Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun 20 yıldır Fetullah Gülen ve örgütü ile mücadelesi herkesin çok iyi bildiği ama bir türlü, "Haydar Baş haklıymış, keşke zamanında bu sese kulak verseydik" diyemediği bir gerçektir.
İşte bu itirafı yapamayan kesimlerden biri de medya organları ve yazarlar. Bu kişiler şimdilerde Gülen'i iç çamaşırına kadar inceliyor, kitaplar yazıyor, belgeseller, açık oturumlar vs. yapıyorlar.
Adeta günah çıkarırcasına yazdıkları kitapları bizlere gönderiyorlar. Bize göndermenize gerek yok. Tövbe ettik, diyorsanız haklıya hakkını tastamam verecek ve Allah'a yöneleceksiniz. Yok, günah çıkarıyorsanız Kilise'ye gideceksiniz.
Sayın Baş ve kadrosu sadece Gülen ve örgütü ile mücadele etmedi. Dini ve milli bütünlüğümüze yönelik mezhep çatışmalarını çıkaranlar, sağ-sol tetikçiliği yapma gayretinde olanlar, tarihimizi Yahudi, Yunan ve İngiliz zihniyetinin derlemeleriyle yazmaya ve anlatmaya kalkanlarla da mücadele etti ve ediyoruz da.
Mesela Osmanlı! Bizim, Osmanlı ile hiçbir sorunumuz yok. Ama Osmanlı adı altında oluşturulmak istenen tabular ve gerçek dışı senaryolar ile milletimiz adına, devletimiz adına sorunumuz var.
Neden var? Çünkü ortada gerçekleri saklanmış, yalanlar üzerine, hayaller üzerine artı iman ve İslam ölçülerine rağmen kutsallaştırılmış bir tabu var ve tabuları yıkmak bizim işimiz.
Mesela Yahudiler ve Osmanlı başlığı. Yaşanmış tarihi anlattığımızda birileri huysuzlanmaya, kaşınmaya ve havlamaya başlıyor.
Geçenlerde bir konu araştırırken Şalom gazetesi dikkatimi çekti. Şalom gazetesi, Türkiye'deki Yahudilere haftalık yayın yapan kısaca Yahudi bir gazete. Yavuz Sultan Selim'i övüyor.
Bana çok ilginç geldi. Öyle ya! Bizzat Allah-u Teâlâ, Yahudilerin iman ehline en büyük düşman olduklarını, düşmanlık ettiklerini Kur'an-ı Kerim'de bildiriyor. (Maide, 82). Cihan imparatoru, İslam'ın kılıcı, halifeliği getiren Yavuz'u, Yahudiler neden övsün ki?
Bakalım neden övüyorlar? Aynen
aktarıyorum:
"Ölümünden neredeyse 500 yıl sonra gündeme gelmek şansını veya belki şansızlığını yakalayan Osmanlı Devleti'nin en yavuz sultanına, başka bir açıdan bakmaya sizi davet ediyorum.
Hayatı, savaşları, fetihleri geniş bir şekilde incelendi. Ben de bu ünlü padişahın Sefarad Yahudileri ile olan ilişkilerinden bahsetmek isterim.
31 Mart 1492 tarihinde, evlilikleri ile İspanya'yı tek bir ülke olarak birleştirmiş olan Aragon'lu Ferdinand ve Kastilya'lı Isabella? Elhamra Kararnamesi'ni ilan ederler. Los Reyes Catolicos (Katolik krallar) olarak tanınacak bu kararname ile Kral ve Kraliçe, ülkelerinde oturan tüm Yahudilere altı ay içerisinde ya din değiştirmeyi veya İspanya'yı terk etmeyi emrederler.
Ama çoğu Yahudi için din değiştirmek söz konusu bile değildi ve gidebilecekleri bir yer arıyorlardı. İşte o sırada II. Beyazıt cesur ve akıllı bir karar verir; Osmanlı Devleti'nin kapılarını bu kişilere açar ve İspanya Yahudileri Endülüs'ten getirdikleri üstün kültürleri, teknik bilgi ve becerileri ile gelirler?
Yavuz Sultan Selim tahta geçer geçmez, babasının hekimi olan Josef Amon'u saray hekimbaşısı olarak atadı. Hemen ardından, başta mali işler olmak üzere, muhtelif devlet işlerinin başına İspanya ve Portekiz'den gelen Yahudi uzmanları getirdi. (Evliya Çelebi Yahudi kökenli defterdar Abdül Selam Efendi'den sitayişle bahseder.) Ve bu tayinlerin neticesi kısa zamanda alındı?
(?)
Suriye, Filistin, Hicaz ve Mısır, Osmanlı hâkimiyeti altına girmiş, Mısır'a valiler atanmaya başlanmıştır. Yavuz Selim her valinin yanına, bir nevi mali işlerden sorumlu vekil olarak, mutlaka bir Yahudi maliyecinin tayin edilmesini şart koşmuştu. Bu gelenek ondan sonraki hükümdarlar tarafından da sürdürüldü.
Kudüs'ü ziyaretinden sonra, o zamana kadar tüm işgalci ülkeler tarafından sürdürülen bir yasağı da kaldırarak Yahudileri, tarihi topraklarına yerleşmeye davet etti. (Ondan sona gelen padişahlar da bu uygulamayı devam ettirdiler.)
Bunun neticesi olarak Tiberiade ve bilhassa Safed cemaatleri katlanarak büyümüş ve Safed şehri Yahudilerin önemli bir dini, felsefi ve tasavvuf merkezi haline gelmişti.
Eşi Hafza Sultan'ın Yahudi kökeni de bu kararlarını etkilemiş olabilir?
Bu olağanüstü padişah, sıra dışı devlet adamı, bir nevi çıban olarak nitelenen şirpençe hastalığına yakalanmasıyla, 47 yaşında hayata veda etti. Ve oğlunun yaptırdığı, çok mütevazı Yavuz Selim Camii'nin yanındaki türbesine gömüldü." (3 Temmuz 2013 Şalom Gazetesi)
İşte bu itirafı yapamayan kesimlerden biri de medya organları ve yazarlar. Bu kişiler şimdilerde Gülen'i iç çamaşırına kadar inceliyor, kitaplar yazıyor, belgeseller, açık oturumlar vs. yapıyorlar.
Adeta günah çıkarırcasına yazdıkları kitapları bizlere gönderiyorlar. Bize göndermenize gerek yok. Tövbe ettik, diyorsanız haklıya hakkını tastamam verecek ve Allah'a yöneleceksiniz. Yok, günah çıkarıyorsanız Kilise'ye gideceksiniz.
Sayın Baş ve kadrosu sadece Gülen ve örgütü ile mücadele etmedi. Dini ve milli bütünlüğümüze yönelik mezhep çatışmalarını çıkaranlar, sağ-sol tetikçiliği yapma gayretinde olanlar, tarihimizi Yahudi, Yunan ve İngiliz zihniyetinin derlemeleriyle yazmaya ve anlatmaya kalkanlarla da mücadele etti ve ediyoruz da.
Mesela Osmanlı! Bizim, Osmanlı ile hiçbir sorunumuz yok. Ama Osmanlı adı altında oluşturulmak istenen tabular ve gerçek dışı senaryolar ile milletimiz adına, devletimiz adına sorunumuz var.
Neden var? Çünkü ortada gerçekleri saklanmış, yalanlar üzerine, hayaller üzerine artı iman ve İslam ölçülerine rağmen kutsallaştırılmış bir tabu var ve tabuları yıkmak bizim işimiz.
Mesela Yahudiler ve Osmanlı başlığı. Yaşanmış tarihi anlattığımızda birileri huysuzlanmaya, kaşınmaya ve havlamaya başlıyor.
Geçenlerde bir konu araştırırken Şalom gazetesi dikkatimi çekti. Şalom gazetesi, Türkiye'deki Yahudilere haftalık yayın yapan kısaca Yahudi bir gazete. Yavuz Sultan Selim'i övüyor.
Bana çok ilginç geldi. Öyle ya! Bizzat Allah-u Teâlâ, Yahudilerin iman ehline en büyük düşman olduklarını, düşmanlık ettiklerini Kur'an-ı Kerim'de bildiriyor. (Maide, 82). Cihan imparatoru, İslam'ın kılıcı, halifeliği getiren Yavuz'u, Yahudiler neden övsün ki?
Bakalım neden övüyorlar? Aynen
aktarıyorum:
"Ölümünden neredeyse 500 yıl sonra gündeme gelmek şansını veya belki şansızlığını yakalayan Osmanlı Devleti'nin en yavuz sultanına, başka bir açıdan bakmaya sizi davet ediyorum.
Hayatı, savaşları, fetihleri geniş bir şekilde incelendi. Ben de bu ünlü padişahın Sefarad Yahudileri ile olan ilişkilerinden bahsetmek isterim.
31 Mart 1492 tarihinde, evlilikleri ile İspanya'yı tek bir ülke olarak birleştirmiş olan Aragon'lu Ferdinand ve Kastilya'lı Isabella? Elhamra Kararnamesi'ni ilan ederler. Los Reyes Catolicos (Katolik krallar) olarak tanınacak bu kararname ile Kral ve Kraliçe, ülkelerinde oturan tüm Yahudilere altı ay içerisinde ya din değiştirmeyi veya İspanya'yı terk etmeyi emrederler.
Ama çoğu Yahudi için din değiştirmek söz konusu bile değildi ve gidebilecekleri bir yer arıyorlardı. İşte o sırada II. Beyazıt cesur ve akıllı bir karar verir; Osmanlı Devleti'nin kapılarını bu kişilere açar ve İspanya Yahudileri Endülüs'ten getirdikleri üstün kültürleri, teknik bilgi ve becerileri ile gelirler?
Yavuz Sultan Selim tahta geçer geçmez, babasının hekimi olan Josef Amon'u saray hekimbaşısı olarak atadı. Hemen ardından, başta mali işler olmak üzere, muhtelif devlet işlerinin başına İspanya ve Portekiz'den gelen Yahudi uzmanları getirdi. (Evliya Çelebi Yahudi kökenli defterdar Abdül Selam Efendi'den sitayişle bahseder.) Ve bu tayinlerin neticesi kısa zamanda alındı?
(?)
Suriye, Filistin, Hicaz ve Mısır, Osmanlı hâkimiyeti altına girmiş, Mısır'a valiler atanmaya başlanmıştır. Yavuz Selim her valinin yanına, bir nevi mali işlerden sorumlu vekil olarak, mutlaka bir Yahudi maliyecinin tayin edilmesini şart koşmuştu. Bu gelenek ondan sonraki hükümdarlar tarafından da sürdürüldü.
Kudüs'ü ziyaretinden sonra, o zamana kadar tüm işgalci ülkeler tarafından sürdürülen bir yasağı da kaldırarak Yahudileri, tarihi topraklarına yerleşmeye davet etti. (Ondan sona gelen padişahlar da bu uygulamayı devam ettirdiler.)
Bunun neticesi olarak Tiberiade ve bilhassa Safed cemaatleri katlanarak büyümüş ve Safed şehri Yahudilerin önemli bir dini, felsefi ve tasavvuf merkezi haline gelmişti.
Eşi Hafza Sultan'ın Yahudi kökeni de bu kararlarını etkilemiş olabilir?
Bu olağanüstü padişah, sıra dışı devlet adamı, bir nevi çıban olarak nitelenen şirpençe hastalığına yakalanmasıyla, 47 yaşında hayata veda etti. Ve oğlunun yaptırdığı, çok mütevazı Yavuz Selim Camii'nin yanındaki türbesine gömüldü." (3 Temmuz 2013 Şalom Gazetesi)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Atatürk’ün annesi gibi Erdoğan’ın annesi de annemizdir / 28.03.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- ‘Cebrail dua etti, bende amin dedim’ / 30.03.2025
- Boykot, tehdit ve umut / 29.03.2025
- Atatürk’ün annesi gibi Erdoğan’ın annesi de annemizdir / 28.03.2025