Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana
Kalbin süpürgesi hükmünde olan tevbe gerçeği aynı zamanda zikrullahın kapısını aralamaktadır. Aralanan bu kapı bizi "Mevlâna ve Zikir" gerçeği ile buluşturmaktadır. Mevlâna'yı anlama ve İslâm gerçeği ile nasıl bütünleştiğini tanıma bakımından bir temel unsurdur bu. Kısaca Mevlâna denince zikir ve sema hatıra gelir. O halde zikrin İslâm'daki yeri aynı zamanda Mevlâna'nın zikir yoluyla İslâm'la nasıl bütünleştiğinin bir teyidi olacaktır.
İnsan kalbi, Cenab-ı Hakk'ın nazar ettiği bir mekandır. Tevbe kalbin süpürgesidir ki, kalbi temizler. Ancak tecelliyi ilâhîye mazhar olacak kalbin tezyin edilmesi de büyük önem taşımaktadır. Kalbin tezyini ise selatü selamla gerçekleşmektedir.
Selat ü Selam: Esasen "Selat ü Selam" Allah'a kulluk yolunda Allah Resulünü vasıta ve vesile kılmaktır. Allahü Teâlâ'yı bilme ve O'na itaat etme yolunda Peygamberimiz'i yegane hidayet rehberi kabul etmektir. Bu çerçevede Peygamber varisi olan kâmil insanların da kendi kemal mertebelerine göre hidayet rehberleri oldukları gerçeği vurgulanmalıdır ki Mevlâna'da bu kamillerden biridir. Kaldı ki, Mevlâna, aklını Muhammed Muhtar'ın yolunda kurban etmeyi temel ilke olarak almış, bu sebeple zikir cümlesinden selat ü selam, Mevlâna'nın kalbinin ve dilinin ziyneti ve şerefi olmuştur.
Kelime-i Tevhid: Zikir çerçevesinde Kur'an'ı anlama, İslâm'la bütünleşme ve kalben mutmain olma yolunda en etkili kelime, kelime-i tevhiddir. İnsan ruhunu terbiyede en tesirli mânâ ise bu kelimede saklıdır. "Lâilâhe İllallah" (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesi esasen insanın nefsinde en büyük inkılabı gerçekleştirir. Bu bakımdan sevgili Peygamberimiz: "Zikrin en efdali lâilâhe illallah'tır." diyerek kelime-i tevhidin zikrin sembolü olduğunu ifade etmiştir. Kelime-i tevhid, mâsivâyı yakar, Kur'an'ın özüne çeker ve kurtuluşa ulaştırır. Demek kurtuluşa ulaşmanın yolu mâsivâyı yakmaktır. Mâsivâ, Hakk'ın muhabbetine ve O'na yönelmeye engel olan herşeydir. Allah'tan başka herşey... Mâsivâyı izale eden en etkili unsur ise zikrullahtır. Özellikle kelime-i tevhiddir. İşte Mevlâna'nın, bezm-i elestteki gerçeğe dönüşte önündeki en büyük engeli mâsivâdır ve mücadelesi de bununladır. Mâsivâdan temizlenmek ancak zikirle mümkündür. Bu gerçeğin Mevlâna diliyle ifadesi şöyledir: "Allah'ın İsm-i Pâk'i İsm-i Celâl'i bir ağıza gelince ne pislik kalır, ne gam ve kasvet". Nitekim Cenab-ı Hak: "Kalbler ancak Allah'ı zikirle mutmain olur." buyurmaktadır.
Lafza-i Celal (Allah ismi şerifi):
Mevlanâ, Allah ile mutmain olup hayat bulmayı zikrullahta bulmuştur. Özellikle insan mâneviyatında büyük inkılap yapan yüce Allah'ın isimleridir ki her ismin manasına göre insanda bir tecellisi vardır. Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin lafız ve mânâ olarak toplandığı en yüce kelime ise "Allah" kelimesidir. Bu kelimeyi söyleyerek yaşamak, yaşayarak ölmek ve bu yüce kelimeyle dirilmek Mevlâna'nın en yüce hedefi olmuştur. Bu aynı zamanda her mü'minin en samimî hedefidir. Bu sebeple sevgili Peygamberimiz'e (sav) "En hayırlı ibadet nedir?" diye sorulduğunda O, "Dilin Allah Allah diyerek ölmendir." buyurmuştur.
Görülüyor ki, Mevlâna'nın dâvâsı öz be öz Kur'an'ın ve İslâm'ın mesajının sunulmasıdır. Başka bir ifadeyle "Allah'ı zikretme ve O'na hakkıyla kul olma" dâvâsıdır.
Kur'an Okumak: Kur'an-ı Kerim'in bir adı da zikirdir. Zira Kur'an zikri anlatan ve kendisi de zikir olan Allah kelâmıdır. Bu sebeple zikir çerçevesinde Mevlâna, "Kur'an'ın bendesi" olduğunu ilan etmiştir.
İşte bütün bunlar Allah'ı zikrin özet programıdır. Bütün bunlar bizi Mevlâna ile ilgili olarak şu sonuca ulaştırıyor: Mevlâna'nın dâvâsı esasen zikrullahtır. O halde zikrullah'ın İslâm'daki yeri ve önemi aynı zamanda Mevlâna'nın İslâm'la nasıl bütünleştiğinin de diğer bir ifadesidir. O halde zikri İslâm'daki yerine bazı delilleriyle işaret edelim.
Kalbin süpürgesi hükmünde olan tevbe gerçeği aynı zamanda zikrullahın kapısını aralamaktadır. Aralanan bu kapı bizi "Mevlâna ve Zikir" gerçeği ile buluşturmaktadır. Mevlâna'yı anlama ve İslâm gerçeği ile nasıl bütünleştiğini tanıma bakımından bir temel unsurdur bu. Kısaca Mevlâna denince zikir ve sema hatıra gelir. O halde zikrin İslâm'daki yeri aynı zamanda Mevlâna'nın zikir yoluyla İslâm'la nasıl bütünleştiğinin bir teyidi olacaktır.
İnsan kalbi, Cenab-ı Hakk'ın nazar ettiği bir mekandır. Tevbe kalbin süpürgesidir ki, kalbi temizler. Ancak tecelliyi ilâhîye mazhar olacak kalbin tezyin edilmesi de büyük önem taşımaktadır. Kalbin tezyini ise selatü selamla gerçekleşmektedir.
Selat ü Selam: Esasen "Selat ü Selam" Allah'a kulluk yolunda Allah Resulünü vasıta ve vesile kılmaktır. Allahü Teâlâ'yı bilme ve O'na itaat etme yolunda Peygamberimiz'i yegane hidayet rehberi kabul etmektir. Bu çerçevede Peygamber varisi olan kâmil insanların da kendi kemal mertebelerine göre hidayet rehberleri oldukları gerçeği vurgulanmalıdır ki Mevlâna'da bu kamillerden biridir. Kaldı ki, Mevlâna, aklını Muhammed Muhtar'ın yolunda kurban etmeyi temel ilke olarak almış, bu sebeple zikir cümlesinden selat ü selam, Mevlâna'nın kalbinin ve dilinin ziyneti ve şerefi olmuştur.
Kelime-i Tevhid: Zikir çerçevesinde Kur'an'ı anlama, İslâm'la bütünleşme ve kalben mutmain olma yolunda en etkili kelime, kelime-i tevhiddir. İnsan ruhunu terbiyede en tesirli mânâ ise bu kelimede saklıdır. "Lâilâhe İllallah" (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesi esasen insanın nefsinde en büyük inkılabı gerçekleştirir. Bu bakımdan sevgili Peygamberimiz: "Zikrin en efdali lâilâhe illallah'tır." diyerek kelime-i tevhidin zikrin sembolü olduğunu ifade etmiştir. Kelime-i tevhid, mâsivâyı yakar, Kur'an'ın özüne çeker ve kurtuluşa ulaştırır. Demek kurtuluşa ulaşmanın yolu mâsivâyı yakmaktır. Mâsivâ, Hakk'ın muhabbetine ve O'na yönelmeye engel olan herşeydir. Allah'tan başka herşey... Mâsivâyı izale eden en etkili unsur ise zikrullahtır. Özellikle kelime-i tevhiddir. İşte Mevlâna'nın, bezm-i elestteki gerçeğe dönüşte önündeki en büyük engeli mâsivâdır ve mücadelesi de bununladır. Mâsivâdan temizlenmek ancak zikirle mümkündür. Bu gerçeğin Mevlâna diliyle ifadesi şöyledir: "Allah'ın İsm-i Pâk'i İsm-i Celâl'i bir ağıza gelince ne pislik kalır, ne gam ve kasvet". Nitekim Cenab-ı Hak: "Kalbler ancak Allah'ı zikirle mutmain olur." buyurmaktadır.
Lafza-i Celal (Allah ismi şerifi):
Mevlanâ, Allah ile mutmain olup hayat bulmayı zikrullahta bulmuştur. Özellikle insan mâneviyatında büyük inkılap yapan yüce Allah'ın isimleridir ki her ismin manasına göre insanda bir tecellisi vardır. Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin lafız ve mânâ olarak toplandığı en yüce kelime ise "Allah" kelimesidir. Bu kelimeyi söyleyerek yaşamak, yaşayarak ölmek ve bu yüce kelimeyle dirilmek Mevlâna'nın en yüce hedefi olmuştur. Bu aynı zamanda her mü'minin en samimî hedefidir. Bu sebeple sevgili Peygamberimiz'e (sav) "En hayırlı ibadet nedir?" diye sorulduğunda O, "Dilin Allah Allah diyerek ölmendir." buyurmuştur.
Görülüyor ki, Mevlâna'nın dâvâsı öz be öz Kur'an'ın ve İslâm'ın mesajının sunulmasıdır. Başka bir ifadeyle "Allah'ı zikretme ve O'na hakkıyla kul olma" dâvâsıdır.
Kur'an Okumak: Kur'an-ı Kerim'in bir adı da zikirdir. Zira Kur'an zikri anlatan ve kendisi de zikir olan Allah kelâmıdır. Bu sebeple zikir çerçevesinde Mevlâna, "Kur'an'ın bendesi" olduğunu ilan etmiştir.
İşte bütün bunlar Allah'ı zikrin özet programıdır. Bütün bunlar bizi Mevlâna ile ilgili olarak şu sonuca ulaştırıyor: Mevlâna'nın dâvâsı esasen zikrullahtır. O halde zikrullah'ın İslâm'daki yeri ve önemi aynı zamanda Mevlâna'nın İslâm'la nasıl bütünleştiğinin de diğer bir ifadesidir. O halde zikri İslâm'daki yerine bazı delilleriyle işaret edelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.