Çanakkale köprüsü 4 milyar 329 milyon avroya yapıldı. Yılda 45 bin araç geçiş garantisi verilmiş, geçmese de aradaki farkı devlet ödeyecek.
Karşıya geçtin 200 TL, tekrar geri geldin 200 TL'den toplam 400 TL'cik!
Oysa dünyanın en uzun köprüsü Çin'de yapılmış ve tam 165 km uzunluğunda. Maliyeti ise 8.5 milyon dolar ve geçiş bedava.
İki farklı örneği aktardım.
Türkiye ayağındaki örnekte devlet olarak yok hükmündeyiz adeta.
Çin örneğinde ise kamu gücü, yani devletin hükümdar olmasının tüm ağırlığı sahada kendisini gösteriyor.
Çok daha devasa uzunluktaki köprüyü Çinliler cüzi rakamlara inşa ederken, bu köprünün yanında minyatür kalan Çanakkale köprüsüne ödenen paraya bakın!
Ayrıca parasını da millet ödüyor.
Neden bu şekilde bir yazı başlangıcı yaptım.
Anlayan varsa yazıyorum;
1919'lu Türkiye manzarasını hatırlayın arşivlerden.
Ve büyük kurtarıcı, dahi insan Mustafa Kemal Atatürk'ün yer ile yeksan olmuş, yıkılıp yakılmış bir ülkeyi nasıl modern bir Türkiye haline dönüştürdüğünü asla unutmayalım.
Siyasilerimiz bunu Atatürk nasıl başardı diye hiç mi hiç merak edip de analizini yapmazlar.
Bu büyük başarı öyküsünün özünde, eşsiz önder Atatürk'ün bizzat kendisinin yerli ve milli bir Müslüman Türk karakterine sahip olması yatar.
Kurduğu Cumhuriyet'te her şey millidir artık. Eğitim, sanayi, tarım, savunma sanayi vs.
Başarı öyküsü çok kısa bir müddet içerisinde bütün dünya tarafından gıpta ve hatta kıskançlıkla izlenir.
Ve Atatürk, sırf bu yerli ve milli bir karaktere sahip olmasından hareketle, düşmanlarının hedef aldığı tek isim haline gelir.
Kendisinden sonra bu çizgiyi ne İsmet İnönü, ne de Menderes devam ettirmiş değildir. Başarı bir bütün olarak ülkeyi tam bağımsız hale getirmiştir.
Hiç kimseye muhtaç olmadan, tam bağımsız bir Türkiye'yi, hem de o günün koşullarında başaran yegane devrimcidir Atatürk.
Bir ülkenin her konuda tam bağımsız olabilmesinin ilk şartı, Atatürk gibi yerli ve milli olmaktan geçer. Değilseniz ve ikinci ülkeler, sizinle şamar oğlanı gibi oynamaya başlarlar. Ve sonunda ülke öyle bir noktaya gelir ki, her alanda tel tel dökülmeye ve saçılmaya başlarsınız.
İş sadece enflasyonu düşürme meselesi olmaktan çıkar ve çok daha karmaşık bir hal almaya başlar.
İşte bugün yaşanan tam da budur.
1938 yılından itibaren, kademe kademe yaşanan sürecin tam adı, yerli ve milli olmamaktır.
Bugün üretimini yapmayı başardığımız, İHA-SİHA'larla yerli ve milli olduğumuzu sananlar, şaka yapıyor herhalde.
Herkesi saf, sadece kendinizi mi çok zeki zannediyorsunuz!
İHA-SİHA konusu bir devlet aklı ve projesidir.
Siz bugün orduyu her konuda destekleyin, görün bakın dünyanın en modern ordusu haline gelmiyor mu!?
Ama siz Ordu'nun en mahrem alanlarını ve çok gizli sırlarını düşman istihbaratına servis eder noktada olursanız, adınız yerli ve milli değil çok sakıncalı bir isim olur!
Olayları çok iyi okumak bir nasip, aynı zamanda bilgi işidir.
Bakın bakalım ittifaklara…
Hangisi NATO'ya, AB'ye ve ABD'ye karşı.
Hangisi BOP'a karşı.
Hangisinin tam anlamıyla ve tümüyle orijinal bir ekonomi modeli var.
Hangi parti tam bağımsızlığa kendini adamış bir lidere sahip.
Ve hangi parti, sırf tam bağımsızlık yanlısı olup, sonuna kadar yerli ve milli olduğu için ittifaklarda yer almamıştır.
Sizi düşünmeye zorlamadan ben not düşüyorum.
Bugün Türkiye'de Atatürk'ün izinden giden ve tam bağımsızlıktan yana olup, hücrelerine kadar yerli ve milli olan tek parti var.
Bağımsız Türkiye Partisi.
"Kendimi, tıpkı Deniz gezmişler gibi; Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına adıyorum" diyen bir lider.
Hüseyin Baş.
Kendisini, yine kendisinden tanımak için izleyin.
Karar ve takdir yüce Türk milletinin.
- Çok pis kokular geliyor! / 21.04.2025
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık çağrı / 20.04.2025
- “Kürt sorunu vardır” diyen ajandır! / 17.04.2025
- Türkiye devleti değil, TÜRK devleti! / 16.04.2025
- İslam düşmanı Muaviye, ABD’ye ilham oldu! / 15.04.2025
- Haydar Baş’ı anmak ve anlamak / 14.04.2025
- Kıbrıs Türk’ün tapulu malıdır / 13.04.2025
- Para yok ki ‘BOYKOT’ olsun! / 10.04.2025
- Boykotu bırak satılanlara bak! / 08.04.2025