Halk müziğini seviyorsanız, halkla ve halkın türküleri ile biraz ilgili iseniz, bu uzun havanın devamını hemen hatırlamış olmalısınız; Erzurumlu Sümmani'den:
Yol ver ulu dağlar aşam belinden
Şimdi bekler kömür gözlü yar beni.
Bu mısraları iyi okursanız, derinlemesine nüfuz ederseniz, gurbeti görürsünüz, uzun süren ayrılıktan ötürü hasreti görürsünüz, yolu, çetin yolculuğu ve vuslat umudunu görürsünüz. Daha önemli bir şey daha görürsünüz; Vefa. Evet şimdilerde mumla, çıra ile arar hale geldiğimiz çok önemli bir değer olan vefa var bu dertli mısralarda.
Herhangi bir nedenle ulu dağların ardına savrulmuş olabilirsiniz. Ekmek parası için olabilir, ilim tahsili için olabilir; "Yolumuz gurbete düştü/Ya gelinir ya gelinmez" mısraları eşliğinde gözyaşlarınızı silerek, "Aman ayrılık yaman ayrılır/Her bir dertten ala yaman ayrılık" diyerek sıladan ve sevdiklerinizden ayrılmış olabilirsiniz. Her nerede ve hangi iş üzerinde iseniz, tasavvuftaki meşhur ifadesi ile; "Eliniz kârda, gönlünüz yârda" olacak. Gurbetiniz uzayıp uzun yıllara da yayılsa, sevdiklerinzi, anayı-babayı, çoluğu-çocuğu habersiz, mektupsuz, harçlıksız bırakarak; "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun/Gördün güzelleri beni unuttun" sitemine, ithamına muhatap olmayacaksınız. Ünlü halk ozanımız Yaşar Reyhani'nin, uzun yıllar gurbet yolu bekleyen, ihmal edilen, unutulan bir gelinin ağzından yazdığı gibi:
Reyhani gel sen bu gelini kına
On yıldır elleri görmemiş kına
Sofrada Mehmedi düşer aklına
Yiyemez çorbayı döker o gelin.
Sizi sevenlere bu acıları çektirmeyeceksiniz.
Yine ünlü halk ozanımız Aşık Reyhani'nin mısralarını terennüm ederek, sılaya dönmenin, yollarınızı gözleyenlerin gözlerini yollarda koymayacak, vuslat formüllerinin çarelerini bulacaksınız:
Yüce dağlar gibi dumandır başım
Akın olmuş akar gözümden yaşım
Hani anam-babam hani kardeşim
Bırak gideceğim bağlama gurbet
Vefasızlıktan şikayet eden şu mısraları da yeri gelmişken bir köşeye kaydedelim:
Güzellerde vefa bizde sin ü zer (gümüş, altın)
Ne kışın bulunur ne yaz bulunur.
Edebiyattan, şiirden açtığımız sözü, ister-istemez siyasetle bağlayacağız. Bilindiği gibi Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde nüfus cizdanlarından "Dini: İslam" hanesi kaldırılıyor. Bu cümleden olarak, hayatımızdan, kimliğimizden çıkarmamız istenen o kadar kavram var ki... Önümüzdeki aylar içinde gündem edilecek herhalde. Mesela; vefa. Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin hangisinin lügatinde, edebiyatında, ve hayatında böyle bir kavram vardır diye merak ediyorum. Mesela; cömertlik, diyergamlık, diğer adı ile isar; kardeşini, komşusunu kendi nefsine tercih etmek. Başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacından daha öne almak.
Bütün bunlar bize ait, bizim medeniyetimize ait kavramlar. Ever Avrupa Birliği'ne biz uyacaksak -ki uyum yasaları bizim hükümetimiz tarafından bize vazediliyor- bütün bu değerleri, değer yargılarını lügatimizden, hayatımızdan bir bir çıkaracağız. Peki bütün bu ve benzeri hayat damarlarımızın kurumasına, kurutulmasına seyirci kalırsak, ortada "biz" diye bir şey kalır mı?
Biz onlara uyacağız diye değerlerimizden bir bir vazgeçeceksek hem biz kaybedeceğiz hem de onlar ama, onlar bize uymaya çalışır, hayatlarına yeni insani değerler katarlarsa hem onlar kazanır hem de bütün insanlık kazanır.
Bizim türkülerimizden başlasınlar anlamaya.
Yol ver ulu dağlar aşam belinden
Şimdi bekler kömür gözlü yar beni.
Bu mısraları iyi okursanız, derinlemesine nüfuz ederseniz, gurbeti görürsünüz, uzun süren ayrılıktan ötürü hasreti görürsünüz, yolu, çetin yolculuğu ve vuslat umudunu görürsünüz. Daha önemli bir şey daha görürsünüz; Vefa. Evet şimdilerde mumla, çıra ile arar hale geldiğimiz çok önemli bir değer olan vefa var bu dertli mısralarda.
Herhangi bir nedenle ulu dağların ardına savrulmuş olabilirsiniz. Ekmek parası için olabilir, ilim tahsili için olabilir; "Yolumuz gurbete düştü/Ya gelinir ya gelinmez" mısraları eşliğinde gözyaşlarınızı silerek, "Aman ayrılık yaman ayrılır/Her bir dertten ala yaman ayrılık" diyerek sıladan ve sevdiklerinizden ayrılmış olabilirsiniz. Her nerede ve hangi iş üzerinde iseniz, tasavvuftaki meşhur ifadesi ile; "Eliniz kârda, gönlünüz yârda" olacak. Gurbetiniz uzayıp uzun yıllara da yayılsa, sevdiklerinzi, anayı-babayı, çoluğu-çocuğu habersiz, mektupsuz, harçlıksız bırakarak; "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun/Gördün güzelleri beni unuttun" sitemine, ithamına muhatap olmayacaksınız. Ünlü halk ozanımız Yaşar Reyhani'nin, uzun yıllar gurbet yolu bekleyen, ihmal edilen, unutulan bir gelinin ağzından yazdığı gibi:
Reyhani gel sen bu gelini kına
On yıldır elleri görmemiş kına
Sofrada Mehmedi düşer aklına
Yiyemez çorbayı döker o gelin.
Sizi sevenlere bu acıları çektirmeyeceksiniz.
Yine ünlü halk ozanımız Aşık Reyhani'nin mısralarını terennüm ederek, sılaya dönmenin, yollarınızı gözleyenlerin gözlerini yollarda koymayacak, vuslat formüllerinin çarelerini bulacaksınız:
Yüce dağlar gibi dumandır başım
Akın olmuş akar gözümden yaşım
Hani anam-babam hani kardeşim
Bırak gideceğim bağlama gurbet
Vefasızlıktan şikayet eden şu mısraları da yeri gelmişken bir köşeye kaydedelim:
Güzellerde vefa bizde sin ü zer (gümüş, altın)
Ne kışın bulunur ne yaz bulunur.
Edebiyattan, şiirden açtığımız sözü, ister-istemez siyasetle bağlayacağız. Bilindiği gibi Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde nüfus cizdanlarından "Dini: İslam" hanesi kaldırılıyor. Bu cümleden olarak, hayatımızdan, kimliğimizden çıkarmamız istenen o kadar kavram var ki... Önümüzdeki aylar içinde gündem edilecek herhalde. Mesela; vefa. Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin hangisinin lügatinde, edebiyatında, ve hayatında böyle bir kavram vardır diye merak ediyorum. Mesela; cömertlik, diyergamlık, diğer adı ile isar; kardeşini, komşusunu kendi nefsine tercih etmek. Başkasının ihtiyacını kendi ihtiyacından daha öne almak.
Bütün bunlar bize ait, bizim medeniyetimize ait kavramlar. Ever Avrupa Birliği'ne biz uyacaksak -ki uyum yasaları bizim hükümetimiz tarafından bize vazediliyor- bütün bu değerleri, değer yargılarını lügatimizden, hayatımızdan bir bir çıkaracağız. Peki bütün bu ve benzeri hayat damarlarımızın kurumasına, kurutulmasına seyirci kalırsak, ortada "biz" diye bir şey kalır mı?
Biz onlara uyacağız diye değerlerimizden bir bir vazgeçeceksek hem biz kaybedeceğiz hem de onlar ama, onlar bize uymaya çalışır, hayatlarına yeni insani değerler katarlarsa hem onlar kazanır hem de bütün insanlık kazanır.
Bizim türkülerimizden başlasınlar anlamaya.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025