Barolar Birliği Başkanımız Sayın Erinç Sağkan, 1 Eylül günü yeni adli yılın açılışında yaptığı kısa ama öz konuşmada ülkemizde hukukun, hukukçunun nasıl itibarsızlaştırıldığını ve adaletin düştüğü durumu, hukukun üstünlüğünün ve hukuk devleti ilkelerinin nasıl katledildiğini, eski Barolar Birliği Başkanlarımızın uzun yıllar önce yaptığı ikazları ve bunlara aldırış edilmemesi sebebiyle günümüzde ortaya neticeler ile tüm bu vahim durumlardan çıkış yollarını özetledi.
Ancak gelin görün ki malum medya bu tarihi konuşmayı canlı yayınlamadığı gibi gereken haber değerini dahi vermedi.
Neden peki?
Çünkü zülfiyâre dokunmuştu, çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı hatalara değinerek onu kayıtsız şartsız kutsamamıştı, çünkü doğruları söylemişti, çünkü hükümeti uyararak ikaz etmişti, çünkü bir önceki başkan gibi önce ölçüsüz ve ağır eleştiriler yaptıktan sonra 180 derece çark ederek hukuku ve bulunduğu makamı, iktidar gücünü kullanma uğruna, terk etmeyi düşünmemişti, ...
Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde yaşanan Gülşen olayını değerlendirdiğimiz zaman hukukta gelinen noktanın vahametini iliklerinize kadar hissetmemeniz mümkün değil.
Gülşen olayının en vahim tarafı, yediden yetmişe herkesin Gülşen'in hapse girmesinin sorumlusu olarak hükûmeti ve ülkeyi idare edenleri görmesi. Çok az kişi "Savcı ve/veya hakim hukuki bir hata yapmıştır" diyor. Zira, hukuki hata var diyenler de dahil herkes biliyor ki ortada hukuki bir hata yok! Sayın Hüseyin Baş'ın tabiriyle "hukukun katledilmesi" var!
Zira hukuk fakültesini yeni bitiren bir hukukçu dahi böyle bir hata yapmaz, yapamaz.
Sayın Sedef Kabaş'a ve daha nicelerine de aynısı yapıldı.
Hukuk, artık adaletin tesisi için değil, hükûmetin âlî (!) çıkarlarına ters düşenleri, doğruları söyleyerek "kral çıplak" diyenleri cezalandırmak, gerçekler milleti ayıktırmaya başladığında gündem değiştirmek, hükûmet yanlısı olan suçluları aklamak için kullanılan bir silah haline dönüştürüldü.
Aksi takdirde Anayasa Mahkemesi, Hakim ve Savcılar Kurulu, Yüksek Seçim Kurulu gibi son derece hassas ve hayati öneme sahip üst hukuk organlarının üyelerinin hükûmet tarafından atanmasını nasıl izah edebilirsiniz?!
Siyasetin S'sini dahi düşünmemesi gereken bu kurullar artık her geçen gün çok daha fazla politize oluyorlar, hakimler ve savcılar hükûmet temsilcileri karşısında cübbe ilikler(!) hale geldiler.
Devletin her kurumunda çalışanları belirlerken liyakatin ve objektifliğin esas alınması gerekir ancak konu adaleti tesis etmekle görevli kurumlarsa, liyakat önemli olmaktan çıkıp hayati hale gelir!
Hukukun, temiz hava ve temiz su gibi hayati ölçüde değerli olduğunu, kirlendiği zaman kirli hava ve kirli su kadar tehlikeli olduğunu, her yere çisil çisil yağan yağmur gibi ülkenin her ferdine aynı eşitlikte ve objektiflikte uygulanmak zorunda olduğunu, aksi takdirde bazı yerlerin susuzluktan kuraklaştırırken bazı yerleri ise sel gibi felaketlere sürükleyeceğini, bu günler kadar hissettiğimiz hiçbir dönem olmamıştı.
Hz. Ali'nin dediği gibi "Adalet devletin dinidir!" ve bu açıdan ülkemizde yaşananlara baktığımızda ne yazık ki devletimiz her geçen gün daha fazla dinsiz(!) olmaktadır!
Ve olayın en trajikomik yanı ise, geçmişte "Dinsiz devlet yıkılacak elbet" diyenlerin desteklediği ve onların bağrından çıktıktan sonra gömlek değiştirdiğini söyleyen iktidar döneminde devletin bu manada dinsizleştirilme yoluna sokulmasıdır!
Ancak ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın Atatürk'ün kurduğu ve sapına kadar imanlı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti asla ateist olmayacaktır!
- Cem Yılmaz ve Cilalı Güldürü Devri / 29.08.2022
- Bırakın beni milleti uyandırın / 24.08.2022
- Aramıza katılmanızı bekliyoruz / 16.08.2022
- Suriye’nin kuzeyi mi, Büyük İsrail’in kilidi mi? / 01.08.2022
- 15 Temmuz ve alınmayan dersler / 19.07.2022
- Adalet yoksa zulüm vardır / 21.06.2022
- Polemikten beslenen siyaset / 09.05.2022
- Haydar Baş ve Aşk / 14.04.2022
- AK-YÜZBİM / 12.04.2022