'Yazık sana, senden önce gelenlere dünya neler etti'
Kötü hâllerini islâh et, iyi olmaya bak. Özünden ve sözünden dedikoduyu at. Bunu Peygamberimiz emreder ve şöyle der: “Gücünüzün yettiği kadar, sıkıntı veren dünya işlerini bırakınız
03.02.2023 09:10:00





Kötü hâllerini islâh et, iyi olmaya bak. Özünden ve sözünden dedikoduyu at. Bunu Peygamberimiz emreder ve şöyle der: "Gücünüzün yettiği kadar, sıkıntı veren dünya işlerini bırakınız."
Ey dünyayı bilmez! Dünyanın içini bilseydin onun kötü şeylerini almaya bakmazdın. Onun bütünü bir derttir; gelse insanı yorar, gelmeyecek olsa üzer.
Hakk'a karşı irfan sahibi olsaydın, her şeye O'nun emri ile bakardın. Lâkin O'na karşı cahilsin. Ne Rasûl (s.a.v) Efendimizi, ne de diğer nebileri iyi tanıyorsun. Hele O'nun velî kullarını hiç bildiğin yok.
Yazık sana, senden önce gelenlere dünya neler etti, çoğunu bilmektesin; ama hiçbirinden öğüt aldığın yok.
Dünyanın içinden çıkılmaz sıkıntılı işlerinden kurtulmaya bak. Allah'tan bunu iste. Dünyanın verdiği kisveyi çıkar ve hemen kaç.
Nefse ait libası (giysiyi) da çıkar. Hakk'ın kapısına yürü. En güç iş, nefsin elinden kurtulmaktır; ondan kurtulunca, masiva (Hakk'ın zâtından gayri her şey) da kendiliğinden silinir.
Bu hâl, sivayı nefsin özü olarak anlarsan olur. Böyle ise nefsi bırakınca Rabb'ini oracıkta bulursun. Orada, hemen nefsini O'na teslim et. O'na teslim olunca selâmeti bulursun.
Bütün işlerini Hak uğruna yap, hidayeti bulursun. Şükür yolunu tut, nimetin artar.
Halkı ve bütün varlığını O'na bırak. Hakk'a, sana yapılan işlerde itirazcı olma.
Allah yolcuları, Aziz ve Celil olana karşı herhangi bir talepte bulunmazlar. O'nun arzusuna karşı herhangi bir arzu izhar etmezler. Onlar dünyadan nasip almak için hırsa kapılmazlar. Başkalarının kısmetine de bakmazlar. O yolculara katılmayı dilersen dünya ve âhirette onlarla olmayı arzularsan, sözde ve işte onlarla ol. Onların arzusuna ve dileğine uy.
Her şeyi aksine yapar oldun, işleri ters ettin. Hakk'a muhalefet ve O'na karşı çekişme sana âdet oldu. Gece ve gündüz hâlin böyle...
Sana emir veriyor ve "Şu işi yap!" diyor. Fakat yapmıyorsun. Bir acayip hâl aldın. Sanki O kul ve sen efendi! Bu ne hâldir! Böyle bir cesareti nereden alıyorsun? Hakk'ın hilmi olmasaydı sana acımadan vururdum, hiç acımazdım. Arzu ettiğin her şeyin aksini benden bulurdun.
Kurtuluş istiyorsan O'nun önünde eğil; içini ve dışını huzura boğ. Kötü hâllerin bende saklı; bir ruhsat hâli sayıyorum, yoksa hâlin fena olur. Emri yap, yasaktan kaç, kadere uy. Hakk'ın huzurunda olduğunu bil, hiç konuşma, içini de sakla, dışını da... Bunları yaparsan dünya ve âhiretin iyiliğini bulursun.
Halka avuç açma; onlar âciz ve ihtiyaç içinde kıvranan kimselerdir. Kendileri için bir şey yapmaya güçlü olmadıkları gibi başkaları içinde yapamazlar.
Her şeye Hak'la sabret. O'ndan bir şey istediğinde acelece olmasını dileme. O bir şeyi geç verince, cimrilikle ithama kalkma. Ve töhmet etme.
O sizi, sizden daha iyi düşünür. Sen kendini O'nun düşündüğü kadar düşünmezsin. Bazı büyükler, Hak Teâlâ'nın kuvvetini, kudretini kendi özlerinde sezip anladıktan sonra: "Bana ne iş kaldı?" derler.
Yâni: "Bütün tasarruf O'nun; beni benden iyi düşünüyor. Bana ne güç kalıyor ne kuvvet." demek isterler.
Size düşen, Hakk'a uyar olmaktır. O size yarayanı sizden daha iyi bilir. O, içinde iyilik bulunanı size bildirmez, ama kendisi bilir. Hak Teâlâ bu hâli anlatmak için şöyle buyurur:
"Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216) (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)
Ey dünyayı bilmez! Dünyanın içini bilseydin onun kötü şeylerini almaya bakmazdın. Onun bütünü bir derttir; gelse insanı yorar, gelmeyecek olsa üzer.
Hakk'a karşı irfan sahibi olsaydın, her şeye O'nun emri ile bakardın. Lâkin O'na karşı cahilsin. Ne Rasûl (s.a.v) Efendimizi, ne de diğer nebileri iyi tanıyorsun. Hele O'nun velî kullarını hiç bildiğin yok.
Yazık sana, senden önce gelenlere dünya neler etti, çoğunu bilmektesin; ama hiçbirinden öğüt aldığın yok.
Dünyanın içinden çıkılmaz sıkıntılı işlerinden kurtulmaya bak. Allah'tan bunu iste. Dünyanın verdiği kisveyi çıkar ve hemen kaç.
Nefse ait libası (giysiyi) da çıkar. Hakk'ın kapısına yürü. En güç iş, nefsin elinden kurtulmaktır; ondan kurtulunca, masiva (Hakk'ın zâtından gayri her şey) da kendiliğinden silinir.
Bu hâl, sivayı nefsin özü olarak anlarsan olur. Böyle ise nefsi bırakınca Rabb'ini oracıkta bulursun. Orada, hemen nefsini O'na teslim et. O'na teslim olunca selâmeti bulursun.
Bütün işlerini Hak uğruna yap, hidayeti bulursun. Şükür yolunu tut, nimetin artar.
Halkı ve bütün varlığını O'na bırak. Hakk'a, sana yapılan işlerde itirazcı olma.
Allah yolcuları, Aziz ve Celil olana karşı herhangi bir talepte bulunmazlar. O'nun arzusuna karşı herhangi bir arzu izhar etmezler. Onlar dünyadan nasip almak için hırsa kapılmazlar. Başkalarının kısmetine de bakmazlar. O yolculara katılmayı dilersen dünya ve âhirette onlarla olmayı arzularsan, sözde ve işte onlarla ol. Onların arzusuna ve dileğine uy.
Her şeyi aksine yapar oldun, işleri ters ettin. Hakk'a muhalefet ve O'na karşı çekişme sana âdet oldu. Gece ve gündüz hâlin böyle...
Sana emir veriyor ve "Şu işi yap!" diyor. Fakat yapmıyorsun. Bir acayip hâl aldın. Sanki O kul ve sen efendi! Bu ne hâldir! Böyle bir cesareti nereden alıyorsun? Hakk'ın hilmi olmasaydı sana acımadan vururdum, hiç acımazdım. Arzu ettiğin her şeyin aksini benden bulurdun.
Kurtuluş istiyorsan O'nun önünde eğil; içini ve dışını huzura boğ. Kötü hâllerin bende saklı; bir ruhsat hâli sayıyorum, yoksa hâlin fena olur. Emri yap, yasaktan kaç, kadere uy. Hakk'ın huzurunda olduğunu bil, hiç konuşma, içini de sakla, dışını da... Bunları yaparsan dünya ve âhiretin iyiliğini bulursun.
Halka avuç açma; onlar âciz ve ihtiyaç içinde kıvranan kimselerdir. Kendileri için bir şey yapmaya güçlü olmadıkları gibi başkaları içinde yapamazlar.
Her şeye Hak'la sabret. O'ndan bir şey istediğinde acelece olmasını dileme. O bir şeyi geç verince, cimrilikle ithama kalkma. Ve töhmet etme.
O sizi, sizden daha iyi düşünür. Sen kendini O'nun düşündüğü kadar düşünmezsin. Bazı büyükler, Hak Teâlâ'nın kuvvetini, kudretini kendi özlerinde sezip anladıktan sonra: "Bana ne iş kaldı?" derler.
Yâni: "Bütün tasarruf O'nun; beni benden iyi düşünüyor. Bana ne güç kalıyor ne kuvvet." demek isterler.
Size düşen, Hakk'a uyar olmaktır. O size yarayanı sizden daha iyi bilir. O, içinde iyilik bulunanı size bildirmez, ama kendisi bilir. Hak Teâlâ bu hâli anlatmak için şöyle buyurur:
"Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216) (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.