Devlet bir milletin belli bir toprak parçası üzerinde politik bir örgütlenme sonucu ortaya çıkan kişiliğidir. Bu durumda devlet dört öğeden oluşur: Millet, ülke, egemenlik ve politik örgütlenme.
Ünlü Fransız düşünür Ernest Renan milleti şöyle tanımlamıştır. "Millet ortak bir geçmişi olan ve birlikte yaşam arzusu gösteren insan topluluğudur."
Millet kavramı devamlılık ve ebedilik fikri ifade eder bu bakımdan da millet manevi bir varlığın karşılığıdır. Ve bir hükmü şahsiyettir.
Halk ise belli bir zaman ve yerde birlikte yaşayan insan topluluğudur. Halk kavramında devamlılık yoktur.
Marksizm'e göre millet yoktur. Sınıflar vardır. Bu sınıflar sömüren ve sömürülen sınıflardır. Dünya tarihide bunların mücadeleleri tarihidir.
Ülke yani yurt, devletin bir diğer öğesidir. Ülkesi olmayan bir topluluk hiçbir şekilde devlet niteliği kazanamaz. Bir devletin var olabilmesi için belli sınırları tespit edilmiş bir ülkede bulunması zorunludur.
Devletin üçüncü öğesi egemenliktir: Devlet kudreti ülke dahilinde en üstün bir kuvvettir. Ve emir etme niteliğindedir. Bu kudret devletin emredici maddi kuvvetidir. Bu kudret kuşkusuz fiilidir. Devletin varlığı için emredici kuvvet ve iktidar zorunludur. Bu şekilde maddi bir kuvvete malik olmayan örgüt devlet niteliği taşıyamaz
Egemenlik iki şekil altında ortaya çıkar, dış egemenlik ve iç egemenlik. Dış egemenlik devletlerarası ilişkilerde söz konusudur.
Devletin diğer bir öğesi de politik örgütlenmedir. Bu örgütlenme yasama, yürütme ve yargı organlarının kurulmasıdır. İşte devlet bu öğelerden oluşan hukuki bir varlık veya hukuki bir şahsiyettir.
Devletin hukuki şahsiyetinin ortaya çıkardığı bir diğer sonuç da devletin devamlılığı kavramıdır. Yüzyıllar boyunca kuşaklar birbirini izlemekte ve değişikliğe uğramaktadırlar. Fakat devletin şahsiyeti ve varlığı daima olur.
Kutadgu Bilig'in adalet anlayışı
"Memleket tutmak için asker ve ordu gerekir. Askeri beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardır. Bu malı elde etmek için de halkın zengin olması gerekir. Halkın zengin olması için de doğru kanunlar konulmalıdır. Bunlardan biri ihmal edilirse beylik çözülmeye yüz tutar."
Sosyal Hizmetler
XIX. yüzyılda batıda, Türk tarihinin en ünlü uzmanlarından biri olan Leen Cahun şöyle yazmıştır:
"Başka milletlerin aksine olarak Türklerde halkı besleyen, giydiren ve harçlığını veren hakandır. Onlarda vergi demek halkın genel masrafı demektir.
Eğer hakan artık yurttaşlarının gelirlerini sağlayamayacak duruma gelirse onlara izin verir. Onlar da gidip nafakalarını başka bir hakanın bayrağı altında ararlar.
Türk hakanının gece uyumaması ve gündüz dinlenmemesi yalnız fakirleri besleyip giydirmek için değildir.
O Türkün şöhreti ve milletin şan ve şerefi için gece gündüz çalışmış ve çırpınmıştır. Mısır Firavunu, İran Şahı ve Asur Hükümdarı milletlerini kendi kişilikleri uğruna veya ilahlarının kudretini göstermek için ölüme yolladıkları halde Türk hakanı milletini yükseltmekten başka bir şey düşünmemiştir."
Türk milleti 20. yüzyılın başında, Anadolu işgal edilerek yani vatansız, topraksız bırakılarak yok edilmek istendi.
Bu yok edilişe son Osmanlı padişahı Mondros ve Sevr'e attığı imza ile 'evet' dedi.
Ama 'evet' demeyen bir lider vardı. Mustafa Kemal vardı. O, Mustafa Kemal bu coğrafya ve Türk milleti üzerindeki bütün oyunları bozdu, milletiyle verdiği mücadele ile tam bağımsız bir Türk devleti kurdu.
O büyük Türk hakanları gibi gece uyumadı, gündüz uyumadı. Milletini doyurmak, giydirmek, eğitmek için yapılması gereken her şeyi yaptı.
Ama Atatürk'ten sonra gelen iktidarlar ülkemizin ekonomisini de, eğitim ve sağlık sistemini de, sanat, müzik, sinema ve kültürünü de; sanayisini de, teknolojisini de batıya endeksledi.
Emperyalizmi dize getiren bu milleti bir anda emperyalizm hayranı yaptılar. Haliyle Osmanlı'nın son döneminde yaşanılan tablo bugün de yaşanmaya başladı.
Ne yapacağız o zaman?
Bu sorunun net ve tek cevabını BTP lideri Hüseyin Baş veriyor: 'Türkiye Cumhuriyeti fabrika ayarlarına dönmelidir'.
Sayın Hüseyin Baş konuk olduğu televizyon programlarında ve katıldığı tüm programlarda, 'Atatürk kırmızıçizgimizdir' diyerek Türkiye Cumhuriyeti'nin fabrika ayarlarına dönme gerekliliğini vurgulayıp, Milli Ekonomi Modeli ve sosyal devlet projeleri ile bunu başarabileceklerini ifade ediyor.
Sayın Baş bu gerekliliği de şöyle açıklıyor:
"Biz, Atatürk'ün değerini, kıymetini ve bu ülke için vazgeçilmezliğinin farkında olan insanlarız… Bu noktada babamın çok önemli bir örneği vardır. Bir gün sohbetinde bize, 'Haydar Baş'ın adını bu ülkeden silerseniz bu vatan hiçbir şey kaybetmez. Ama bu ülkeden Atatürk'ün adını silersiniz bu ülke birleşebileceği bütün ortak noktaları kaybeder' demişti.
Bu yüzden bizim için Atatürk asla ve kata yok sayılamayacak ve değeri hiçbir zaman azaltılamayacak bir kırmızıçizgidir. Atatürk noktasındaki duruşumuz budur…
Babamın da kitabında yazdığı gibi; 'Atatürk vatandır, Atatürk millettir, Atatürk birleştirici harçtır.'
Atatürk'ün tüm ilkeleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kıyamet sabahına kadar ayakta kalabilmesinin şifresidir.
Bu ilkelerden biz ne kadar uzaklaştıysak bugün yaşadığımız sorunlara bu kadar yaklaşmışız demektir. O yüzden bir an önce Atatürk'ün kurduğu ülkenin fabrika ayarlarına geri dönmek durumundayız."
Gelecek gençlerindir.
- Tarihi dizilerden öğrenmek / 07.12.2020
- Baba acısı nasıl tarif edilebilir ki! / 20.04.2020
- Terhis edilen ordu / 28.05.2019
- 31 Mart Vakası / 27.05.2019
- ‘Bozkurtların Ölümü’ / 21.05.2019
- Devlet nasıl yıkılır? / 16.05.2019
- İstibdat / 14.05.2019
- O, tarihi çok iyi analiz ederdi / 08.05.2019
- Atatürk diyor ki / 07.05.2019