Günümüzde Irak olarak anılan topraklar; tarihin şekillendiği yerlerdir. İnsanlığın başladığı var sayılan "Ceziret-ül Arap" (Arap Yarımadası)ın kuzeydoğusunda yer alan bu bölge Küçük Asya'dan doğan iki nehrin (Fırat ve Dicle) suladığı, "Beyn-el Nehreyn" (Mezopotamya) olarak bilinen, bereketli topraklar diyarıdır. Tarih yazı ile ilk defa burada belgelenmiştir. Bölge Sümer, Babil, Ur, Uruk, Med, Pers, Sasani, Arap, Asur ve Türk hakimiyetlerinde kalmıştır. Bütün tarihi dönemler bölgenin jeopolitik yapısına dayanan politikalar ve buna bağlı stratejiler açısından öneminin her geçen gün artmasına kaynak olma özelliğini hiç kaybetmeden günümüze taşımıştır. Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar dönemi bölgenin en huzurlu zaman dilimini oluşturmuştur. Osmanlılarca Irak-ı Arab ve Irak-ı Acem olarak anılan bölge; Musul, Bağdat, Basra olarak üç vilayet ve bunlara bağlı sancak ve mutasarrıflıklardan oluşurdu. Merkezden tayin edilen valilerin yönetiminde tam dörtyüz küsur sene, her türlü işgal ve saldırının uzağında, en huzurlu dönemini yaşamıştır. İngilizlerin oyunları sonucu bölge Türk hakimiyetinden çıkmıştır. Harb-i Umumi (Birinci cihan harbi)nin en önemli hedefi bölgenin zengin petrol kaynaklarının ele geçirilmesidir. Devlet-i Ali Osman'ın bölgeyi terk etmesinden sonra; Britanya'nın MI6, ABD'nin CIA, Sovyetlerin KGB, Yahudilere ait Mossad tarafından kurdurulan, ve sınırları cetvelle çizilen yapay "Irak" adlı sözde devlet hiçbir dönem karışıklık ve kaostan kurtulamamıştır.
Osmanlı'nın asırlarca adaletle yönettiği bölge halkı, plan gereği batının son Haçlı Seferi olması gerekliliği üzerine inşa ettiği bir dizi manipülasyon, ajitasyon, provokasyon sonucu bugünkü işgalle tanışmıştır. Bölgede bir takım diktatörleri yönetimin en tepesine oturtmuşlardır. İşte bu diktatörlerin sonuncusu olan "Saddam Hüseyin El-Tikriti" bahane edilerek, demokrasi, insan hakları, özgürlük vaadi ile işgale sözde kılıf hazırlayan koyu taassubun, kendileri dışındakileri yok sayan, Hıristiyan batı emperyalizmi, bölgeyi kan, işkence, ölüm, acı ve gözyaşlarına boğmuştur.
Yaşananlar; şayan-ı hayret bir vakıa olarak çok berrak ve bir o kadar da açık bir şekilde karşımızda durmaktadır. Oluşan bu duruma bakarak, ufkumuz realist tespitler yapmamıza olanaklar hazırlamıştır. Yaşadığımız olaylar ve tarihi sürece bakarak doğu ile batının analizini yapmak imkanı ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetlerin mantalitesi, Hıristiyan batının, sözde insan haklarını kullanarak yapacağı kötülükleri meşrulaştırmak adına, gözünün ne kadar döndüğünün en açık ifadesidir. Irak'ta her dakika yaşanmakta olan olaylardan birini muhayyilemde canlandırarak, aşağıdaki sahneyi ortaya çıkarmaya çalıştım.
Irak'ın kuzeybatısında, Fırat nehrine yakın metruk bir bağ evi... Irak direnişine bağlı bir mücahit tim; ABD'li bir konvoya baskın vererek, bir bölümünü öldürdükleri askerlerden, birisi Yzb. rütbesinde, subay olan ikisi bayan onüçünü esir alarak bu eve kapatırlar. Aşağıdaki konuşmalar mücahitlerin komutanı (reisi) ile kadın ABD'li Yzb. arasında geçmektedir.
ABD'li askerlerden ikisi yaralıdır. Yaraları, Iraklı mücahitlerce pansuman edilmiştir.
Mücahitlerin komutanı olan Iraklı yerde yatmakta olan yaralı ABD askerine gözlerini dikerek...
-Geçmiş olsun cony...
Yaralı doğrulmaya çalışıyor. çok korkmuş bir durumdadır.) Teşekkür ederim diyor. Sonra halsizce yere tekrar uzanıyor.(Kadın yzb. söze karışıyor.)
-Bize ne yapacaksınız?
-Size ne yapmamız gerekiyorsa onu...
-Ne olur bizi öldürmeyin.
-Siz olsaydınız ne yapardınız. (Derin bir sessizlik olur. Mücahitlerin reisi devam eder.)
-Ülkemde hangi meşru sebeple bulunuyorsunuz?
-Sizi bir diktatörün zulmünden kurtarıp, insan hakları, özgürlük, demokrasi getirmeye geldik.
-Siz mi bu söylediklerinizi bize vereceksiniz.
-Evet az önce de söyledim ya elinde kitle imha silahları olan bir diktatörden sizi kurtarmak istediğimiz için burada olduğumuzu.
-Yapmayınız bayan... O diktatör dediğiniz ve onun gibiler zaten sizin eseriniz değil mi?
devam edecek
Mustafa BEKARO?LU
Osmanlı'nın asırlarca adaletle yönettiği bölge halkı, plan gereği batının son Haçlı Seferi olması gerekliliği üzerine inşa ettiği bir dizi manipülasyon, ajitasyon, provokasyon sonucu bugünkü işgalle tanışmıştır. Bölgede bir takım diktatörleri yönetimin en tepesine oturtmuşlardır. İşte bu diktatörlerin sonuncusu olan "Saddam Hüseyin El-Tikriti" bahane edilerek, demokrasi, insan hakları, özgürlük vaadi ile işgale sözde kılıf hazırlayan koyu taassubun, kendileri dışındakileri yok sayan, Hıristiyan batı emperyalizmi, bölgeyi kan, işkence, ölüm, acı ve gözyaşlarına boğmuştur.
Yaşananlar; şayan-ı hayret bir vakıa olarak çok berrak ve bir o kadar da açık bir şekilde karşımızda durmaktadır. Oluşan bu duruma bakarak, ufkumuz realist tespitler yapmamıza olanaklar hazırlamıştır. Yaşadığımız olaylar ve tarihi sürece bakarak doğu ile batının analizini yapmak imkanı ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetlerin mantalitesi, Hıristiyan batının, sözde insan haklarını kullanarak yapacağı kötülükleri meşrulaştırmak adına, gözünün ne kadar döndüğünün en açık ifadesidir. Irak'ta her dakika yaşanmakta olan olaylardan birini muhayyilemde canlandırarak, aşağıdaki sahneyi ortaya çıkarmaya çalıştım.
Irak'ın kuzeybatısında, Fırat nehrine yakın metruk bir bağ evi... Irak direnişine bağlı bir mücahit tim; ABD'li bir konvoya baskın vererek, bir bölümünü öldürdükleri askerlerden, birisi Yzb. rütbesinde, subay olan ikisi bayan onüçünü esir alarak bu eve kapatırlar. Aşağıdaki konuşmalar mücahitlerin komutanı (reisi) ile kadın ABD'li Yzb. arasında geçmektedir.
ABD'li askerlerden ikisi yaralıdır. Yaraları, Iraklı mücahitlerce pansuman edilmiştir.
Mücahitlerin komutanı olan Iraklı yerde yatmakta olan yaralı ABD askerine gözlerini dikerek...
-Geçmiş olsun cony...
Yaralı doğrulmaya çalışıyor. çok korkmuş bir durumdadır.) Teşekkür ederim diyor. Sonra halsizce yere tekrar uzanıyor.(Kadın yzb. söze karışıyor.)
-Bize ne yapacaksınız?
-Size ne yapmamız gerekiyorsa onu...
-Ne olur bizi öldürmeyin.
-Siz olsaydınız ne yapardınız. (Derin bir sessizlik olur. Mücahitlerin reisi devam eder.)
-Ülkemde hangi meşru sebeple bulunuyorsunuz?
-Sizi bir diktatörün zulmünden kurtarıp, insan hakları, özgürlük, demokrasi getirmeye geldik.
-Siz mi bu söylediklerinizi bize vereceksiniz.
-Evet az önce de söyledim ya elinde kitle imha silahları olan bir diktatörden sizi kurtarmak istediğimiz için burada olduğumuzu.
-Yapmayınız bayan... O diktatör dediğiniz ve onun gibiler zaten sizin eseriniz değil mi?
devam edecek
Mustafa BEKARO?LU
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012