Partilerin Avrupa Birliği konusundaki pozisyonlarını değerlendiriyorduk. Avrupa Birliğini kayıtsız şartsız savunan üç parti var. CHP, AKP ve ANAP.
Bu üç parti hemen hemen aynı argümanlarla, Avrupa Birliği'ne üyeliği savunuyor ve bu uğurda AB'nin dayattığı şartları kabul etmekten başka çıkar yol olmadığını millete propaganda ediyor.
Özellikle iktidar yorgunu ve yolsuzluklarla makul imajını yıkmak isteyen ANAP lideri Yılmaz, ustaca bir taktikle seçimleri AB'ye karşı olanlar ve yan olanlar eksenine kilitlemek istiyor.
Kendince AB'nin Yılmaz savunucusu kimliği ile tüm başarısızlığını, yolsuzlukları örtebileceğini düşünüyor.
AB'nin güdümündeki kiralık kalemlerle dolu medyanın beyin yıkamasına güvenerek "referandum" kartını açıyor.
AB üyeliğini referanduma götürünce milletin kayıtsız şartsız AB diyeceğini sanıyor.
Oysa bir dergiye verdiği röportajda bizzat kendisi AB üyeliğinin ufukta gözükmediğini itiraf ediyor.
Bu cümleler Yılmaz'a ait:
"AB'ye üyelik için bekleyen ülkelerle ilgili olarak 1992 yılında The Economist'te (11 Temmuz) bir tablo yayınlanmıştır. Her adayın önündeki engelleri gösteren bu listede, Türkiye için üç engel gösterilmiştir. Bunlar İslam, insan hakları ve malî yüktür. Zaman zaman nüfus büyüklüğü ve Yunan vetosu da bunlara eklenmiştir."
Yanlış duymadınız bu sözler AB karşıtı bir lidere değil, AB'nin kayıtsız şartsız savunuculuğu uğruna PKK talepleri ile aynı paralele düşen projeleri Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışan Yılmaz'a ait.
Yılmaz, AB'nin Türkiye'ye dönük talepleri arasında yer alan Ermeni soykırımını tanıma, Kıbrıs ve Ege'yi verme, Güneydoğu'yu bölme taleplerini unutmuşa benziyor.
Yılmaz son günlerde asker başta olmak üzere yükselen AB karşıtı muhalefeti, Avrupa Birliği'nde Türkiye'yi istemeyen ve üyeliğimizi sürekli erteleyen lobilerin sözcüsü olarak nitelendiriyor.
Komploculuğun bu kadarına da pes doğrusu.
Muhayyel AB üyeliği uğruna, Kıbrıs'ı veren, Ege'yi Lahey'in insafına terkeden, azınlık vakıflarına yeni imtiyazlar getiren, PKK'yı siyasete davet eden, ekonomiye çökerten kendileri AB'nin uzantısı olmuyor da AB karşısında onurlu duruş isteyenler AB'nin maşası oluyor.
Bu komik yaklaşımı geçersek Yılmaz satır aralarında AB'ye üyeliğin önündeki engelin AB'nin kendisi olduğunu itiraf ettiğini görüyoruz.
Yılmaz bu engelleri bakın nasıl açıyor: "Din engelini dinlerarası diyalogla, insan hakları engelini PKK'nın taleplerini yerine getirerek, nüfus engelini en nitelikli iş gücünü Avrupa'ya göndererek, Yunan vetosunu da Yunanistan'ın taleplerini yerine getirerek" aşacağımıza inanıyor.
Yılmaz'ın geriye tek endişesi kalıyor. Kendisinden dinleyelim: "(Bizi üyeliğe almak istemeyenler) Türkiye'nin iç dinamiklerini başarıyla kullanmışlardır. Asıl büyük endişem de bugün bunun tekrarlanmasıdır."
Yılmaz, iç dinamik derken AB'ye teslimiyete hayır diyen askerî ve millî direncin sivil, siyasî temsilcisi partileri kastediyor.
Onun için referandum silahına sarılıyor. Ve bir an evvel referanduma gidelim diyor.
Yılmaz'a ufak bir soru: Madem AB içinde güçlü bir lobi bizi üye almak istemiyor, neden önce AB'nin bizi ne zaman, hangi şartlarla üye alacağına dair referanduma gitmesini istemiyoruz?
Madem ki AB üyeliği ufukta yok, öyleyse milletimize AB'ye üye olalım mı diye soracağımıza AB'nin üyelik vaadi ile bizden istediği taleplerine 'evet mi hayır mı' diye sormuyoruz?
Yılmaz referandum için hiç telaşlanmasın. Zaten gelecek seçimler referandum işlevi görecek.
Seçim AB'ye, ABD'ye, IMF'ye kayıtsız şartsız teslim olanlar ve ülkeyi bağımlı hale getirenlerle bu güçler karşısında millî bir duruş gösteren ve tam bağımsız Türkiye vaad eden BTP arasında geçecek.
Bu üç parti hemen hemen aynı argümanlarla, Avrupa Birliği'ne üyeliği savunuyor ve bu uğurda AB'nin dayattığı şartları kabul etmekten başka çıkar yol olmadığını millete propaganda ediyor.
Özellikle iktidar yorgunu ve yolsuzluklarla makul imajını yıkmak isteyen ANAP lideri Yılmaz, ustaca bir taktikle seçimleri AB'ye karşı olanlar ve yan olanlar eksenine kilitlemek istiyor.
Kendince AB'nin Yılmaz savunucusu kimliği ile tüm başarısızlığını, yolsuzlukları örtebileceğini düşünüyor.
AB'nin güdümündeki kiralık kalemlerle dolu medyanın beyin yıkamasına güvenerek "referandum" kartını açıyor.
AB üyeliğini referanduma götürünce milletin kayıtsız şartsız AB diyeceğini sanıyor.
Oysa bir dergiye verdiği röportajda bizzat kendisi AB üyeliğinin ufukta gözükmediğini itiraf ediyor.
Bu cümleler Yılmaz'a ait:
"AB'ye üyelik için bekleyen ülkelerle ilgili olarak 1992 yılında The Economist'te (11 Temmuz) bir tablo yayınlanmıştır. Her adayın önündeki engelleri gösteren bu listede, Türkiye için üç engel gösterilmiştir. Bunlar İslam, insan hakları ve malî yüktür. Zaman zaman nüfus büyüklüğü ve Yunan vetosu da bunlara eklenmiştir."
Yanlış duymadınız bu sözler AB karşıtı bir lidere değil, AB'nin kayıtsız şartsız savunuculuğu uğruna PKK talepleri ile aynı paralele düşen projeleri Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışan Yılmaz'a ait.
Yılmaz, AB'nin Türkiye'ye dönük talepleri arasında yer alan Ermeni soykırımını tanıma, Kıbrıs ve Ege'yi verme, Güneydoğu'yu bölme taleplerini unutmuşa benziyor.
Yılmaz son günlerde asker başta olmak üzere yükselen AB karşıtı muhalefeti, Avrupa Birliği'nde Türkiye'yi istemeyen ve üyeliğimizi sürekli erteleyen lobilerin sözcüsü olarak nitelendiriyor.
Komploculuğun bu kadarına da pes doğrusu.
Muhayyel AB üyeliği uğruna, Kıbrıs'ı veren, Ege'yi Lahey'in insafına terkeden, azınlık vakıflarına yeni imtiyazlar getiren, PKK'yı siyasete davet eden, ekonomiye çökerten kendileri AB'nin uzantısı olmuyor da AB karşısında onurlu duruş isteyenler AB'nin maşası oluyor.
Bu komik yaklaşımı geçersek Yılmaz satır aralarında AB'ye üyeliğin önündeki engelin AB'nin kendisi olduğunu itiraf ettiğini görüyoruz.
Yılmaz bu engelleri bakın nasıl açıyor: "Din engelini dinlerarası diyalogla, insan hakları engelini PKK'nın taleplerini yerine getirerek, nüfus engelini en nitelikli iş gücünü Avrupa'ya göndererek, Yunan vetosunu da Yunanistan'ın taleplerini yerine getirerek" aşacağımıza inanıyor.
Yılmaz'ın geriye tek endişesi kalıyor. Kendisinden dinleyelim: "(Bizi üyeliğe almak istemeyenler) Türkiye'nin iç dinamiklerini başarıyla kullanmışlardır. Asıl büyük endişem de bugün bunun tekrarlanmasıdır."
Yılmaz, iç dinamik derken AB'ye teslimiyete hayır diyen askerî ve millî direncin sivil, siyasî temsilcisi partileri kastediyor.
Onun için referandum silahına sarılıyor. Ve bir an evvel referanduma gidelim diyor.
Yılmaz'a ufak bir soru: Madem AB içinde güçlü bir lobi bizi üye almak istemiyor, neden önce AB'nin bizi ne zaman, hangi şartlarla üye alacağına dair referanduma gitmesini istemiyoruz?
Madem ki AB üyeliği ufukta yok, öyleyse milletimize AB'ye üye olalım mı diye soracağımıza AB'nin üyelik vaadi ile bizden istediği taleplerine 'evet mi hayır mı' diye sormuyoruz?
Yılmaz referandum için hiç telaşlanmasın. Zaten gelecek seçimler referandum işlevi görecek.
Seçim AB'ye, ABD'ye, IMF'ye kayıtsız şartsız teslim olanlar ve ülkeyi bağımlı hale getirenlerle bu güçler karşısında millî bir duruş gösteren ve tam bağımsız Türkiye vaad eden BTP arasında geçecek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014