Bir binanın manası betonlarda, içindeki çeşitli ham ürünlerde değildir. Bir binanın anlamı, çeşitli parçanın yekûnunun birlikteyken, ayrı ayrı parçalarından fazlaca olarak içerdiği anlamdır. Binada bu anlam, binada aradığımız özellikleri barındırmasıdır.
Bina hâk ile (toprak ile yer ile) yeksan (bir, eşit düzeyde) olduktan sonra ortada bir bina kalmaz. Evet, binanın içerdiği her malzeme hala vardır. Ama ortada bina yoktur. Çünkü bina, ayrı ayrı parçalarının toplamından fazlaca anlam ihtiva eder, içerir.
Vatan, milletin binasıdır. Evsiz insan sokaklarda yatar. Perişan olur. Yurtsuz millet, varlığını devam ettiremez.
Biliyorsunuz değil mi? Dünyada, bu toplumun sahip olduğu yurdun bir benzeri yok. Allah, bizim toplumumuza nasip etmiş. Ne kadar şükretsek az.
Biliyorsunuz değil mi? Bu toprağa aç ve pis gözlerini dikmiş olanlar var. Bizi hâk ile yeksan etmek istiyorlar. Niçin? Bina yıkılırsa altında biz kalırız, bu mükemmel zemin de onlara kalır da ondan.
Bunu kuru kuru, yattıkları yerlerinden düşlemiyorlar. Bunun için çalışıyorlar. Planlar yapıyorlar, tuzaklar kuruyorlar. Ajanlar yetiştiriyorlar.
Emperyalizm namlusunu yüzümüze, hançerini içimizdeki "işbirlikçileriyle" sırtımıza doğrultmuş. Nihai hedef besbelli! Vatan!
Peki, vatanı nasıl müdafaa edebiliriz? Nasıl kurtarırız çekilmeye çalışılan girdaptan?
O zaman da karşımızda bir gerçek duruyor. Heybetli ve dimdik duruyor. Hiç eğilmemiş, hiç bükülmemiş bir halde duruyor hem de. Doğru bildiğini gösteriyor, yanlış bildiğinden ikaz ediyor.
Bu toplumun yegâne (tek) çözüm gerçeği, Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Allah yine nasip etmiş! İngiliz'e bir Haydar Baş vermemiş! Alman'a vermemiş! Ama Müslüman Türk'e, onun vatanına vermiş.
Vatanı kurtarmanın kapısı Prof. Dr. Haydar Baş'tır. O'nsuz bu vatan kurtulmaz. Bu bina yıkılır gider.
Toprağımızı, toprağın altındaki madeni, üstündeki tüm emekleri (bunu da paramızı vererek yapıyoruz) ecnebiye peşkeş çekmeyi, Amerikancı herkes savunuyor. Reddettiklerini duysak, millî olduklarına inanacağız. Ama söylemde dahi reddedemiyorlar, bir kez olsun duymadık, muhtemelen duymaya ömrümüz vefa etmeyecek.
Yalnızca Haydar Hoca, cesurca haykırıyor. Söylemekle kalmıyor, Millî oluşunun, Millî Ekonomi Modeli'yle bir laf kalabalığından veya gürültüden oluşmuş bir bütün değil de, gerçekçi ve çözüm ehli, işe yarar bir Millîlik, yani esas Millîlik olduğunu ispatlıyor.
Öyle bir şey ki Türkiye'nin zamane hali; ya ecnebiye ve onun içimizdeki çeşitli girintilerine, işbirlikçilerine uyup vatansız kalacağız; ya, Prof. Dr. Haydar Baş'la vatana sahip olmaya devam edecek ve zengin olacağız. İkilem bu. Ya hâk ile yeksan olacağız, ya arş ile.
Dileyen, dilediğini seçer. Ama hiçbir seçim de "karşılıksız" değildir.
Bina hâk ile (toprak ile yer ile) yeksan (bir, eşit düzeyde) olduktan sonra ortada bir bina kalmaz. Evet, binanın içerdiği her malzeme hala vardır. Ama ortada bina yoktur. Çünkü bina, ayrı ayrı parçalarının toplamından fazlaca anlam ihtiva eder, içerir.
Vatan, milletin binasıdır. Evsiz insan sokaklarda yatar. Perişan olur. Yurtsuz millet, varlığını devam ettiremez.
Biliyorsunuz değil mi? Dünyada, bu toplumun sahip olduğu yurdun bir benzeri yok. Allah, bizim toplumumuza nasip etmiş. Ne kadar şükretsek az.
Biliyorsunuz değil mi? Bu toprağa aç ve pis gözlerini dikmiş olanlar var. Bizi hâk ile yeksan etmek istiyorlar. Niçin? Bina yıkılırsa altında biz kalırız, bu mükemmel zemin de onlara kalır da ondan.
Bunu kuru kuru, yattıkları yerlerinden düşlemiyorlar. Bunun için çalışıyorlar. Planlar yapıyorlar, tuzaklar kuruyorlar. Ajanlar yetiştiriyorlar.
Emperyalizm namlusunu yüzümüze, hançerini içimizdeki "işbirlikçileriyle" sırtımıza doğrultmuş. Nihai hedef besbelli! Vatan!
Peki, vatanı nasıl müdafaa edebiliriz? Nasıl kurtarırız çekilmeye çalışılan girdaptan?
O zaman da karşımızda bir gerçek duruyor. Heybetli ve dimdik duruyor. Hiç eğilmemiş, hiç bükülmemiş bir halde duruyor hem de. Doğru bildiğini gösteriyor, yanlış bildiğinden ikaz ediyor.
Bu toplumun yegâne (tek) çözüm gerçeği, Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Allah yine nasip etmiş! İngiliz'e bir Haydar Baş vermemiş! Alman'a vermemiş! Ama Müslüman Türk'e, onun vatanına vermiş.
Vatanı kurtarmanın kapısı Prof. Dr. Haydar Baş'tır. O'nsuz bu vatan kurtulmaz. Bu bina yıkılır gider.
Toprağımızı, toprağın altındaki madeni, üstündeki tüm emekleri (bunu da paramızı vererek yapıyoruz) ecnebiye peşkeş çekmeyi, Amerikancı herkes savunuyor. Reddettiklerini duysak, millî olduklarına inanacağız. Ama söylemde dahi reddedemiyorlar, bir kez olsun duymadık, muhtemelen duymaya ömrümüz vefa etmeyecek.
Yalnızca Haydar Hoca, cesurca haykırıyor. Söylemekle kalmıyor, Millî oluşunun, Millî Ekonomi Modeli'yle bir laf kalabalığından veya gürültüden oluşmuş bir bütün değil de, gerçekçi ve çözüm ehli, işe yarar bir Millîlik, yani esas Millîlik olduğunu ispatlıyor.
Öyle bir şey ki Türkiye'nin zamane hali; ya ecnebiye ve onun içimizdeki çeşitli girintilerine, işbirlikçilerine uyup vatansız kalacağız; ya, Prof. Dr. Haydar Baş'la vatana sahip olmaya devam edecek ve zengin olacağız. İkilem bu. Ya hâk ile yeksan olacağız, ya arş ile.
Dileyen, dilediğini seçer. Ama hiçbir seçim de "karşılıksız" değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018