Ekonomi denilince, akla ilk gelmesi gereken üretim ve büyümedir. Ama maalesef, son yıllarda bu kelimeler hafızalardan silindi. Onların yerini borç, faiz, borsa, vergi, zam ve döviz aldı. İşdünyası hâlâ üretim sayıklıyor. Kriz bitecek ve eski günler geri gelecek diye bekliyor. Zaman geçtikçe bu bekleyiş, karamsarlığa dönüşüyor. Hem IMF destekli bir program yürüteceksin, hem de üretim ve büyümeyi düşüneceksin. İşte bu mümkün değil. IMF destekli programlarda üretimin esamesi okunmaz. Bilakis IMF programları, talebin azalmasını, iç piyasanın daralmasını içerir. Böyle olunca da, üretim ve büyüme rafa kaldırılır.
Peki, bizim durumumuzda olan ülkeler ne yaparlar? Örneğin ABD, Türkiye'nin yerinde olsaydı nasıl hareket ederdi? İsterseniz bunu Amerikalı iktisadçı Prof. Paul Krugman'dan dinleyelim. The New Times Gazetesi'nde 18 Temmuz 2001 tarihinde yazdığı makalede Prof. Paul Krugman aynen şöyle diyor: "ABD krizden talebi kamçılayarak, üretimi ve istihdamı arttırarak çıkıyor. Fakat başka ülkeler krize girdiğinde ABD çevreleri, ABD ile ilişkili uluslararası kuruluşlar, bankalar tam tersini tavsiye ediyor". "Ele verir telkini, kendi yutar salkımı" misali ABD, başkalarına kamu harcamalarını azalt, vergileri artır, tüketimi frenle, faiz oranlarını yükselt, üretimden vazgeç, büyümeyi unut diyor. Kendi ise bu söylediklerinin tam zıddını yapıyor. Nitekim ne yaptıklarını 11 Eylül saldırısından sonra gördük. Piyasayı canlandırmak için para bastı, "ABD'nin gideceği için tüketin" kamyanları açtı.
Tekrar Prof. Paul Krugman'a dönelim. Krugman, ABD'nin bu tavseyilerine muhatap olan ülkelerin iktisadçılarının sorması gereken soruyu yine kendisi soruyor: "ABD ekonomisi için yararlı görülen tedbirler, başka ekonomiler için neden iyi olmasın?" Her halde Krugman'ı merhameti tutmuş olacak ki, Türkiye gibi, dış baskılar sonucu ters politikalar uygulayan ülkelere altın değerinde bir de öğütte bulunuyor. Diyor ki: "Kendi elbisenizi kendiniz biçip dikin. ABD'nin söylediklerini değil, yaptıklarını yapın. Anlayana bu öğüt yeter."
14 Mart 2002 tarihli Dünya Gazetesi'nde Tevfik Güngör şöyle diyor: "Sektörlerin ümidi büyüme ama... Bugünkü şartlarda kısa sürede büyümenin tek yolu enflasyonu aşağıya çekme arayışına son vererek piyasayı paraya boğmaktır. Kamunun harcamaya başlaması, para basarak piyasayı canlandırmasıdır". Tevfik Güngör de, diğer iktisatçılarımız gibi, bir türlü para basınca enflasyon olur, korkusundan kurtulamıyor. Bu şekilde düşünenler, bir kerecik olsun, kendilerine "başkaları para basınca enflasyon olmuyorda biz para basınca neden olsun?" sorusunu sormuyorlar? Öyle de olsa, yani para basınca enflasyon artsa bile, yine üretim ve büyümeden vazgeçilmezki. Zira ekonomide eslolan üretim ve büyümedir.
İşin bir başka yönü var ki, o daha vahim. Enflasyon korkusuyla para basılmıyor, üretim ve büyüme durdurulmuş, ama buna rağmen yine enflasyon çok yüksek. Bu çelişkiye, Prof. Dr. Haydar Baş'tan başka hiçbir iktisadçı ve devlet adamı mantıklı bir izah getiremiyor. Çeyrek asıdır, enflasyonla mücadele ediyoruz. Fakat bir arpa boyu yol amadık. Neden? Çünkü Türkiye'deki enflasyon, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi, "talep enflasyonu değil, maliyet enflasyonudur". Başka bir deyişle, Türkiye'de enflasyon, maliyetlerinin artışı sonucu doğmaktır. Tedbirler ise, talep enflasyonuna göre alındığı için, başarı elde edilemiyor.
Bir ülkede, bir enflasyonun türünü tesbit etmek, o kadar zor mu? Hayır değil. En basit ölçü şudur: Para ve kredi hacminin genişlemesi, harcamalarda artışa ve fiyatlarda pahalılığa sebeb oluyorsa, bu enflasyon, talep enflasyonudur. Dahası, Türkiye'de talep enflasyonu için alınan tedbirler de doğru ve yeterli değildir. Örneğin Merkez Bankası para basmıyor piyasaya Türk lirası sürmüyor, ama dolar sürülüyor. Doların piyasada olması ve dolaşması, emisyonu arttırmıyor mu? Dışarıdan borç olarak dolar alınıyor, bu dolarlar Türk lirasına çevrilerek, iç ödemeler yapılıyor. Peki, bunun para basmaktan farkı nedir? Madem ki, para basarak iç borç ödenecekti, niçin IMF'den borç alınıyor? Görüldüğü gibi teşhis de, tedbirler de yanlış olduğu için Türkiye, ekonomik çıkmazda debelenip duruyor.
Peki, bizim durumumuzda olan ülkeler ne yaparlar? Örneğin ABD, Türkiye'nin yerinde olsaydı nasıl hareket ederdi? İsterseniz bunu Amerikalı iktisadçı Prof. Paul Krugman'dan dinleyelim. The New Times Gazetesi'nde 18 Temmuz 2001 tarihinde yazdığı makalede Prof. Paul Krugman aynen şöyle diyor: "ABD krizden talebi kamçılayarak, üretimi ve istihdamı arttırarak çıkıyor. Fakat başka ülkeler krize girdiğinde ABD çevreleri, ABD ile ilişkili uluslararası kuruluşlar, bankalar tam tersini tavsiye ediyor". "Ele verir telkini, kendi yutar salkımı" misali ABD, başkalarına kamu harcamalarını azalt, vergileri artır, tüketimi frenle, faiz oranlarını yükselt, üretimden vazgeç, büyümeyi unut diyor. Kendi ise bu söylediklerinin tam zıddını yapıyor. Nitekim ne yaptıklarını 11 Eylül saldırısından sonra gördük. Piyasayı canlandırmak için para bastı, "ABD'nin gideceği için tüketin" kamyanları açtı.
Tekrar Prof. Paul Krugman'a dönelim. Krugman, ABD'nin bu tavseyilerine muhatap olan ülkelerin iktisadçılarının sorması gereken soruyu yine kendisi soruyor: "ABD ekonomisi için yararlı görülen tedbirler, başka ekonomiler için neden iyi olmasın?" Her halde Krugman'ı merhameti tutmuş olacak ki, Türkiye gibi, dış baskılar sonucu ters politikalar uygulayan ülkelere altın değerinde bir de öğütte bulunuyor. Diyor ki: "Kendi elbisenizi kendiniz biçip dikin. ABD'nin söylediklerini değil, yaptıklarını yapın. Anlayana bu öğüt yeter."
14 Mart 2002 tarihli Dünya Gazetesi'nde Tevfik Güngör şöyle diyor: "Sektörlerin ümidi büyüme ama... Bugünkü şartlarda kısa sürede büyümenin tek yolu enflasyonu aşağıya çekme arayışına son vererek piyasayı paraya boğmaktır. Kamunun harcamaya başlaması, para basarak piyasayı canlandırmasıdır". Tevfik Güngör de, diğer iktisatçılarımız gibi, bir türlü para basınca enflasyon olur, korkusundan kurtulamıyor. Bu şekilde düşünenler, bir kerecik olsun, kendilerine "başkaları para basınca enflasyon olmuyorda biz para basınca neden olsun?" sorusunu sormuyorlar? Öyle de olsa, yani para basınca enflasyon artsa bile, yine üretim ve büyümeden vazgeçilmezki. Zira ekonomide eslolan üretim ve büyümedir.
İşin bir başka yönü var ki, o daha vahim. Enflasyon korkusuyla para basılmıyor, üretim ve büyüme durdurulmuş, ama buna rağmen yine enflasyon çok yüksek. Bu çelişkiye, Prof. Dr. Haydar Baş'tan başka hiçbir iktisadçı ve devlet adamı mantıklı bir izah getiremiyor. Çeyrek asıdır, enflasyonla mücadele ediyoruz. Fakat bir arpa boyu yol amadık. Neden? Çünkü Türkiye'deki enflasyon, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi, "talep enflasyonu değil, maliyet enflasyonudur". Başka bir deyişle, Türkiye'de enflasyon, maliyetlerinin artışı sonucu doğmaktır. Tedbirler ise, talep enflasyonuna göre alındığı için, başarı elde edilemiyor.
Bir ülkede, bir enflasyonun türünü tesbit etmek, o kadar zor mu? Hayır değil. En basit ölçü şudur: Para ve kredi hacminin genişlemesi, harcamalarda artışa ve fiyatlarda pahalılığa sebeb oluyorsa, bu enflasyon, talep enflasyonudur. Dahası, Türkiye'de talep enflasyonu için alınan tedbirler de doğru ve yeterli değildir. Örneğin Merkez Bankası para basmıyor piyasaya Türk lirası sürmüyor, ama dolar sürülüyor. Doların piyasada olması ve dolaşması, emisyonu arttırmıyor mu? Dışarıdan borç olarak dolar alınıyor, bu dolarlar Türk lirasına çevrilerek, iç ödemeler yapılıyor. Peki, bunun para basmaktan farkı nedir? Madem ki, para basarak iç borç ödenecekti, niçin IMF'den borç alınıyor? Görüldüğü gibi teşhis de, tedbirler de yanlış olduğu için Türkiye, ekonomik çıkmazda debelenip duruyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018