Bugün Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye'de yaşananlar, Büyük İsrail Devleti hesabı güdenlerin, bu projenin önünde güçlü bir irade kalmaması için pratiğe döktüğü uygulamalardır. Böl, parçala ve yut taktiği, emperyalist Batılı güçlerin her zaman uyguladığı ve çoğu zaman da netice aldığı bir yöntemdir. ABD'nin dünya stratejisinde önemli bir yeri olan Yahudi asıllı Samuel Huntington, "Biz kontrol etmek istediğimiz ülkelerde bütün eğilimleri tespit ederiz, onların başına liderler belirleriz ve bu sayede o ülkenin nabzını tutarız" derken esasen bu yöntemin izahını yapmaktadır.
ABD'nin bölmek istediği ülkenin başındaki irade ABD'ye tam teslim dahi olsa, ABD buna razı olmamaktadır. Bunun birçok örnekleri vardır. Örneğin, Saddam, Hüsnü Mübarek, Tunus Devlet Başkanı vs?
Saddam Hüseyin, 3 defa CIA'nın desteklediği darbe ile devlet başkanı oldu, başkan olduktan sonra ABD'nin bir dediğini iki etmedi, hatta sırf ABD ve İsrail çıkarları uğruna kendisini, ülkesini ve halkını riske atarak 8 yıl İran'la savaştı.
Bu kadar ABD-İsrail taşeronu olmasına rağmen ABD, bir bayram sabahı bu en sadık müttefikini halkının önünde idam etti. Peki, neden, hiç düşündünüz mü? Aynı soruyu, Mısır, Tunus, hatta Türkiye gibi ülkeler için de sorabilirsiniz. Cevap hep aynıdır.
Bu sorunun cevabını bulabilirsek, anlayabilirsek, ABD ve benzeri ülkeler ile ilişki kurarken, daha doğru stratejiler ortaya koyabiliriz. Sorunun cevabına geçmeden önce, Ortadoğu coğrafyası üzerindeki hedeflerini masaya yatırmak lazım?
Birinci ve en önemli hedefi, Arz-ı Mevut hedefli Büyük İsrail Devleti projesinin hayata geçirilmesidir. Bu hedef aynı zamanda ABD'nin kuruluş gerekçesidir. ABD'yi kuran iradeler, her ne kadar ABD Hıristiyan bir ülke olarak bilinse de, İsrail'i kuran iradelerle aynıdır.
Bu projeyi hayata geçirme konusunda da, "Tanrı'yı Mesih'i göndermeye zorlama"yı, bu şekilde dünyanın Hıristiyan olacağını bir kılıf olarak kullanarak, bunun gerçekleşmesi için Büyük İsrail Devleti'ni kurma şartını gündeme taşımışlardır.
Yani ABD'nin bölge üzerindeki birinci emeli, İsrailoğullarının kontrolünde olan bir batıl inanç temellidir. Bunun hedeflenen coğrafya için ne anlama geleceği, Filistinli kardeşlerimizin çektiği çileden net olarak anlaşılmaktadır.
İkinci hedef ise, Prof. Dr. Haydar Baş'ın da sürekli vurguladığı gibi, dünyanın kalorifer sistemi olarak ifade edilen Gulf Stream akıntısının, buzulların erimesiyle beraber dengesini kaybetmesinden kaynaklanan iklim değişikliği sebebiyle, Amerika kıtasının bir buzullar ülkesi olacağı ve bunun için ABD'nin Türkiye ve Ortadoğu'yu kendisine vatan olarak seçmesi gerçeğidir. ABD, bir coğrafyayı kendisi için vatan seçtiyse, orada senin yaşama şansın yoktur. Bunun örneğini de ABD kurulurken, Amerika kıtasında yaşayan yerlilerin halinden gördük.
Üçüncü hedef ise, bu coğrafyada bulunan yeraltı kaynaklarına sahip olma isteğidir.
ABD, taşeronları vasıtasıyla bu kaynaklara bir şekilde zaten sahip olmaktadır ama tek sahibi olmak varken niye birilerine ortak olsun? Stratejilerle, alicengiz oyunlarıyla, yerel yönetimleri ikna çabalarıyla kaynakları kontrol etmek yerine direkt hakim olma hedefi vardır.
Kaynaklarda sana yüzde 2 payı bile çok gören iradenin, sana burada yaşam hakkı vermesi asla düşünülemez.
Dördüncüsü, bulunduğumuz coğrafya, kıtalar arası bir geçiş güzergahı, dünyanın merkezi diyebileceğiz bir coğrafyadır. Bu coğrafyaya hakim olan güçlü bir irade, dünyanın ekonomik, siyasi, askeri, kültürel her sahasına hakim olur.
ABD'nin yıllardır Türk milletini ve İslam coğrafyasındaki halkları dinlerarası diyalog, medeniyetler arası ittifak gibi projelerle, misyoner ve ajan faaliyetleriyle kendi inançlarından, kültürlerinden uzaklaştırmaya çalışmasının nedeni de budur.
ABD'nin şahsında Batının, yeni Alparslanların, yeni Atatürklerin, Yunusların, Hacı Bektaşların daha çıkmasına asla tahammülü yoktur ve bütün gayretleri İslam coğrafyası ayıkmasın diye bu oluşların önünü kesmektir.
Zaten, ülkemizde dünya çapında bir modeli, Milli Ekonomi Modeli'ni ortaya koymasına rağmen, bu modeli uygulayan ülkeler dünyanın zirvesine oturmasına rağmen, icazeti okyanus ötelerinden değil, milletinden almak istemesine rağmen Türkiye'deki basın medya unsurlarının, siyasilerin, yetkililerin tek çözüm sahibi Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ı gizlemesi, O'nun hakkında "Rusçu" iftiraları atması bu sebeple değil midir? Prof. Dr. Baş, "Türkiye zifiri bir karanlığın içine girmiştir" derken ülkemiz üzerinde olan menfur hesapların artık son noktaya geldiğini vurgulamaktadır.
Bugün ülkeyi farklı farklı siyasi görüşler, isimleri farklı terör grupları savaş alanına çevirmiştir. Ülkede güvenlik kalmamış, ülke fiili bir bölünmenin içine girmiştir. Terör artık illeri, ilçeleri işgal etmektedir, şehir merkezlerinde güvenlik diye bir şey kalmamıştır.
Ama bakın, ülkeyi hem bu noktaya taşıyan siyasilerin, hem de bütün bu terör gruplarının arkasında ABD vardır, İsrail vardır. O halde ABD taşeronluğu yapanlardan yakamızı kurtarıp, ülkeyi bu zifiri karanlıktan kurtaracak tek milli irade olan Prof. Dr. Haydar Baş'a ve Bağımsız Türkiye kadrolarına fırsat vermeliyiz.
Yoksa bu güzelim vatan ayağımızın altından kayıp gidecek. Bizden uyarması?
ABD'nin bölmek istediği ülkenin başındaki irade ABD'ye tam teslim dahi olsa, ABD buna razı olmamaktadır. Bunun birçok örnekleri vardır. Örneğin, Saddam, Hüsnü Mübarek, Tunus Devlet Başkanı vs?
Saddam Hüseyin, 3 defa CIA'nın desteklediği darbe ile devlet başkanı oldu, başkan olduktan sonra ABD'nin bir dediğini iki etmedi, hatta sırf ABD ve İsrail çıkarları uğruna kendisini, ülkesini ve halkını riske atarak 8 yıl İran'la savaştı.
Bu kadar ABD-İsrail taşeronu olmasına rağmen ABD, bir bayram sabahı bu en sadık müttefikini halkının önünde idam etti. Peki, neden, hiç düşündünüz mü? Aynı soruyu, Mısır, Tunus, hatta Türkiye gibi ülkeler için de sorabilirsiniz. Cevap hep aynıdır.
Bu sorunun cevabını bulabilirsek, anlayabilirsek, ABD ve benzeri ülkeler ile ilişki kurarken, daha doğru stratejiler ortaya koyabiliriz. Sorunun cevabına geçmeden önce, Ortadoğu coğrafyası üzerindeki hedeflerini masaya yatırmak lazım?
Birinci ve en önemli hedefi, Arz-ı Mevut hedefli Büyük İsrail Devleti projesinin hayata geçirilmesidir. Bu hedef aynı zamanda ABD'nin kuruluş gerekçesidir. ABD'yi kuran iradeler, her ne kadar ABD Hıristiyan bir ülke olarak bilinse de, İsrail'i kuran iradelerle aynıdır.
Bu projeyi hayata geçirme konusunda da, "Tanrı'yı Mesih'i göndermeye zorlama"yı, bu şekilde dünyanın Hıristiyan olacağını bir kılıf olarak kullanarak, bunun gerçekleşmesi için Büyük İsrail Devleti'ni kurma şartını gündeme taşımışlardır.
Yani ABD'nin bölge üzerindeki birinci emeli, İsrailoğullarının kontrolünde olan bir batıl inanç temellidir. Bunun hedeflenen coğrafya için ne anlama geleceği, Filistinli kardeşlerimizin çektiği çileden net olarak anlaşılmaktadır.
İkinci hedef ise, Prof. Dr. Haydar Baş'ın da sürekli vurguladığı gibi, dünyanın kalorifer sistemi olarak ifade edilen Gulf Stream akıntısının, buzulların erimesiyle beraber dengesini kaybetmesinden kaynaklanan iklim değişikliği sebebiyle, Amerika kıtasının bir buzullar ülkesi olacağı ve bunun için ABD'nin Türkiye ve Ortadoğu'yu kendisine vatan olarak seçmesi gerçeğidir. ABD, bir coğrafyayı kendisi için vatan seçtiyse, orada senin yaşama şansın yoktur. Bunun örneğini de ABD kurulurken, Amerika kıtasında yaşayan yerlilerin halinden gördük.
Üçüncü hedef ise, bu coğrafyada bulunan yeraltı kaynaklarına sahip olma isteğidir.
ABD, taşeronları vasıtasıyla bu kaynaklara bir şekilde zaten sahip olmaktadır ama tek sahibi olmak varken niye birilerine ortak olsun? Stratejilerle, alicengiz oyunlarıyla, yerel yönetimleri ikna çabalarıyla kaynakları kontrol etmek yerine direkt hakim olma hedefi vardır.
Kaynaklarda sana yüzde 2 payı bile çok gören iradenin, sana burada yaşam hakkı vermesi asla düşünülemez.
Dördüncüsü, bulunduğumuz coğrafya, kıtalar arası bir geçiş güzergahı, dünyanın merkezi diyebileceğiz bir coğrafyadır. Bu coğrafyaya hakim olan güçlü bir irade, dünyanın ekonomik, siyasi, askeri, kültürel her sahasına hakim olur.
ABD'nin yıllardır Türk milletini ve İslam coğrafyasındaki halkları dinlerarası diyalog, medeniyetler arası ittifak gibi projelerle, misyoner ve ajan faaliyetleriyle kendi inançlarından, kültürlerinden uzaklaştırmaya çalışmasının nedeni de budur.
ABD'nin şahsında Batının, yeni Alparslanların, yeni Atatürklerin, Yunusların, Hacı Bektaşların daha çıkmasına asla tahammülü yoktur ve bütün gayretleri İslam coğrafyası ayıkmasın diye bu oluşların önünü kesmektir.
Zaten, ülkemizde dünya çapında bir modeli, Milli Ekonomi Modeli'ni ortaya koymasına rağmen, bu modeli uygulayan ülkeler dünyanın zirvesine oturmasına rağmen, icazeti okyanus ötelerinden değil, milletinden almak istemesine rağmen Türkiye'deki basın medya unsurlarının, siyasilerin, yetkililerin tek çözüm sahibi Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ı gizlemesi, O'nun hakkında "Rusçu" iftiraları atması bu sebeple değil midir? Prof. Dr. Baş, "Türkiye zifiri bir karanlığın içine girmiştir" derken ülkemiz üzerinde olan menfur hesapların artık son noktaya geldiğini vurgulamaktadır.
Bugün ülkeyi farklı farklı siyasi görüşler, isimleri farklı terör grupları savaş alanına çevirmiştir. Ülkede güvenlik kalmamış, ülke fiili bir bölünmenin içine girmiştir. Terör artık illeri, ilçeleri işgal etmektedir, şehir merkezlerinde güvenlik diye bir şey kalmamıştır.
Ama bakın, ülkeyi hem bu noktaya taşıyan siyasilerin, hem de bütün bu terör gruplarının arkasında ABD vardır, İsrail vardır. O halde ABD taşeronluğu yapanlardan yakamızı kurtarıp, ülkeyi bu zifiri karanlıktan kurtaracak tek milli irade olan Prof. Dr. Haydar Baş'a ve Bağımsız Türkiye kadrolarına fırsat vermeliyiz.
Yoksa bu güzelim vatan ayağımızın altından kayıp gidecek. Bizden uyarması?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025