Türk milletinin yargısı mı kanat yargısı mı?

Türk milleti adına yargı görevini yürütecekler mesleki olarak yetkin, kararlarında adil olması beklenir. Oysa son HSYK seçimlerinde bütün bu kriterler bir kenara bırakıldı, senin şu liste paralel kanattan, filan liste hükümet kanadından şeklinde sanki futbol maçına dönüştü. Hükümetin, yargı üyelerinin maaşlarının artırılması ile ilgili düzenlemesi maçın da sonucunu belirledi. Ölçü bir defa kaçırıldı mı açı giderek büyüyecektir. Bir zaman sonra seçilen yargı üyeleri şu kanattandı, şimdi bizim kanattan seçelim yarışı tekrar başlamayacaktır. En son yargı paketi uyarınca Yargıtay'daki daire sayısı 38'den 46'ya çıkarıldı. Danıştay ise, 15'i dava, 2'si idari daire olmak üzere 17 daireden oluşacak. Yarın başka bir iktidar gelip tüm kanatların tasarruflarına savaş açarsa ne olacak?Kanat operasyonları ile ele geçirilemeyenler ise kendi ifadeleri ile baskı altına alınıyorlar. Devletin en üst yargı kurumundan bile feryatlar yükseliyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç; Yargıda vesayeti bitirmek adına daha vahim vesayet oluşturulduğunu, Yargının durumunun iç açıcı olmadığını ve Yargının büyük bir sıkıntı içinde olduğunu ifade etmektedir.Erdoğan'ın başbakanlık döneminde söylediği: "Yargıya zaten gerekenleri söyledik. Yargı da gereğini yapıyor. Biz de parlamentoda gereği neyse onu yapacağız" sözlerinin anayasa ve yasalara göre suç teşkil ettiği gerekçesiyle Meclis soruşturması istenmiştir.Yargı, kararları ile konuşur, Yargının da kararları eleştirilebilir. Ancak bugün karşılaştığımız manzarada yargı kurumu aşağılanmakta ve sistematik bir şekilde itibarsızlaştırılmaktadır. AYM'nin seçim barajı ile ilgili karar sürecinde bir yandan iktidar kanadı, istediği kararın çıkmaması durumunda uyulmayacağını ifade ederken diğer yandan sosyal medyada Anayasa Mahkemesi'nde iktidara darbe girişimi var algısı oluşturularak çıkacak kararı paralel örgüte yıkma planı yapılmıştır. Yargı üzerinde kurulan bu oyun ve baskı açıkça suçtur.Anayasanın 9. maddesinde "Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır" hükmü yer almaktadır.Anayasanın 138. maddesinde ise: "Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" denilmektedir.Türk Ceza Kanunun "Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs" başlığını taşıyan 277. maddesinde: "Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır?" hükmü yer almaktadır.Yine TCK'nın "Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs" başlıklı 288. maddesinde:"Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır" denilmektedir.Yargı mercilerini küçük düşürücü ve aşağılayıcı eylemler ise TCK'nın 301. maddesinde düzenlenmiştir."Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" başlıklı 301. maddede: "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmü yer almaktadır.Yukarıdaki hükümler kamuyu ilgilendirdiğinden kovuşturulması için şikâyet şart değildir. Yargı mensuplarından gelen "üzerimizde baskı var" feryadı hukuki nitelik olarak bir suç ihbarıdır. Kamu davasına konu suçlar da yani devletin resen araştırma yaptığı suçlarda suç teşkil eden durumun ilgili makamlarca öğrenilmesi ile ya da herhangi bir kişinin ihbarı ile birlikte soruşturma kendiliğinden başlamalıdır. Bu da yapılamadığına göre bu üç erk arasındaki bozulan dengeyi kurmak asıl hak sahibi olarak sandıkta Türk milletine düşmektedir. Yoksa adalete ihtiyacı olduğunda kanatlardan birine yaranmak zorunda kalacaktır.