Büyük Ortadoğu Projesi ile, 22 İslam ülkesinin rejimi ve sınırları değişecek.
Sayın Cumhurbaşkanımız bu projenin eş başkanı olduğunu açıkladı. Görevini bıraktı mı bilmiyoruz. Görevi aldığını kendi ağzından duyduk ama görevi bıraktığını duymadık. Gerek bölgede, gerekse ülkemizde yaptıklarına bakarsak bırakmış gözükmüyor.
22 ülkenin içinde Türkiye de var. Türkiye'de rejim değişti, ancak bu değişim şimdilik sallantıda, kalıcı hale gelmesi önümüzdeki seçimlere bağlı. "Parlamenter sisteme döneceğiz" diyenler seçilmez ise kalıcı hale gelecek. Sınırlarının değişmesi için Türkiye'nin karışması gerek. Geldiğimiz nokta itibariyle ülkenin karışması da an meselesi
Parlamenter sistemden Türk Tipi Başkanlık Sistemine geçiyoruz. Bu sistem hayata geçerse ne olacak?
Devlet yönetiminde 3 temel güç, üç temel kuvvet vardır. Yasama, Yürütme, Yargı. Kuvvetler ayrılığının güçlü olduğu ülkeler demokratik olur. Kuvvetler ayrılığının zayıf olduğu ülkeler antidemokratik olur. Bu üç kuvvetin bir kişide toplayan ülkeler ise krallık olur. Bu bilgiler ışığında ülkemize bakalım:
1- Yürütme: Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı var. Başbakan var. Bakanlar var. Yani yürütme gücü de tek kişiye verilmiyor. Onlarca kişi birlikte bu yetkiyi kullanıyor. Türk Tipi Başkanlık ile tüm yürütme yetkisi tek kişiye veriliyor.
2- Yasama: Özellikle ülkemizde malum partili Cumhurbaşkanımız var. Yani iktidar partisinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanı var. Bunun anlamı; Meclis'e girecek milletvekillerini genel başkan olarak belirleme yetkisine sahip olmasıdır. Kendisine biat etmeyecek, kendi sözünü dinlemeyecek kimseyi Meclis'e sokmayacak demektir. Diyelim ki, kendi iradesini koyacak birkaç kişi Meclis'e girdi ve Cumhurbaşkanını dinlemedi. Sonraki seçimde üstü çizilecek. Onun için Cumhurbaşkanı ve partinin genel başkanı olan kişi ne isterse yasama onu yapacak. Şu an Cumhurbaşkanı ne isteyecek de Meclis'ten kanun olarak geçmesin!
3. Yargı: Yargı mensupları HSK'ya bağlı. Peki, HSK kime bağlı? Kimseye bağlı değil, bağımsız!
Soruyu şöyle soralım: HSK üyeleri nasıl seçiliyor? Kabaca; yarısını Cumhurbaşkanı, yarısını Meclis seçiyor. Yani Cumhurbaşkanı, yarısını direkt, yarısını Meclis eliyle seçiyor. Yani Demokrasi için olmazsa olmaz kuvvetler ayrılığı fiilen yok. Üç kuvvet de tek insanın elinde.
Kuvvetler tek insanda ama o insanı biz seçiyoruz. Doğru biz seçiyoruz. Bu nedenle bu siteminin adını en güzel şekilde Prof. Dr. Haydar Baş koydu: "Demokratik krallık."
Yasama'yı, Yürütme'yi, Yargı'yı kontrolüne aldıktan sonra güç kabul edilecek diğer unsurları da kontrolüne almak zor değil. Mesela medya 4. güç kabul ediliyor. Medya patronlarına devlet eliyle baskı yapıyorsunuz, medyayı sattırıyorsunuz. Size biat edecek birine aldırıyorsunuz. Parası mı yok! Devlet bankasından kredi verdiriyorsunuz. Olup bitiyor. Şimdi yüzlerce medya kuruluşu var ama hepsinden tek ses çıkıyor: Siyasal iktidarın sesi
İstifa ettirilen belediye başkanları: Yerel yöneticiler kendi illerinde bir güç. Büyükşehir belediye başkanlarının yakın zamanda ağlaya ağlaya istifa ettirildiğini izledik. Yani aykırı hiçbir sesin çıkmadığı bir ülke oluşturuluyor.
Aslında 2010 Anayasa değişikliğinden bu tarafa ülke fiilen bu sistem ile yönetiliyoruz. %49 oy almış partinin genel başkanı olan Başbakana, Cumhurbaşkanı "istifa et" dediğinde sessizce istifa edip gidiyor ve bir daha ses çıkarmaya da cesaret edemiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı fiilen ülkede tek güç olmasına karşın bununla yetinmiyor. 2017'de Anayasayı değiştirdi. Bu değişiklik ile AKP kendi kalesine gol atmaya başladı. Ve arkası gelmeye devam etti:
- Eski sistemde AKP %34 aldığında tek başına iktidar olmuş, Meclis'te %67 temsil imkanı bulmuştu. Şimdi AKP yine birici parti ama kazanmak için %51'e ihtiyacı var. O da yetmiyor. Meclis'te 600 milletvekilinin en az 301'ini alması gerekiyor. Aksi halde ülkeyi yönetemez. Örneğin Meclis bütçe yetkisini vermez ise Cumhurbaşkanı bir kuruş harcama yapamaz. Yani iktidarın yaptığı anaysa değişikliği şu an en büyük belası oldu.
- MHP ile ittifak yaptılar. İttifak yasasını çıkardırlar. Seçim yasalarını değiştirdiler. İttifak yasası ile 17 ila 35 vekil arasında fazla vekil çıkarmayı hedeflediler. Ama diğer partilerin de ittifak yapabileceğini hiç düşünmediler.
Şimdi seçime giren tüm partiler ittifak yapmaya çalışıyor. İttifak yapınca baraj sıfırlanmış olacak. Yani her bir oy, Meclis'te temsil edilecek. Ve AKP, MHP, BBP, 3 parti Cumhur İttifakında. Karşısında ise 7 parti var. Bu yasa ile almayı planladıkları vekilleri almak şöyle dursun birçok vekili de muhalefete kaptıracaklar.
- Seçim güvenliği yasaları ve OHAL ile seçimde avantaj elde etmeye planladılar. Mühürsüz oyları geçerli saydılar. Sandık kurulu başkan ve yardımcılarını memurlar içinden kura ile değil, atama ile olmasını yasalaştırdılar. Polis/askerin, gerektiğinde sandığa müdahale edebilmesinin önünü açtılar.
Anayasa 67. maddedeki seçim yasaları yürürlüğe girdikten sonraki bir yıl içinde yapılan seçimlerde uygulanmaz amir hükmünü, ekledikleri geçici madde ile önümüzdeki seçimlerde bu madde uygulanmaz diyerek bertaraf ettiler. Bu ortamda bir de baskın seçim kararı ile avantajlarına avantaj eklemek istediler.
Ekonomi kötü, içeride ve dışarıda köşeye sıkıştılar, "baskın seçim yapalım, kan tazeleyelim" dediler. Ancak bu adımlar nedeniyle tüm dünya şimdiden "Türkiye'deki seçimler adil ve eşit şartlarda olmayacak" açıklamalarını yapmaya başladılar. Yani AB, ABD'nin ülkemizdeki seçimleri tanıyıp tanımayacağı belli değil. Tanımaz ise ne olur? Zaten gümlemiş olan ekonomi infilak eder. Müdahale dahil birçok şey olabilir.
Normal şartlarda seçimler, iktidarların meşruiyetini arttırır. Ama bu seçimlerde, seçim öncesi yaptıkları ile iktidar meşruiyetini daha da çok kaybediyor. Kavga ederek oy toplamak da artık tutmuyor. Gerilim üzerinden toplumu ikiye bölerek sağ ve dindar tabanı yanında toplamaya çalışıyorlar. Bu formül her seçimde tuttu.
2002'de RTE'yi engelliyorlar. "İnadına Tayyip" dedirterek seçimlere girdik. Bu oyun tuttu. 2007'de AKP %25'lere düşmüştü. e-muhtıra yayınlandı. Başörtüsü, sözde ve özde laiklik tartışmaları ve kavgası ile seçimlere girdik.
2011'de yargı ile, bazı medya organları ile kavga ettiler. "Bize iş yaptırmıyor" dediler. 2015'te FETÖ ile kavga ettiler. Her kavga iktidarın oyunu arttırdı. Ama artık ülkede kavga edecek bir güç kalmadı. Artık birini hedef seçip ona vurmaya başladığında ters tepiyor. Millet gerilimden yoruldu. Davul gibi oldu. Gerilim de AKP'ye oy kaybettiriyor. Yani ne yaparlar ise ayağına dolanıyor.
İdbar (kötü talih) ikbale (baht açıklığı) dönende; yel getirir, sel getirir, el getirir. İkbal idbare dönende; yel götürür, sel götürür, el götürür.
Devlet Bahçeli'nin 2002 yılında yaptığı bir erken seçim açıklaması ile AKP iktidarı kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli'nin yaptığı bir erken seçim açıklaması ile AKP, iktidarı kaybedecek gibi görünüyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız bu projenin eş başkanı olduğunu açıkladı. Görevini bıraktı mı bilmiyoruz. Görevi aldığını kendi ağzından duyduk ama görevi bıraktığını duymadık. Gerek bölgede, gerekse ülkemizde yaptıklarına bakarsak bırakmış gözükmüyor.
22 ülkenin içinde Türkiye de var. Türkiye'de rejim değişti, ancak bu değişim şimdilik sallantıda, kalıcı hale gelmesi önümüzdeki seçimlere bağlı. "Parlamenter sisteme döneceğiz" diyenler seçilmez ise kalıcı hale gelecek. Sınırlarının değişmesi için Türkiye'nin karışması gerek. Geldiğimiz nokta itibariyle ülkenin karışması da an meselesi
Parlamenter sistemden Türk Tipi Başkanlık Sistemine geçiyoruz. Bu sistem hayata geçerse ne olacak?
Devlet yönetiminde 3 temel güç, üç temel kuvvet vardır. Yasama, Yürütme, Yargı. Kuvvetler ayrılığının güçlü olduğu ülkeler demokratik olur. Kuvvetler ayrılığının zayıf olduğu ülkeler antidemokratik olur. Bu üç kuvvetin bir kişide toplayan ülkeler ise krallık olur. Bu bilgiler ışığında ülkemize bakalım:
1- Yürütme: Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı var. Başbakan var. Bakanlar var. Yani yürütme gücü de tek kişiye verilmiyor. Onlarca kişi birlikte bu yetkiyi kullanıyor. Türk Tipi Başkanlık ile tüm yürütme yetkisi tek kişiye veriliyor.
2- Yasama: Özellikle ülkemizde malum partili Cumhurbaşkanımız var. Yani iktidar partisinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanı var. Bunun anlamı; Meclis'e girecek milletvekillerini genel başkan olarak belirleme yetkisine sahip olmasıdır. Kendisine biat etmeyecek, kendi sözünü dinlemeyecek kimseyi Meclis'e sokmayacak demektir. Diyelim ki, kendi iradesini koyacak birkaç kişi Meclis'e girdi ve Cumhurbaşkanını dinlemedi. Sonraki seçimde üstü çizilecek. Onun için Cumhurbaşkanı ve partinin genel başkanı olan kişi ne isterse yasama onu yapacak. Şu an Cumhurbaşkanı ne isteyecek de Meclis'ten kanun olarak geçmesin!
3. Yargı: Yargı mensupları HSK'ya bağlı. Peki, HSK kime bağlı? Kimseye bağlı değil, bağımsız!
Soruyu şöyle soralım: HSK üyeleri nasıl seçiliyor? Kabaca; yarısını Cumhurbaşkanı, yarısını Meclis seçiyor. Yani Cumhurbaşkanı, yarısını direkt, yarısını Meclis eliyle seçiyor. Yani Demokrasi için olmazsa olmaz kuvvetler ayrılığı fiilen yok. Üç kuvvet de tek insanın elinde.
Kuvvetler tek insanda ama o insanı biz seçiyoruz. Doğru biz seçiyoruz. Bu nedenle bu siteminin adını en güzel şekilde Prof. Dr. Haydar Baş koydu: "Demokratik krallık."
Yasama'yı, Yürütme'yi, Yargı'yı kontrolüne aldıktan sonra güç kabul edilecek diğer unsurları da kontrolüne almak zor değil. Mesela medya 4. güç kabul ediliyor. Medya patronlarına devlet eliyle baskı yapıyorsunuz, medyayı sattırıyorsunuz. Size biat edecek birine aldırıyorsunuz. Parası mı yok! Devlet bankasından kredi verdiriyorsunuz. Olup bitiyor. Şimdi yüzlerce medya kuruluşu var ama hepsinden tek ses çıkıyor: Siyasal iktidarın sesi
İstifa ettirilen belediye başkanları: Yerel yöneticiler kendi illerinde bir güç. Büyükşehir belediye başkanlarının yakın zamanda ağlaya ağlaya istifa ettirildiğini izledik. Yani aykırı hiçbir sesin çıkmadığı bir ülke oluşturuluyor.
Aslında 2010 Anayasa değişikliğinden bu tarafa ülke fiilen bu sistem ile yönetiliyoruz. %49 oy almış partinin genel başkanı olan Başbakana, Cumhurbaşkanı "istifa et" dediğinde sessizce istifa edip gidiyor ve bir daha ses çıkarmaya da cesaret edemiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı fiilen ülkede tek güç olmasına karşın bununla yetinmiyor. 2017'de Anayasayı değiştirdi. Bu değişiklik ile AKP kendi kalesine gol atmaya başladı. Ve arkası gelmeye devam etti:
- Eski sistemde AKP %34 aldığında tek başına iktidar olmuş, Meclis'te %67 temsil imkanı bulmuştu. Şimdi AKP yine birici parti ama kazanmak için %51'e ihtiyacı var. O da yetmiyor. Meclis'te 600 milletvekilinin en az 301'ini alması gerekiyor. Aksi halde ülkeyi yönetemez. Örneğin Meclis bütçe yetkisini vermez ise Cumhurbaşkanı bir kuruş harcama yapamaz. Yani iktidarın yaptığı anaysa değişikliği şu an en büyük belası oldu.
- MHP ile ittifak yaptılar. İttifak yasasını çıkardırlar. Seçim yasalarını değiştirdiler. İttifak yasası ile 17 ila 35 vekil arasında fazla vekil çıkarmayı hedeflediler. Ama diğer partilerin de ittifak yapabileceğini hiç düşünmediler.
Şimdi seçime giren tüm partiler ittifak yapmaya çalışıyor. İttifak yapınca baraj sıfırlanmış olacak. Yani her bir oy, Meclis'te temsil edilecek. Ve AKP, MHP, BBP, 3 parti Cumhur İttifakında. Karşısında ise 7 parti var. Bu yasa ile almayı planladıkları vekilleri almak şöyle dursun birçok vekili de muhalefete kaptıracaklar.
- Seçim güvenliği yasaları ve OHAL ile seçimde avantaj elde etmeye planladılar. Mühürsüz oyları geçerli saydılar. Sandık kurulu başkan ve yardımcılarını memurlar içinden kura ile değil, atama ile olmasını yasalaştırdılar. Polis/askerin, gerektiğinde sandığa müdahale edebilmesinin önünü açtılar.
Anayasa 67. maddedeki seçim yasaları yürürlüğe girdikten sonraki bir yıl içinde yapılan seçimlerde uygulanmaz amir hükmünü, ekledikleri geçici madde ile önümüzdeki seçimlerde bu madde uygulanmaz diyerek bertaraf ettiler. Bu ortamda bir de baskın seçim kararı ile avantajlarına avantaj eklemek istediler.
Ekonomi kötü, içeride ve dışarıda köşeye sıkıştılar, "baskın seçim yapalım, kan tazeleyelim" dediler. Ancak bu adımlar nedeniyle tüm dünya şimdiden "Türkiye'deki seçimler adil ve eşit şartlarda olmayacak" açıklamalarını yapmaya başladılar. Yani AB, ABD'nin ülkemizdeki seçimleri tanıyıp tanımayacağı belli değil. Tanımaz ise ne olur? Zaten gümlemiş olan ekonomi infilak eder. Müdahale dahil birçok şey olabilir.
Normal şartlarda seçimler, iktidarların meşruiyetini arttırır. Ama bu seçimlerde, seçim öncesi yaptıkları ile iktidar meşruiyetini daha da çok kaybediyor. Kavga ederek oy toplamak da artık tutmuyor. Gerilim üzerinden toplumu ikiye bölerek sağ ve dindar tabanı yanında toplamaya çalışıyorlar. Bu formül her seçimde tuttu.
2002'de RTE'yi engelliyorlar. "İnadına Tayyip" dedirterek seçimlere girdik. Bu oyun tuttu. 2007'de AKP %25'lere düşmüştü. e-muhtıra yayınlandı. Başörtüsü, sözde ve özde laiklik tartışmaları ve kavgası ile seçimlere girdik.
2011'de yargı ile, bazı medya organları ile kavga ettiler. "Bize iş yaptırmıyor" dediler. 2015'te FETÖ ile kavga ettiler. Her kavga iktidarın oyunu arttırdı. Ama artık ülkede kavga edecek bir güç kalmadı. Artık birini hedef seçip ona vurmaya başladığında ters tepiyor. Millet gerilimden yoruldu. Davul gibi oldu. Gerilim de AKP'ye oy kaybettiriyor. Yani ne yaparlar ise ayağına dolanıyor.
İdbar (kötü talih) ikbale (baht açıklığı) dönende; yel getirir, sel getirir, el getirir. İkbal idbare dönende; yel götürür, sel götürür, el götürür.
Devlet Bahçeli'nin 2002 yılında yaptığı bir erken seçim açıklaması ile AKP iktidarı kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli'nin yaptığı bir erken seçim açıklaması ile AKP, iktidarı kaybedecek gibi görünüyor.
Lütfullah Önder / diğer yazıları
- Sararan sendikalar / 23.03.2023
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021