Türkiye'nin ABD ve ÖSO ile beraber başlattığı Fırat Kalkanı operasyonu dünya basınında değişik yorumlarla değerlendirildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Türkiye-Suriye sınırında gelişen olaylardan oldukça endişeli olduğunu vurgulamış ve Türkiye'nin Suriye'de yapacağı operasyon konusunda Suriye yönetimi ile irtibatlı olmasını istemişti.
Rus basını operasyon hakkındaki değerlendirmeleri bu çerçevede yaptı.
Kommersant gazetesi "Moskova rahatsız" başlığı ile verdiği haberinde, bazı Rus uzmanların, Türkiye'nin Cerablus adımının ikili ilişkileri olumsuz etkileyebileceğini vurguladıktan sonra "Rus istihbaratı Türk ordusunun Suriye'de bir müdahale başlatacağını tahmin ediyordu. Ancak boyutu, Rus askeri yetkilileri de şaşırttı. Cerablus'un ele geçirilmesi için askeri bakımdan çok daha az kuvvete ihtiyaç duyulmasına rağmen, Türkiye'nin devreye soktuğu kuvvetler Ankara'nın 'Fırat Kalkanı' operasyonunda Cerablus ile yetinmeyeceğini gösteriyor" değerlendirmesini yaptı.
Buradan, Erdoğan'ın Rusya ziyaretinden sonra gelişen olumlu ilişkiler hürmetine Rusya'nın detaylı bilgisi olmamasına rağmen, hatta sonrasında rahatsız olmasına rağmen Türkiye'ye bir engelleme yapmadığını anlamış oluyoruz.
Ama ilerleyen zaman içinde Rus dışişlerinin ısrarla vurguladığı "Suriye ile irtibatlı olun" tavsiyesi yerine gelmezse nasıl bir tepki vereceği belli değil.
ABD, Alman ve İngiliz basınında çıkan haberler oldukça düşündürücü?
ABD'nin siyasete yön veren gazetelerinden New York Times (NYT), Türkiye'nin bu operasyonu için "istila" ifadesini kullandı. Başlık aynen şöyleydi: "Erdoğan, Suriye istilasıyla askeri gücünü gösterdi." Sonra tepki üzerine "istila" kelimesini, "operasyon" olarak değiştirdi.
NYT, herhangi bir gazete değil. Bu kullanılan kelimenin bir dil sürçmesi olmadığı kesin, gayet bilinçli kullanılmış. Yani adamlar bir taraftan ABD'li bir üst düzey yetkilinin ifadesiyle "Türkler operasyon konusunda çok heyecanlı değillerdi, biz bilgilendirdik" diyerek Türkiye'ye gaz verdiklerini ifade ederken, diğer taraftan da bunu basınlarında bir istila olarak ilan ederek Türkiye'yi köşeye sıkıştırmanın planlarını kuruyorlar.
Almanya'nın önemli gazetelerinden Der Spiegel ise operasyonu, "Hedef Kürtler; Ankara, bölgede uzun süreli bir işgalin ilk adımını attı" yorumuyla değerlendirdi. Yani gazete için operasyon, "uzun süreli bir işgal"?
Yine Türkiye'yi uluslar arası düzlemde köşeye sıkıştırma gayesi?
Rusya ve İran Suriye'de Esad'ın davetlisi olarak var, ABD'ye ise BM'nin 5 daimi üyesi olduğu için kimse hesap soramaz, peki istilacılıkla, işgalcilikle suçlanan Türkiye yarın kendisini nasıl savunacak? Kendileri her noktada hukuksuz davranan ABD ve AB ülkeleri, konu Türkiye olunca BM'nin 51. maddesini hiç takacaklar mı? Saddam'a da "Kuveyt arka bahçendir" diyorlardı, sonra ne oldu?
Bu sebeple diyoruz ki, kalıcı ve başımızı ileride ağrıtmayacak bir Suriye politikası için Rusya ve Suriye ile işbirliği şarttır. Operasyona devam edeceksek, bu Suriye Yönetimi ile irtibatlı olması gerekmektedir. Eğer böyle olursa, bizden güvence alan Suriye, terör örgütü ve tehdit kabul ettiğimiz PYD'yi, yapacağı operasyonlarla bitirecek, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayacaktır, güney sınırımız yeniden güvenli bir hale gelecektir.
Dikkat ederseniz, Türkiye-Rusya ilişkileri normalleşme sürecine girmeye başladığı ve siyasilerimizin "Suriye'nin toprak bütünlüğünü istiyoruz" açıklamaları gelmeye başladıktan hemen sonra Suriye Ordusu PYD'nin bulunduğu yerlere operasyonlar yapmaya başlamıştı.
Her ne kadar Türkiye, ABD'nin ipi ve ÖSO kartıyla böyle bir operasyonun içinde kendini bulduysa da, ABD'nin bugüne kadar verdiği sözleri hiç tutmadığını ve asıl desteğini Büyük İsrail koridorunu oluşturan Barzanileşmiş PYD'ye verdiğini düşünürsek, Suriye Devleti'nin arkasında ise Rusya'nın olduğunu bilirsek, ÖSO'nun bundan sonraki süreçte denklem dışı kalacağını rahatlıkla ifade edebiliriz. Yani Suriye denkleminde ÖSO kartı, Türkiye'ye Rusya'dan kopması için uzatılan bir yalancı memedir.
Bakın, "Türkiye'yi tehdit eden asıl unsur", İngiltere'nin meşhur gazetesi Financial Times'ın dış haberler editörü David Gardner tarafından nasıl ifade ediliyor:
"Ankara'nın risk sıralamasını değiştirmek zor: Gülen yok edilebilir, IŞİD bir gün ortadan kaybolacaktır, ama Kürtlerin, Suriye sınırının her iki tarafındaki ilerleyişi Türkiye'nin sınır bütünlüğüne yönelik sürekli bir tehdit olarak kalacak."
Tabi, gazetenin "Kürtler" ifadesine aldanmayın, onlar Kürdistan derken, içinde Kürt'ün olmadığı ya da Kürt'ün Filistinlinin kaderini yaşayacağı Kürdistan'ı yani Büyük İsrail Devleti'ni kast ediyorlar. Gardner, "Türkiye için asıl ve kalıcı tehdit, FETÖ ya da IŞİD değil, Büyük İsrail'dir" demek istiyor.
Bu arada Fırat Kalkanı operasyonu başladıktan sonra YPG'nin Fırat'ın batısında 7 köyü daha ele geçirdiğini, operasyonu kendi adlarına fırsata çevirdiklerini, Büyük İsrail koridorunu bir adım daha ilerlettiklerini belirtelim.
Yarın bir gün ABD'nin, "Artık Fırat'ın batısında PYD değil, SGD var" demesi de sizi aldatmasın. SGD, kontrolü Barzani'de olan, Büyük İsrail koridorunu tamamlamakla görevli iradenin yeni versiyonu?
Tavsiyemiz; Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'a artık kulak verip, ülkemiz üzerinde hesabı olanlarla değil, bize dost olan ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek, ülkemizin topraklarını da parçalamayı amaçlayan Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail gibi projelere artık taşeronluk yapmamaktır.
Rus basını operasyon hakkındaki değerlendirmeleri bu çerçevede yaptı.
Kommersant gazetesi "Moskova rahatsız" başlığı ile verdiği haberinde, bazı Rus uzmanların, Türkiye'nin Cerablus adımının ikili ilişkileri olumsuz etkileyebileceğini vurguladıktan sonra "Rus istihbaratı Türk ordusunun Suriye'de bir müdahale başlatacağını tahmin ediyordu. Ancak boyutu, Rus askeri yetkilileri de şaşırttı. Cerablus'un ele geçirilmesi için askeri bakımdan çok daha az kuvvete ihtiyaç duyulmasına rağmen, Türkiye'nin devreye soktuğu kuvvetler Ankara'nın 'Fırat Kalkanı' operasyonunda Cerablus ile yetinmeyeceğini gösteriyor" değerlendirmesini yaptı.
Buradan, Erdoğan'ın Rusya ziyaretinden sonra gelişen olumlu ilişkiler hürmetine Rusya'nın detaylı bilgisi olmamasına rağmen, hatta sonrasında rahatsız olmasına rağmen Türkiye'ye bir engelleme yapmadığını anlamış oluyoruz.
Ama ilerleyen zaman içinde Rus dışişlerinin ısrarla vurguladığı "Suriye ile irtibatlı olun" tavsiyesi yerine gelmezse nasıl bir tepki vereceği belli değil.
ABD, Alman ve İngiliz basınında çıkan haberler oldukça düşündürücü?
ABD'nin siyasete yön veren gazetelerinden New York Times (NYT), Türkiye'nin bu operasyonu için "istila" ifadesini kullandı. Başlık aynen şöyleydi: "Erdoğan, Suriye istilasıyla askeri gücünü gösterdi." Sonra tepki üzerine "istila" kelimesini, "operasyon" olarak değiştirdi.
NYT, herhangi bir gazete değil. Bu kullanılan kelimenin bir dil sürçmesi olmadığı kesin, gayet bilinçli kullanılmış. Yani adamlar bir taraftan ABD'li bir üst düzey yetkilinin ifadesiyle "Türkler operasyon konusunda çok heyecanlı değillerdi, biz bilgilendirdik" diyerek Türkiye'ye gaz verdiklerini ifade ederken, diğer taraftan da bunu basınlarında bir istila olarak ilan ederek Türkiye'yi köşeye sıkıştırmanın planlarını kuruyorlar.
Almanya'nın önemli gazetelerinden Der Spiegel ise operasyonu, "Hedef Kürtler; Ankara, bölgede uzun süreli bir işgalin ilk adımını attı" yorumuyla değerlendirdi. Yani gazete için operasyon, "uzun süreli bir işgal"?
Yine Türkiye'yi uluslar arası düzlemde köşeye sıkıştırma gayesi?
Rusya ve İran Suriye'de Esad'ın davetlisi olarak var, ABD'ye ise BM'nin 5 daimi üyesi olduğu için kimse hesap soramaz, peki istilacılıkla, işgalcilikle suçlanan Türkiye yarın kendisini nasıl savunacak? Kendileri her noktada hukuksuz davranan ABD ve AB ülkeleri, konu Türkiye olunca BM'nin 51. maddesini hiç takacaklar mı? Saddam'a da "Kuveyt arka bahçendir" diyorlardı, sonra ne oldu?
Bu sebeple diyoruz ki, kalıcı ve başımızı ileride ağrıtmayacak bir Suriye politikası için Rusya ve Suriye ile işbirliği şarttır. Operasyona devam edeceksek, bu Suriye Yönetimi ile irtibatlı olması gerekmektedir. Eğer böyle olursa, bizden güvence alan Suriye, terör örgütü ve tehdit kabul ettiğimiz PYD'yi, yapacağı operasyonlarla bitirecek, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayacaktır, güney sınırımız yeniden güvenli bir hale gelecektir.
Dikkat ederseniz, Türkiye-Rusya ilişkileri normalleşme sürecine girmeye başladığı ve siyasilerimizin "Suriye'nin toprak bütünlüğünü istiyoruz" açıklamaları gelmeye başladıktan hemen sonra Suriye Ordusu PYD'nin bulunduğu yerlere operasyonlar yapmaya başlamıştı.
Her ne kadar Türkiye, ABD'nin ipi ve ÖSO kartıyla böyle bir operasyonun içinde kendini bulduysa da, ABD'nin bugüne kadar verdiği sözleri hiç tutmadığını ve asıl desteğini Büyük İsrail koridorunu oluşturan Barzanileşmiş PYD'ye verdiğini düşünürsek, Suriye Devleti'nin arkasında ise Rusya'nın olduğunu bilirsek, ÖSO'nun bundan sonraki süreçte denklem dışı kalacağını rahatlıkla ifade edebiliriz. Yani Suriye denkleminde ÖSO kartı, Türkiye'ye Rusya'dan kopması için uzatılan bir yalancı memedir.
Bakın, "Türkiye'yi tehdit eden asıl unsur", İngiltere'nin meşhur gazetesi Financial Times'ın dış haberler editörü David Gardner tarafından nasıl ifade ediliyor:
"Ankara'nın risk sıralamasını değiştirmek zor: Gülen yok edilebilir, IŞİD bir gün ortadan kaybolacaktır, ama Kürtlerin, Suriye sınırının her iki tarafındaki ilerleyişi Türkiye'nin sınır bütünlüğüne yönelik sürekli bir tehdit olarak kalacak."
Tabi, gazetenin "Kürtler" ifadesine aldanmayın, onlar Kürdistan derken, içinde Kürt'ün olmadığı ya da Kürt'ün Filistinlinin kaderini yaşayacağı Kürdistan'ı yani Büyük İsrail Devleti'ni kast ediyorlar. Gardner, "Türkiye için asıl ve kalıcı tehdit, FETÖ ya da IŞİD değil, Büyük İsrail'dir" demek istiyor.
Bu arada Fırat Kalkanı operasyonu başladıktan sonra YPG'nin Fırat'ın batısında 7 köyü daha ele geçirdiğini, operasyonu kendi adlarına fırsata çevirdiklerini, Büyük İsrail koridorunu bir adım daha ilerlettiklerini belirtelim.
Yarın bir gün ABD'nin, "Artık Fırat'ın batısında PYD değil, SGD var" demesi de sizi aldatmasın. SGD, kontrolü Barzani'de olan, Büyük İsrail koridorunu tamamlamakla görevli iradenin yeni versiyonu?
Tavsiyemiz; Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'a artık kulak verip, ülkemiz üzerinde hesabı olanlarla değil, bize dost olan ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek, ülkemizin topraklarını da parçalamayı amaçlayan Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail gibi projelere artık taşeronluk yapmamaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025