Toplum olabilmek, cemiyet olabilmek ama önce aile olabilmek. Yani baba olabilmek, anne olabilmek, çocuk olmak ve nihayet kardeş olabilmek. İşte böyle önce aile olabilmek.
Ve kesinlikle bu aile içerisinde ferdiyetçi bir fert olmamak. Yani kendi başına bir birey değil aileden biri olmak. Hatta öyle aileden biri ki ailenin kendisi olmak.
Ne kendi başına baba, ne kendi başına anne, ne kendi başına çocuk... Ailenin babası, ailenin annesi ve ailenin çocuğu...
Ana çekirdek bu... Ardından bu manada oluşan, gelişen ve büyüyen bir çevre. Komşular, akrabalar, hısımlar, mahalleler, köyler, kasabalar ve kentler... Ve toplum.
Bazıları sorabilir. İnsan mı, toplum mu? Bu soru abestir. Çünkü, insansız toplum, toplumsuz da insan olmaz.
O halde yol bellidir. İnsan için toplum, toplum için insan...
İnsanın insanca yaşayabileceği güven ve huzur garantisi olan bir toplum. İnsan için güven ve huzur garantisi olan toplumu meydana getiren fertler.
Birbirini tamamlayan unsurların olması gerektiği mana ve biçimde bir bölümü meydana getirmeleri... Olması gereken budur.
Farklı inançlar, farklı düşünceler bu bütünün içerisinde doğru ve sağlıklı bir biçimde yerini alır ve hayat bulursa bu durum o bütünün gücünü ve saygınlığını artırır. Zannedildiği gibi bölücü ve parçalayıcı olmaz.
Burada maharet o toplumun yapısında ve hiçbir unsuru arasında fark gözetmeyen hepsinin hak ve hukukuna riayet eden iradenin anlayış ve zihniyetindedir.
Şimdi bu pencereden kendi kurdunu, kendi canavarını yetiştiren toplumun durumuna bakalım. En fakirinden en zenginine gerek fert bazında, gerek aile ve gerekse devlet bazında insanlık ailesini yukarıda ifade ettiğimiz manada birbirini tamamlayan bir dayanışmanın, yardımlaşmanın, paylaşmanın içinde mi görüyoruz? Yoksa daha ailede başlayan ferdiyetçiliğin devletler düzeyinde her türlü şiddeti ve terörü mubah kabul eden yolsuzluğun, yağmalamanın, talanın, vurgunun içinde mi?
Netice; şunu sormak lazım. Bugün insanlık aileden cemiyete, cemiyetten devlete, devletten devletler topluluğuna bir toplum olabilmiş mi? Yoksa dünya ferdi güçlerin elinde paylaşılmanın da ötesinde yağmalanmanın, kundaklanmanın, hortumlanmanın hesabına mı terkedilmiş?
Varsa güven ve huzur arayanlar. Adres bu sorunun içinde. Terörü ve teröristleri de kimse başka dünyalarda aramasın. Arayanlar için adres bizzat kendileridir.
Ve kesinlikle bu aile içerisinde ferdiyetçi bir fert olmamak. Yani kendi başına bir birey değil aileden biri olmak. Hatta öyle aileden biri ki ailenin kendisi olmak.
Ne kendi başına baba, ne kendi başına anne, ne kendi başına çocuk... Ailenin babası, ailenin annesi ve ailenin çocuğu...
Ana çekirdek bu... Ardından bu manada oluşan, gelişen ve büyüyen bir çevre. Komşular, akrabalar, hısımlar, mahalleler, köyler, kasabalar ve kentler... Ve toplum.
Bazıları sorabilir. İnsan mı, toplum mu? Bu soru abestir. Çünkü, insansız toplum, toplumsuz da insan olmaz.
O halde yol bellidir. İnsan için toplum, toplum için insan...
İnsanın insanca yaşayabileceği güven ve huzur garantisi olan bir toplum. İnsan için güven ve huzur garantisi olan toplumu meydana getiren fertler.
Birbirini tamamlayan unsurların olması gerektiği mana ve biçimde bir bölümü meydana getirmeleri... Olması gereken budur.
Farklı inançlar, farklı düşünceler bu bütünün içerisinde doğru ve sağlıklı bir biçimde yerini alır ve hayat bulursa bu durum o bütünün gücünü ve saygınlığını artırır. Zannedildiği gibi bölücü ve parçalayıcı olmaz.
Burada maharet o toplumun yapısında ve hiçbir unsuru arasında fark gözetmeyen hepsinin hak ve hukukuna riayet eden iradenin anlayış ve zihniyetindedir.
Şimdi bu pencereden kendi kurdunu, kendi canavarını yetiştiren toplumun durumuna bakalım. En fakirinden en zenginine gerek fert bazında, gerek aile ve gerekse devlet bazında insanlık ailesini yukarıda ifade ettiğimiz manada birbirini tamamlayan bir dayanışmanın, yardımlaşmanın, paylaşmanın içinde mi görüyoruz? Yoksa daha ailede başlayan ferdiyetçiliğin devletler düzeyinde her türlü şiddeti ve terörü mubah kabul eden yolsuzluğun, yağmalamanın, talanın, vurgunun içinde mi?
Netice; şunu sormak lazım. Bugün insanlık aileden cemiyete, cemiyetten devlete, devletten devletler topluluğuna bir toplum olabilmiş mi? Yoksa dünya ferdi güçlerin elinde paylaşılmanın da ötesinde yağmalanmanın, kundaklanmanın, hortumlanmanın hesabına mı terkedilmiş?
Varsa güven ve huzur arayanlar. Adres bu sorunun içinde. Terörü ve teröristleri de kimse başka dünyalarda aramasın. Arayanlar için adres bizzat kendileridir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010