiçbir zaman tam durmamaktadır.
Bazı yazılı medya organlarından öğrendiğimize göre, Türkiye'de binlerce kilise açılmakta ve faaliyet göstermektedirler. Hıristiyanlığın kutsal kitabı olan, inciller bedava olarak sağa sola dağtılmaktadır. Verilen bazı rakamlara göre son yıllarda, yaklaşık olarak 8.000 - 10.000 kadar incil bedava dağıtılmış bulunmaktadır. Tabii ki bu rakamlar medyadan alınan bilgilere göre verilmektedir. Ama aynı gazetelerimizdeki yazılara binaen, sadece bir yılda yaklaşık olarak 10.000 gencimizin Hıristiyan dinine geçtiği bildirilmektedir. Noel ayinlerinde, Hıristiyan vatandaşlarımızın sayılarının çok az olmasına rağmen, kiliselerin dolu halleri açıklanmaktadır. Kiliselerin Türk gençleri tarafından doldurulduğu, hatta bazı kiliselerde başörtülü kızlarımızın da bulundukları bildirilmektedir. Demek ki kiliselerde başörtüsü kullanmak papazlar tarafından henüz yasak edilmemiştir. Halbuki bizim imam hatip liselerinde bu böşörtüsü-türban yasaklanmaktadır. Gerçi bizden örnek alarak katolik Fransa da şimdi kendi okullarında bu başörtüsü-türbanı yasaklamaya gitmektedir. Almanya'da ise bu durum reddedilmektedir.
Çok ilginç bir ülkeyiz biz: Müslüman ülkede başı kapalı geçmek yasaklanmakta - Hıristiyan ülkede başı kapalı geçmek yasaklanmakta- Hıristiyan ülkeler de bizden bunu örnek almaya çalışmaktadır!
Rumeli'de bir zamanlar, teyzelerimiz, halalarımız ve annelerimiz ile babaannelerimiz, kapalı - örtülü gezerlerdi. Bu kıyafetlere, oradaki yetişkinler saygılıydılar, ancak Hıristiyan çocukları bazen; arkalarında "bula-bula" diye haykırıyorlardı. Bula lafı örtülü türk kadını manasına gelmekteydi. Ben hep şunu dua ederdim: Allah'ım "Türkiyemize bir gidelim" de bu "gavur eziyetinden" kurtulalım diyordum! Türkiye'mize 1955'te geldik. İşte şimdi 50 yıla yakın anavatanda yaşamaktayız! Bu durumdan ne kadar kurtulduk - siz karar verin!
M. Kemal Atatürk'ün yasakladıkları
Misyonerlerin ve yabancı okulların ve bazı yabancıların yönlendirdiği örgütler Mustafa Kemal Atatürk tarafından ülkeye zararlı oldukları gerekçesiyle yasaklanmışlardı. Çünkü, Atatürk ülkesini seven, milliyetçi, ulusal birlikçi ve vatanperver bir deha idi. Uzak görüşlü ve gizli maksatları alenen gören bir devlet adamıydı.
Şu tarihlerde Atamızın koyduğu prensipler ve yasalar acaba artık bize yetersiz mi gelmektedir ki, AB'den habire yenileri güncel ithal malı gibi ülkemize gönderilmektedir?
Bazı kuruluşların tutumları
Gazete, TV ve radyoların bazıIarı, Noel esnasında devamlı olarak kilise ayinlerini, kutlamaları ve Noel törenlerini, ballandıra ballandıra, hem de gün boyu tekrar tekrar sunarak ve yorumlayarak milletimize durmadan sunmaktaydı. Hem de bazı resmi devlet kanallarında da bu tür özentiler alenen verilmekteydi.
Burası Müslüman bir ülke olduğuna göre, Bu tür davranışların benzeri tekrarlarını İslamın dini bayramlarında da en azından aynı oranda, göstermeleri gerekmez mi? Bunu yaparlarsa, acaba nasıl olur diye düşünmekteyim. Yoksa yapmamak için bir laiklik bahanesi bulacaklardır mı? Ama o zaman acaba aynı laiklik Hıristiyan dini için geçerli olmuyor mu, diye milletimiz düşünmeye başlayacaktır.
Millet olmanın temel özellikleri
Unutmayalım ki, inançlar ve milliyetçilik bir milletin bütünlüğü için temel taşlarıdır. Onların biri kaybedilirse öteki de yerinden oynamış sayılmaktadır. İşte şimdi bizim üzerimize yüklenenler de inançlarımızı ve vatanperverliğimizin köklerini kazımak istemektedirler. Buna karşı el birliği ile olanca gücümüzle karşı koymalıyız.
Bu anlattıklarım genel gözlemler ve kanılar arasındadır. İnanmazsanız gençlerimize siz de sorun. Hemen hemen her gencimize, hayatında en azından bir veya iki defa, bu tür propagandalar yapmak için yaklaşanlar olmuş olabilir! Bu tür insanlar durmadan, usanmadan bu kandırmacaları yapmaya devam etmektedirler. Bu sebeple, bütünlüğümüzü korumak için, çok büyük ön sezgi ve bilgili sahibi olmamız gerekmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006