İnsan ömrünün uzunluğu, biriktirdiği anıların çokluğu ile ölçülür.
Birlikte yaşadıklarımız, tanış olduklarımız, çalıştıklarımız veya çalıştırdıklarımız, akraba veya çocuklarımız, torunlarımız ne kadar çok olursa olsun onların hayatımızda işgal ettiği yer önemlidir. Onların kıymetini bilmek; onların bizim kıymetimizi bilmesi ile orantılıdır.
Bazılarını bir ömür vermemize; çok sevmemize, özlememize rağmen gün gelir onların bizler için aynı duyguları hissetmediklerini fark edebiliriz. Biri birine yabancılaşan insanların dünyasında sevgiye ve ilgiye, zaman ayırmaya, kendi iç evrenindeki yolculuğu yaparak duygu ve düşüncelerini süzmeye, yaşamanın gerçek anlamını keşfetmeye vakti yoktur.
Sadece zaman değil; insanlarda bir avuç dolusu su gibi süzülüp giderler. Onlara ne sevginizi gösterebilirsiniz ne de bulup sarılabilirsiniz. Geriye yokluklarının, zamanında yapmanız gerekenleri yapmadığınız için bir acı pişmanlık kalır…
* * *
Düşünmek, düşündükten sonra harekete geçmek insana has bir davranıştır. Öfkeyle, intikam hissiyle, düşmanlıkla davranmak ise tamamen içgüdüsel ve kontrol dışı, sonucunda pişmanlıkların birikeceği bir hareket biçimidir. İnsanların çoğu, neden dünyaya geldiğini düşünmeyen, etrafında olup bitenin farkına varmayan, vermekten çok almaya alışmış, kendisini dünyanın merkezi zanneden, her şeyin onun için yaratıldığını ve öncelik hakkına sahip olduğunu zanneden veya hayatı böyle algılayan bencil bir davranış kodunun yaygınlaştığını görememektedirler.
İnsanlığın en büyük mücadelesi olan olgunlaşmanın kişisel bencilliğe dönüştüğünü görmeliyiz. Günümüz dünyasında bunun bir hastalık olduğunu mutlaka anlamalı, kendi davranış ve düşüncelerimiz ile yaşadığımız toplum içinde bir fark yaratmalıyız.
Ünlü düşünürlerin pek çoğu, tarih boyunca insanın maddi varlığından çok, manevi zenginliği üzerine konuşmuşlar, söylemleri bu yönde gelişmiştir. Maddi olarak elde edilenlerin çok azının yaşamı sürdürmek için gerekli olduğunu, ancak varlık nedenini çözmeye yardımcı olmadığını ifade etmişlerdir.
Çünkü insan, belli bir olgunluğa eriştiğinde ölümle buluşmaya giderken maddi değerlerin bir işe yaramadığını, bir ömür bunların peşinde koşmanın, mal mülk biriktirmenin, altın ve servetin dünyevi dertlere çözüm olmadığını anlamaktadır.
Ölünen yatak ne kadar şık olursa olsun, buna karşılık gömüldüğünüz ve sonsuzluk uykusuna dalacağınız döşek aynıdır.
Koca bir ömürden geriye kalan yaşadıklarınızla, yaptıklarınızla 'bu dünyada bıraktığınız iz'den ibarettir.
* * *
Genç, güzel, yakışıklı olabilirsiniz. Ancak çevrenizdekiler için gerekli zarafet ve nezakete, davranışlarınızda servetinizle orantılı iyilikseverliğe sahip değilseniz bunlar bir işe yaramamaktadır.
Çok hızlı geçen dünya hayatına kendimizi kaptırmamak, geçtiğimiz günlerin ve etrafımızda gördüğümüz insanları doğru algılamak, yaşamı tanımaya çalışmak zorundayız. Hayat bizim için sadece ibret alacağımız veya örnek olacağımız bir yaşam sahnesidir. Yıllar önce yaşamına dokunup geçtiklerimizle, çevremizdekiler ile yolculuğumuzu güzel tamamlamak için gayret göstermektir.
İnsanlar arasında dil, din, cins, ırk ve milliyet ayrımı yapmak; hoş görülü olmamak, maddi varlıkların paylaşılmak için kazanıldığını unutmak, iyilik işlerinden uzak durmak, bir öksüze sahip çıkmamak, kaba güç ve zorbalıkla davranmak, yapılan bir işin hakkını vermemek, fakir fukaranın evine girecek ekmeği çoğaltacağına azaltmak, sizden ilgi ve sevgi bekleyen varlıklardan uzak durmak kendi içsel yalnızlığınızı arttırmaktan ve mutsuz olmanıza yol açmaktan başka bir işe yaramaz.
* * *
Her insanın bir yaşam öyküsü vardır. Ne yazık ki bunu ne uzatabilir ne de kısaltabiliriz.
Sadece mutlu olmalarını sağlayabiliriz.
Başkalarının mutluluğu sizin mutluluğunuz olsun.
Hem de bol bol…
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024