Kırk bin kişilik Rus ordusu 28 Temmuz 1828'de Silistre'ye gelip kuşattı. Kalede ancak on bin askerimiz vardı. Bunlar, kuşatma başlar başlamaz Rus ordusunun üstüne gülle gibi düştüler ve nihayet 8 Kasım 1828 günü Rusları arkalarına bile bakmadan kaçmaya zorladılar.
Silistre'de ilk büyük zafer kazanılmıştı. Fakat Rusya bunu çekemeyecek, bu sefer elli bin kişilik koca bir ordu hazırlayıp 152 topla birlikte Silistre'yi kuşatacaktı. Rus ordusunun başındaki komutan Kont Diyebiç'ti. Silistre'yi almaya yeminliydi. 18 Mayıs 1829'da ikinci kuşatma başladı. Kalede bu sefer sekiz bin askerimiz bulunuyordu. Komutanımız Sert Mehmed Paşa, valimiz ise Ahmed Paşa idi. Kale canla başla savunuluyor, düşman bir türlü içeri giremiyordu. Yalnız attığı toplarla kaleyi harabeye çevirmişti. Sivil halk bıkmış, usanmış ve Sert Mehmed Paşa'ya başvurarak teslim olmasını istemişlerdi.Sert Mehmed Paşa: "Sabırlı olunuz" dedi. "Sizin kılınıza bile zarar gelmeyecektir. Babalarımızın, dedelerimizin kan ve can pahasına aldığı bu güzel kaleyi ellerimizle düşmana nasıl veririz? Böyle bir davranış Allah'ın gücüne gitmez mi? Hayır, ben Allahü tealadan korkarım, kaleyi düşmana veremem." Silistre'nin daha fazla dayanamayacağını zanneden Rus kumandanı Kont Diyebiç, kumandayı tanınmış Rus generallerinden Karazovski'ye bırakıp Rusya'ya dönmüştü. Korkunç çatışmalar başladı. Askerlerimizin barutu tükendi. Yiyecek sıkıntısı baş gösterdi. Sadrazam'ın yardıma geleceğini sanan Sert Mehmed Paşa her şeye rağmen dayanmaya kararlıydı. Ama bu arada Sadrazam'ın mektubu geldi: "Biz burada savaşı kaybettik. Silistre'yi önce Allah'a, sonra sana teslim ediyorum." Bu mektup bütün ümitleri kırdı. Silistre valisi Ahmed Paşa, komutan Sert Mehmed Paşa'ya: "Paşa kardeş! Teslim olmaktan başka çare yok." Dedi. Sert Mehmed Paşa öfkeyle yerinden fırladı: - "Aslâ!" - "İyi ama nasıl savaşacağız? Hiç barutumuz kalmadı ki..." - Eskiden top mu vardı, barut mu vardı? Dedelerimizin elinde şanlı zafer kazanan kılıçlarımız, süngülerimiz ne güne içindir. Onlara lâyık olduğumuzu ispat etmeliyiz." Neden göğüsa göğüse vuruşmayalım? Neden baş alıp baş vermeyelim? Böyle zamanda canın ne önemi var? Şu anda evlatlarım da başka bir kalede vuruşuyorlar. Teslim olup yaşamaktan, şehit olmak iyidir." Vuruşmalardan arta kalan beş altı bin askeri toplayarak: "Gazi kardeşlerim! Gözünü budaktan sakınmaz aslan evlatlarım! Bu gece topa karşı tüfekle, bombaya karşı kılıç ve süngüyle çıkacağız. Benimle gelmek istemeyenler geri dursun. Ben bu gece şehit olmaya gideceğim." dedi.Askerler de subaylar da göz yaşlarını tutamamış, ağlamaya başlamışlardı. Ömrü savaş meydanlarında geçen İhtiyar Paşa atına binip kılıcını çekti: "Şehit olmak istiyorum, şehit olmak isteyenler arkamdan gelsin." Diye bir nara attı ve açılan kale kapısından ok gibi fırladı.Askerler onu takip ettiler. "Allah Allah" sesleri Silistre kalesinin burçlarında yankılandı. Bir kişi, on Rus askeriyle dövüştü. Toplara karşı iman dolu göğüslerini siper ettiler. Şehit oldular ama, düşmanı Silistre'ye sokmadılar... Nur içinde yatsınlar..."
Silistre'de ilk büyük zafer kazanılmıştı. Fakat Rusya bunu çekemeyecek, bu sefer elli bin kişilik koca bir ordu hazırlayıp 152 topla birlikte Silistre'yi kuşatacaktı. Rus ordusunun başındaki komutan Kont Diyebiç'ti. Silistre'yi almaya yeminliydi. 18 Mayıs 1829'da ikinci kuşatma başladı. Kalede bu sefer sekiz bin askerimiz bulunuyordu. Komutanımız Sert Mehmed Paşa, valimiz ise Ahmed Paşa idi. Kale canla başla savunuluyor, düşman bir türlü içeri giremiyordu. Yalnız attığı toplarla kaleyi harabeye çevirmişti. Sivil halk bıkmış, usanmış ve Sert Mehmed Paşa'ya başvurarak teslim olmasını istemişlerdi.Sert Mehmed Paşa: "Sabırlı olunuz" dedi. "Sizin kılınıza bile zarar gelmeyecektir. Babalarımızın, dedelerimizin kan ve can pahasına aldığı bu güzel kaleyi ellerimizle düşmana nasıl veririz? Böyle bir davranış Allah'ın gücüne gitmez mi? Hayır, ben Allahü tealadan korkarım, kaleyi düşmana veremem." Silistre'nin daha fazla dayanamayacağını zanneden Rus kumandanı Kont Diyebiç, kumandayı tanınmış Rus generallerinden Karazovski'ye bırakıp Rusya'ya dönmüştü. Korkunç çatışmalar başladı. Askerlerimizin barutu tükendi. Yiyecek sıkıntısı baş gösterdi. Sadrazam'ın yardıma geleceğini sanan Sert Mehmed Paşa her şeye rağmen dayanmaya kararlıydı. Ama bu arada Sadrazam'ın mektubu geldi: "Biz burada savaşı kaybettik. Silistre'yi önce Allah'a, sonra sana teslim ediyorum." Bu mektup bütün ümitleri kırdı. Silistre valisi Ahmed Paşa, komutan Sert Mehmed Paşa'ya: "Paşa kardeş! Teslim olmaktan başka çare yok." Dedi. Sert Mehmed Paşa öfkeyle yerinden fırladı: - "Aslâ!" - "İyi ama nasıl savaşacağız? Hiç barutumuz kalmadı ki..." - Eskiden top mu vardı, barut mu vardı? Dedelerimizin elinde şanlı zafer kazanan kılıçlarımız, süngülerimiz ne güne içindir. Onlara lâyık olduğumuzu ispat etmeliyiz." Neden göğüsa göğüse vuruşmayalım? Neden baş alıp baş vermeyelim? Böyle zamanda canın ne önemi var? Şu anda evlatlarım da başka bir kalede vuruşuyorlar. Teslim olup yaşamaktan, şehit olmak iyidir." Vuruşmalardan arta kalan beş altı bin askeri toplayarak: "Gazi kardeşlerim! Gözünü budaktan sakınmaz aslan evlatlarım! Bu gece topa karşı tüfekle, bombaya karşı kılıç ve süngüyle çıkacağız. Benimle gelmek istemeyenler geri dursun. Ben bu gece şehit olmaya gideceğim." dedi.Askerler de subaylar da göz yaşlarını tutamamış, ağlamaya başlamışlardı. Ömrü savaş meydanlarında geçen İhtiyar Paşa atına binip kılıcını çekti: "Şehit olmak istiyorum, şehit olmak isteyenler arkamdan gelsin." Diye bir nara attı ve açılan kale kapısından ok gibi fırladı.Askerler onu takip ettiler. "Allah Allah" sesleri Silistre kalesinin burçlarında yankılandı. Bir kişi, on Rus askeriyle dövüştü. Toplara karşı iman dolu göğüslerini siper ettiler. Şehit oldular ama, düşmanı Silistre'ye sokmadılar... Nur içinde yatsınlar..."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.