Aylar öncesinde en büyük dostumuz, en iyi müttefikimiz olan, hatta vizeleri kaldırdığımız ve Bakanlar Kurulunu bile başkenti Şam'da toplayacak kadar dostluk söylemini abarttığımız Suriye bugün en büyük düşmanımız haline getirildi. Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan ile Suriye lideri Beşar Esad ve eşinin verdiği mutluluk pozlarını ve bu arada Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'nun "komşularla sıfır sorun" sloganına yaptığı atıfları hatırlarsınız. Hatırlarsınız diyorum çünkü Türk milletine atfedilen "balık hafızalı" yakıştırmasını, en azından üzerinden sadece aylar geçen bir meseleyle ilgili kabul etmek istemiyorum.Suriye meselesindeki durum Başbakan Erdoğan ve AKP hükümetinin çelişkilerine eklenen yeni bir halka olarak değerlendirilemeyecek kadar mühim ve de kritiktir. Mesele bu hızıyla devam ettiği takdirde ülkemiz için hiç de hayırlı olmayan ve tamiri mümkün olmayacak sonuçları doğurabilecek potansiyele sahiptir. İşin en vahim tarafı iktidarın bu süreci bırakın yönetmeyi, her konuda olduğu gibi bu gibi önemli bir konuda da yönetilen ve yönlendirilen durumunda olmasıdır. Bu noktada süreci yakından takip eden birisi olarak şu hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Suriye konusu özellikle Başbakan Erdoğan tarafından kaşınmaya başlandığı ilk dönemlerde sesi soluğu çıkmayan Arap Birliği bugün fazlasıyla, en azından Türkiye kadar işin içine dahil olmuştur. Peki ne oldu da Arap Birliği bir anda sürecin içine aktif bir şekilde dahil olma ihtiyacı hissetti? Bu sorunun cevabını, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın yaklaşık bir ay önce yaptığı açıklamalarda bulabiliriz.ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Amerikan MSNBC televizyonuna yaptığı açıklamada, Şam'a baskı sürecinin, Arap Birliği ve Türkiye'nin öncülüğünde yürütülmesi gerektiğini ifade ederek şunları söyledi: "Arap Birliği'nin yaptığı ve Türkiye'nin söylediklerinin, Suriye hükümeti ve toplumu üzerinde çok uzakta olan bizlerden çok daha fazla bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorum."Bu cümle aslında "resmi bir görev tebliği" anlamı da taşımaktadır. Dikkat edin bu açıklamadan hemen sonra Arap Birliği ve Türkiye gayet koordineli bir şekilde Suriye meselesine fokuslanmış ve verilen talimat üzerine süreci yürütmeye başlamışlardır. Kraldan çok kralcı olan bu taşeron yapı BM'nin almaya cesaret edemeyeceği türden kararlar alıp üyelik dondurma ve mali yaptırım kararları almışlardır. Son tahlilde AKP kumandasındaki Türkiye ABD talimatlarıyla çok tehlikeli bir mecraya hızla sürüklenmektedir. Bu mecra Türkiye'yi hızla bölünme ve işgal senaryolarının merkezi haline getirebilir. Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün atması gereken ilk adım, Suriye ile ilgili ülkemizi soktukları bu tuzaktan bir an evvel kurtarmaktır. Suriye üzerinden Türkiye'ye kurulan tuzağı görmek için olağanüstü kabiliyetlere sahip olmaya gerek yok. Sadece ve sadece bir an bile olsa bağımsız düşünebilmek yeterli olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012