Eskiden, yüreklerine ve geleneklerine; "ikram eden ikram görür, merhamet edene merhamet edilir" ilkeleri yerleşmiş olan dedelerimiz ilkbaharda toprağa tohumu atmadan evvel bu ilkelerin gereğini yerine getirirlerdi.
İlkokula gittiğimiz yılların ilkbaharlarını ben hep "tohum pağacı" ile beraber hatırlarım.
Cemre, önce havaya, sonra suya daha sonra da toprağa düşüp toprak tohuma hazır hale gelince, güzün hasad mevsiminde bir tarafa ayrılan tohumlar çıkarılır, öküzler koşulur, tohum çuvalı boyundurukla, kendisiyle tarla sürülecek olan "saban"ın kesiştiği yere yerleştirilir ve "gayret bizden bereket Allah'tan" denilerek yola çıkılırdı.
Tarlasına ilk tohumu atacak olan babalar, amcalar ilk tohum için yola çıkarken yanlarına mutlaka bir şey daha alırlardı ki işte biz çocukları asıl ilgilendiren de o olurdu; "tohum pağacı".
Annelerin, belki de büyük annelerin hamurunu özenle yoğurdukları, yoğurt, süt, yumurta ve tereyağı gibi katkılarla karıştırıp ocağın közünde, sobanın fırınında pişirdikleri o kocaman "özel pastayı" önlerine çıkan çocuklara dağıta dağıta ilk tohumu serpecekleri tarlaya doğru aheste aheste giderlerdi.
Ortalama bir yer sofrası büyüklüğündeki o kocaman "pağacı" önce öküzün sırtında ikiye böler sonra da başta çocuklar olmak üzere bilcümle komşulara parça parça ikram ederlerdi.
Karların eriyip derelerin coştuğu, bazen taştığı o mevsimin "tohuma çıkıldığı" mevsim olduğunu bildiğimiz için teneffüslerde ve öğle aralarında gözümüz yolda olurdu ve "tohum pağacından" payımıza düşeni almak için okulumuzun önünden geçen yola koşardık.
Amcalardan bazılarının okula gelip öğretmenlere de ikram ettiklerini hatırlıyorum.
Dededen toruna, babadan oğula intikal ede ede gelen bu geleneğin, bu güzel uygulamanın elbette bir arka planı var, beslendiği bir kaynak var.
Tohumunu toprağa atarak Yüce Yaratıcıdan ihsan ve ikram bekleyen çiftçi, tohumu atmadan evvel Allah'ın kullarına ikramda bulunuyor, çocuk gönülleri sevindiriyor ve bu vesile ile bereket niyaz ediyor.
Dili ile; "Allah'ım tohumu toprağa attım yeşertmeni niyaz ediyorum" derken fiili ile de gönülleri yeşertmiş oluyor ve "Allah emeğini zayi etmesin, doludan selden esirgesin ve yağmurunu bol eylesin" şeklinde de dualar almış oluyor.
Yüz yıllar boyunca nesilden nesile aktarılan bu güzel geleneğin hayat kitabımız Kur'an'dan beslendiğinde elbette kuşku yoktur. Sadece "infak" ayetlerine göz atmak bile bu gerçeği anlamak için yeterlidir:
"Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir."
"Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir." (Bakara: 261-262).
İlkokula gittiğimiz yılların ilkbaharlarını ben hep "tohum pağacı" ile beraber hatırlarım.
Cemre, önce havaya, sonra suya daha sonra da toprağa düşüp toprak tohuma hazır hale gelince, güzün hasad mevsiminde bir tarafa ayrılan tohumlar çıkarılır, öküzler koşulur, tohum çuvalı boyundurukla, kendisiyle tarla sürülecek olan "saban"ın kesiştiği yere yerleştirilir ve "gayret bizden bereket Allah'tan" denilerek yola çıkılırdı.
Tarlasına ilk tohumu atacak olan babalar, amcalar ilk tohum için yola çıkarken yanlarına mutlaka bir şey daha alırlardı ki işte biz çocukları asıl ilgilendiren de o olurdu; "tohum pağacı".
Annelerin, belki de büyük annelerin hamurunu özenle yoğurdukları, yoğurt, süt, yumurta ve tereyağı gibi katkılarla karıştırıp ocağın közünde, sobanın fırınında pişirdikleri o kocaman "özel pastayı" önlerine çıkan çocuklara dağıta dağıta ilk tohumu serpecekleri tarlaya doğru aheste aheste giderlerdi.
Ortalama bir yer sofrası büyüklüğündeki o kocaman "pağacı" önce öküzün sırtında ikiye böler sonra da başta çocuklar olmak üzere bilcümle komşulara parça parça ikram ederlerdi.
Karların eriyip derelerin coştuğu, bazen taştığı o mevsimin "tohuma çıkıldığı" mevsim olduğunu bildiğimiz için teneffüslerde ve öğle aralarında gözümüz yolda olurdu ve "tohum pağacından" payımıza düşeni almak için okulumuzun önünden geçen yola koşardık.
Amcalardan bazılarının okula gelip öğretmenlere de ikram ettiklerini hatırlıyorum.
Dededen toruna, babadan oğula intikal ede ede gelen bu geleneğin, bu güzel uygulamanın elbette bir arka planı var, beslendiği bir kaynak var.
Tohumunu toprağa atarak Yüce Yaratıcıdan ihsan ve ikram bekleyen çiftçi, tohumu atmadan evvel Allah'ın kullarına ikramda bulunuyor, çocuk gönülleri sevindiriyor ve bu vesile ile bereket niyaz ediyor.
Dili ile; "Allah'ım tohumu toprağa attım yeşertmeni niyaz ediyorum" derken fiili ile de gönülleri yeşertmiş oluyor ve "Allah emeğini zayi etmesin, doludan selden esirgesin ve yağmurunu bol eylesin" şeklinde de dualar almış oluyor.
Yüz yıllar boyunca nesilden nesile aktarılan bu güzel geleneğin hayat kitabımız Kur'an'dan beslendiğinde elbette kuşku yoktur. Sadece "infak" ayetlerine göz atmak bile bu gerçeği anlamak için yeterlidir:
"Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir."
"Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir." (Bakara: 261-262).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Dilim, dilim dilim olsun / 09.02.2025
- Meğer ilan edilen imar kâbusu imiş / 07.02.2025
- Et kokarsa tuz dökerler, tuz kokarsa… / 06.02.2025
- Ay bitmeden buharlaşan artışlar / 05.02.2025
- Neden karanlıkta kaldı dünyamız? / 02.02.2025
- Doymayan gözler ve ürpermeyen kalpler / 01.02.2025
- Ne işe yarar? / 31.01.2025
- Makamdan istifa yok ama insanlıktan istifalar çok / 30.01.2025
- Başkentin başucunda çığlıklar duyulmadı / 29.01.2025
- Duydun mu? / 26.01.2025
- Meğer ilan edilen imar kâbusu imiş / 07.02.2025
- Et kokarsa tuz dökerler, tuz kokarsa… / 06.02.2025
- Ay bitmeden buharlaşan artışlar / 05.02.2025
- Neden karanlıkta kaldı dünyamız? / 02.02.2025
- Doymayan gözler ve ürpermeyen kalpler / 01.02.2025
- Ne işe yarar? / 31.01.2025
- Makamdan istifa yok ama insanlıktan istifalar çok / 30.01.2025
- Başkentin başucunda çığlıklar duyulmadı / 29.01.2025
- Duydun mu? / 26.01.2025