Kızım 5. sınıfa gidiyor. Geçtiğimiz Pazar günü veli toplantısı vardı, katıldım. İtiraf ediyorum; yaşlanmışım. Sevgili eşimle, kızımın sırasına oturduğumda zaman beni bir anda okul yıllarıma götürdü. Hele genç öğretmenler tek tek sınıfa girdiklerinde evet, bayağı yaşlandığımı anladım.
7 ayrı branş öğretmeni ile tanışma ve dinleme fırsatı buldum. Yaptıkları işin bilincindeler. Hepsi ayrı ayrı derslerinin mahiyetini, başarı için hem çocuklarımızın, hem de velilerin neler yapmaları gerektiğimi, kendilerinin de neler yaptıklarını, nasıl bir program ve uygulamalar ile çocuklarımızı başarıya taşımak istediklerini anlattılar. Öğretmenlerimize tebrik ve teşekkür ediyorum.
Tabi öğretmenlerimizin dile getirdikleri ve getiremedikleri şikâyetleri de var. Bunları yazsam mı, diye çok düşündüm. Nedenini soracak olursanız, korku ülkesi haline geldik. Olur ya! Yukarıdan birileri bu yazıyı okur, çocuğumun hangi okulda okuduğunu, derslerine hangi öğretmenlerin girdiğini tespit ettirir ve o öğretmenler hakkında idari soruşturma açtırabilir.
Olmaz, demeyin. Bakın! Gündemde olan malum iki partinin ittifakına girmeyen, desteklemeyenler vatan haini, terörist ilan edildi. Ama yazmak zorundayım. Çünkü öğretmenlerimizin dile getirdiği sorunları bizler, bu gazeteden yıllardan beri yazdık, yazıyoruz.
"Öğrencilerimiz bir türlü çocukluktan çıkamadılar, ilkokul havasındalar. Derse konsantre olamıyorlar.. Hâlâ okula oyuncak getirenler var. Kalemini masada göremezse sağa, sola, çantasına bakacağına hemen öğretmelere gelip, 'kalemim yok, şu aldı' gibi her konuda birbirlerini şikâyet ediyorlar. Çocuklar çok zeki. Bir şeyi anlatıyorsun veya ezberle diyorsun, ezberliyor ama bir saat sonra unutuyor. Aldığı bilgiyi muhafaza edemiyor. Tabi ki çok fazla gürültü her öğretmenin şikâyeti?"
4+4+4 sistemi getirdiler. Okula başlama yaşını 5'e indirdiler. Sosyologlar, psikologlar, eğitimciler buna şiddetle itiraz etti. Bizler sakıncalarını anlatmaya çalıştık.
İktidar, insanı denek olarak gördüğü için bir deneyelim, tutmazsa başka bir formül üzerinde çalışırız, mantığıyla bu dayatmayı uygulamaya geçirdi.
Daha çocukluk dönemindeki evlatlarımız ilkokula, dört yıl sonra da ortaokula başladı. Haliyle çocuklar bulundukları mevkiin farkında olamadıkları için ve de müfredatın 'önce insan' mantığıyla değil de sadece bilgi mantığıyla oluşturulduğu için çocuklar, bu yükü kaldıramadı daha doğrusu içinde bulunduğu durumun farkına varamadı.
Eğitim sistemine gelince, öğretmenler bu yıl da eğitim sisteminin değiştiğini ve kendilerinin buna göre program uyguladıklarını ama yarın nasıl bir eğitim sistemi ile karşılaşacaklarından kendilerinin de emin olmadıklarını açıkça ifade ediyorlar.
Ders konusuna gelince öğretmenlerimiz çocuklara, 'önce iyi insan olmaları' gerektiğini anlattıklarını, iyi insan, ahlaklı insan olunca iyi doktor, iyi öğretmen vs. olunabileceğini öğretmeye gayret ettiklerini ifade ettiler.
Aklıma askerlik yaptığım yıllar geldi. Hüseyin Başçavuş ile dış görevdeyken sohbet ediyorum. Komutanım; Akın, bu ülkede ilkokul birden, üniversite son sınıfa kadar din dersi zorunlu olmalı, dedi. Neden komutanım, diye sorunca, 'baksana bütün hırsızlar kravatlı' şeklinde cevap verdi.
Evet, önce insan, önce ahlak, önce kul olduğumuzun farkında olmamız şart.
Öğretmenlerimizin hepsi, "çocuklarınızı dizilerden uzak tutun, bilgisayar, tablet başındaki sürelerini kontrol edin" diye adeta yalvarıyorlar.
Ve de çocuklar kitap okumuyor, çocuklarınıza kitap okutun, beraber okuyun, onlara zaman ayırın, onlara yargılama, hesap sorma mantığıyla yaklaşmayın, arkadaş olun, diyorlar. Teşekkürler öğretmenlerimiz, tavsiyeleriniz başüstüne?
Şimdi de öğretmenlerimizin açıkça dile getiremedikleri şikâyetlerini aktarayım. Ne öğrenciler, ne veliler, ne toplum ve ne de idareciler öğretmenlerimize hak ettikleri maddi ve manevi değeri vermiyor. Bu tablo devlet ve milletimiz için utanç tablosudur.
Düşünsenize! Milletvekillerini, valileri, emniyet müdürlerini vs. yetiştiren öğretmenlerdir. Ama statü olarak öğretmenler bu mevkilerdeki kişiler karşısında ceketini ilikler.
Maaşları sormayın zaten. Maaşların yetersizliğinden şikâyet eden öğretmenlere, 'günde 4 saat derse giriyorsunuz daha ne istiyorsunuz' mantığıyla yaklaşan bir siyasi iradeden değer beklemek zaten hayaldir. Oysa bu lafları eden vekili yetiştiren, bildiklerini öğreten o öğretmenlerdir.
M. Kemal Atatürk'e, "Paşam! Öğretmen maaşları ne kadar olsun" diye soruluyor. "Milletvekili ile aynı olsun" diye cevap veriyor.
Bugün bırak maaşı, öğretmenin 1 TL'ye içtiği çay ile milletvekili, Meclis lokantasında en kaliteli yemekleri yiyor. Afiyet olsun!
Bir de veli boyutu var eğitimin. Zeki ama bu zekâsını ifade edemeyen öğrencilerden bahsetti öğretmenlerimiz. Genelde bu çocukların anne ve babaları çalışıyor. Yani çocuk anneye en çok ihtiyacı olduğu zamanlarda anne çalışmak zorunda.. Tabi bu annelerin suçu değil. Sistemin, devlet idaresinin suçudur.
Prof. Dr. Haydar Baş, Sosyal Devlet eserinde anneyi, insan mühendisi olarak tarif eder. Çünkü anne, insan yetiştirir. Bu en büyük ve kutsal görevdir. Haliyle sosyal devletin, çalışmayan anneye bu görevinin, hizmetinin karşılığını vermek zorunda olduğunu ifade eder.
Yine Sayın Baş'ın, 'öğretmenin asıl kazancı insandır' diyerek hem maddi, hem de manevi mertebesinin önemini vurgular.
Yazı çok uzadı. Eğitimde de çok büyük sorunlarımız var. Ama çözüm var. Öğretmenlerimize âcizane Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in, 'Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet' eserini okumalarını tavsiye ediyorum.
7 ayrı branş öğretmeni ile tanışma ve dinleme fırsatı buldum. Yaptıkları işin bilincindeler. Hepsi ayrı ayrı derslerinin mahiyetini, başarı için hem çocuklarımızın, hem de velilerin neler yapmaları gerektiğimi, kendilerinin de neler yaptıklarını, nasıl bir program ve uygulamalar ile çocuklarımızı başarıya taşımak istediklerini anlattılar. Öğretmenlerimize tebrik ve teşekkür ediyorum.
Tabi öğretmenlerimizin dile getirdikleri ve getiremedikleri şikâyetleri de var. Bunları yazsam mı, diye çok düşündüm. Nedenini soracak olursanız, korku ülkesi haline geldik. Olur ya! Yukarıdan birileri bu yazıyı okur, çocuğumun hangi okulda okuduğunu, derslerine hangi öğretmenlerin girdiğini tespit ettirir ve o öğretmenler hakkında idari soruşturma açtırabilir.
Olmaz, demeyin. Bakın! Gündemde olan malum iki partinin ittifakına girmeyen, desteklemeyenler vatan haini, terörist ilan edildi. Ama yazmak zorundayım. Çünkü öğretmenlerimizin dile getirdiği sorunları bizler, bu gazeteden yıllardan beri yazdık, yazıyoruz.
"Öğrencilerimiz bir türlü çocukluktan çıkamadılar, ilkokul havasındalar. Derse konsantre olamıyorlar.. Hâlâ okula oyuncak getirenler var. Kalemini masada göremezse sağa, sola, çantasına bakacağına hemen öğretmelere gelip, 'kalemim yok, şu aldı' gibi her konuda birbirlerini şikâyet ediyorlar. Çocuklar çok zeki. Bir şeyi anlatıyorsun veya ezberle diyorsun, ezberliyor ama bir saat sonra unutuyor. Aldığı bilgiyi muhafaza edemiyor. Tabi ki çok fazla gürültü her öğretmenin şikâyeti?"
4+4+4 sistemi getirdiler. Okula başlama yaşını 5'e indirdiler. Sosyologlar, psikologlar, eğitimciler buna şiddetle itiraz etti. Bizler sakıncalarını anlatmaya çalıştık.
İktidar, insanı denek olarak gördüğü için bir deneyelim, tutmazsa başka bir formül üzerinde çalışırız, mantığıyla bu dayatmayı uygulamaya geçirdi.
Daha çocukluk dönemindeki evlatlarımız ilkokula, dört yıl sonra da ortaokula başladı. Haliyle çocuklar bulundukları mevkiin farkında olamadıkları için ve de müfredatın 'önce insan' mantığıyla değil de sadece bilgi mantığıyla oluşturulduğu için çocuklar, bu yükü kaldıramadı daha doğrusu içinde bulunduğu durumun farkına varamadı.
Eğitim sistemine gelince, öğretmenler bu yıl da eğitim sisteminin değiştiğini ve kendilerinin buna göre program uyguladıklarını ama yarın nasıl bir eğitim sistemi ile karşılaşacaklarından kendilerinin de emin olmadıklarını açıkça ifade ediyorlar.
Ders konusuna gelince öğretmenlerimiz çocuklara, 'önce iyi insan olmaları' gerektiğini anlattıklarını, iyi insan, ahlaklı insan olunca iyi doktor, iyi öğretmen vs. olunabileceğini öğretmeye gayret ettiklerini ifade ettiler.
Aklıma askerlik yaptığım yıllar geldi. Hüseyin Başçavuş ile dış görevdeyken sohbet ediyorum. Komutanım; Akın, bu ülkede ilkokul birden, üniversite son sınıfa kadar din dersi zorunlu olmalı, dedi. Neden komutanım, diye sorunca, 'baksana bütün hırsızlar kravatlı' şeklinde cevap verdi.
Evet, önce insan, önce ahlak, önce kul olduğumuzun farkında olmamız şart.
Öğretmenlerimizin hepsi, "çocuklarınızı dizilerden uzak tutun, bilgisayar, tablet başındaki sürelerini kontrol edin" diye adeta yalvarıyorlar.
Ve de çocuklar kitap okumuyor, çocuklarınıza kitap okutun, beraber okuyun, onlara zaman ayırın, onlara yargılama, hesap sorma mantığıyla yaklaşmayın, arkadaş olun, diyorlar. Teşekkürler öğretmenlerimiz, tavsiyeleriniz başüstüne?
Şimdi de öğretmenlerimizin açıkça dile getiremedikleri şikâyetlerini aktarayım. Ne öğrenciler, ne veliler, ne toplum ve ne de idareciler öğretmenlerimize hak ettikleri maddi ve manevi değeri vermiyor. Bu tablo devlet ve milletimiz için utanç tablosudur.
Düşünsenize! Milletvekillerini, valileri, emniyet müdürlerini vs. yetiştiren öğretmenlerdir. Ama statü olarak öğretmenler bu mevkilerdeki kişiler karşısında ceketini ilikler.
Maaşları sormayın zaten. Maaşların yetersizliğinden şikâyet eden öğretmenlere, 'günde 4 saat derse giriyorsunuz daha ne istiyorsunuz' mantığıyla yaklaşan bir siyasi iradeden değer beklemek zaten hayaldir. Oysa bu lafları eden vekili yetiştiren, bildiklerini öğreten o öğretmenlerdir.
M. Kemal Atatürk'e, "Paşam! Öğretmen maaşları ne kadar olsun" diye soruluyor. "Milletvekili ile aynı olsun" diye cevap veriyor.
Bugün bırak maaşı, öğretmenin 1 TL'ye içtiği çay ile milletvekili, Meclis lokantasında en kaliteli yemekleri yiyor. Afiyet olsun!
Bir de veli boyutu var eğitimin. Zeki ama bu zekâsını ifade edemeyen öğrencilerden bahsetti öğretmenlerimiz. Genelde bu çocukların anne ve babaları çalışıyor. Yani çocuk anneye en çok ihtiyacı olduğu zamanlarda anne çalışmak zorunda.. Tabi bu annelerin suçu değil. Sistemin, devlet idaresinin suçudur.
Prof. Dr. Haydar Baş, Sosyal Devlet eserinde anneyi, insan mühendisi olarak tarif eder. Çünkü anne, insan yetiştirir. Bu en büyük ve kutsal görevdir. Haliyle sosyal devletin, çalışmayan anneye bu görevinin, hizmetinin karşılığını vermek zorunda olduğunu ifade eder.
Yine Sayın Baş'ın, 'öğretmenin asıl kazancı insandır' diyerek hem maddi, hem de manevi mertebesinin önemini vurgular.
Yazı çok uzadı. Eğitimde de çok büyük sorunlarımız var. Ama çözüm var. Öğretmenlerimize âcizane Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in, 'Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet' eserini okumalarını tavsiye ediyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025