Siyasilerimizin işbilmezlikleri sebebiyle Türkiye'nin Batılı ülkelerin kapitalist sistemine ve paralarına bağımlı olması, maalesef iç ve dış politikada da onların talimatlarıyla hereket etmesini mecbur kılıyor. Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ifadesiyle, "Türkiye'nin dış politikası, küresel birkaç ülkenin iç politikası haline geldi."
Bu sebeple ülkeyi yönetenler, milli menfaatler doğrultusunda bir iç ve dış politika belirleyemiyorlar. Washington ve Brüksel hangi talimatı gönderirse, o harfiyen yerine getiriliyor. Bu bahsettiğimiz konuya iki güncel örnek; AB ile mülteci anlaşması ve ABD ile Afganistan'da Türk askerinin devam etmesi anlaşmasıdır.
AB ile Türkiye arasında 2013 yılında imzalanan Geri Kabul Anlaşması gereğince, Türkiye, savaşlar sebebiyle ülkelerini terk eden milyonların Avrupa'ya geçişini durduracak bir mülteci yuvası haline dönüştürülmüştü. Bu şekilde Türkiye, AB'nin mülteci kalkanı vazifesini üstlenmişti. AB, mülteci yükünü Türkiye'nin sırtına yıkmaya devam etmek istiyor. Türkiye ise, AB adına yüklendiği bu misyonu devam etmek için bazı taleplerde bulunuyor.
Konuyla ilgili ilk açıklama AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen'den geldi.
Avrupa Birliği'nin Türkiye'yle mülteci anlaşmasını güncellemesi gerektiğini belirten Leyen, "3.7 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'yi desteklemeye devam etmemiz önemli. Bazıları 10 yıldan fazla süredir orada" dedi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ise, AB Liderler Zirvesi öncesinde Federal Meclis'te yaptığı konuşmada bu konuda şu hususların altını çizdi:
"Mülteciler konusu taraf ülkelerle ortak çalışma yapılması halinde çözülecek."
"Türkiye ile birçok konuda farklı düşünce içerisinde de olsak işbirliği yapmalıyız. AB liderlerinin Türkiye'nin taleplerini kabul etmesini bekliyorum."
"Zirvede AB Komisyonundan, AB'nin Türkiye ile yaptığı göç iş birliğinin finansmanının devamı için somut teklif sunmasını bekliyoruz. Türkiye'de 3.7 milyon Suriyeli kayıtlı."
"Mevcut ve gelecek göç sorunlarını ancak Türkiye ile diyalog içinde çözebileceğimiz açıktır. Mart ayında anlaştığımız üzere, AB olarak ortak çıkarlar üzerindeki iş birliğimizi ilerletmek için şimdi Türkiye ile diyalog gündemini hızla hayata geçirmeliyiz."
Leyen ve Merkel'in açıklamalarından da net olarak anlaşılacağı gibi, AB gözünde Türkiye, mültecilerin Avrupa'ya geçişini engelleyen bir kalkan olarak görülüyor.
"Türkiye ne yaparsa yapsın ama bu mülteciler bize gelmesin" mantığı hakim.
Emperyalist politikaları sebebiyle Ortadoğu ülkelerini kan ve gözyaşına boğan ülkeler de bu Batılı ülkeler, savaşlar sebebiyle vatanlarını terk etmek zorunda kalan insanların Batı'ya geçişini engelleyenler de bu ülkeler.
Türkiye ise Batı taşeronu olmanın ağır faturasını ödemeye devam ediyor.
Gelelim Afganistan meselesine.
2000'li yılların başından bu yana Afganistan, ABD'nin işgali altında. NATO kılıfıyla Afganistan'daki varlığını bugüne kadar devam ettiren ABD, burada birçok sivil katliamlarına imza attı. Afganistan'ı bir uyuşturucu üretim merkezine dönüştürdü.
Terörle mücadele, Taliban'ı bitirme gibi gerekçelerle burada bulunan ABD, bayram değil, seyran değil 2020 yılında Taliban'la varılan asker çekme anlaşması çerçevesinde ülkede bulunan NATO'ya bağlı askerlerini çekme kararı aldı.
Elbette ki bu çekilme sonrası, ABD'nin Afganistan'daki çıkarlarının ve elde ettiği kazanımların(!) korunması gerekiyordu. Ve "ABD'nin jandarması" olarak Türkiye seçildi.
Üstelik bu tehlikeli misyon sanki Türkiye tarafından talep ediliyormuş gibi gösterildi.
Konu, 14 Haziran'da Brüksel'de gerçekleşen Biden-Erdoğan zirvesinin de ana konusuydu. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptıkları görüşmede, Kabil Havalimanı güvenliğini Türkiye'nin sağlaması konusunda anlaştığını açıkladı. Sullivan, Biden'ın havaalanı güvenliği için ABD'nin Türkiye'ye destek vereceğini taahhüt ettiğini aktardı.
Havalimanın güvenliğinin, ABD ve Batılı güçlerin Afganistan'dan çekilmesi nedeni ile diplomatik misyonların çalışması için kilit öneme sahip olduğu vurgulandı.
Havaalanının güvenliğini talep ettiği söylenen Türkiye'nin, ABD'den destek alma peşinde olması ise oldukça garip. Belli ki talip olan biz değiliz, bu misyon bize kitlendi.
Misyonun detayları için ABD'li heyet Türkiye'ye geldi.
Tüm NATO güçlerinin terk edeceği ve Türkiye'nin Don Kişot gibi ortada kalacağı bu konu büyük tehlikeleri barındırıyor. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, NATO'nun Afganistan'dan geri çekilmesiyle ülkede iç savaş çıkma ihtimali olduğunu belirtti.
Yani Türkiye bir iç savaşın merkezinde kalacak.
ABD'nin anlaştığı Taliban'ın Sözcüsü Suheyl Shaheen ise Ankara'nın NATO güçlerinin çekilmesinin ardından Kabil Havaalanı'nın güvenliğini sağlama önerisini reddetti.
Reuters'a konuşan Shaheen, ABD'yle geçen yıl varılan asker çekme anlaşması çerçevesinde, Türkiye'nin de askerlerini çekmesi gerektiğini söyledi. Shaheen, "Türkiye son 20 yılda NATO güçlerinin bir parçasıydı, bu nedenle ABD'yle 29 Şubat 2020'de imzaladığımız anlaşma uyarınca çekilmeliler. Diğer taraftan Türkiye büyük bir İslam ülkesi. Afganistan'ın tarihi bağları var. Gelecekte yeni bir İslami hükümet kurulduğunda onlarla yakın ve iyi ilişkiler içinde olmayı umuyoruz" diye konuştu.
Afganistan'ı yıllarca karıştıran ABD, şimdi çekiliyor, Türkiye'yi ise hedef tahtası olarak bırakıyor. Hem işlerini Türkiye'ye yaptıracak, hem de Türkiye'yi hedef yapacak, bir taşla iki kuş. Artık küresel birkaç ülkenin iç ve dış politika malzemesi olmaktan acilen kurtulmalı, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi, "Ne AB, ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" demeliyiz.
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025