"O halde Beni anın, Ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin." (Bakara, 152).
"Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız." (Bakara, 172).
"Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız." (Âl-i İmran, 145).
Yukarda belirttiklerimiz sadece üç tanesi ama Kur'an'da 66 farklı yerde Cenab-ı Hak şükretmemizi istiyor, şükür ehlinin mükafatlandırılacağından bahsediyor.
Bizlere, bu kadar hata yapmamıza, bu kadar eksiğimiz olmasına rağmen yine de sonsuz nimetler veren Rabbimize şükretmek için başımızı secdeden kaldırmasak yeri iken, şükretmek şöyle dursun, isyanda olanlarımız hiç de az değil. Halbuki Peygamber Efendimiz (s.a.a.) sık sık hasta ziyareti ve kabristan ziyareti yapmamızı tavsiye ediyor ki; ibret alalım ve gereğini yapalım.
Hastanelerde yatanları gördüğümüzde sağlığımızın kıymetini anlarız. Önemsemediğimiz, farkında bile olmadığımız rutinlerimizin ne kadar büyük nimet olduğunu anlarız. Su içebilmek, yutkunabilmek, nefes alabilmek, bazen oturabilmek bile nimettir aslında. Kabristanlara gittiğimizde mezar taşlarındaki tarihlere bakıp çok genç yaşta ölenler, çocuklar dikkat çeker. Ya da çok yaşamış olanlar. Acaba nasıl yaşadılar? Şimdi o toprağın altında ne haldeler? Bizim görmediğimiz, duymadığımız nasıl bir hayat yaşıyorlar orada? Birçoğu pişman? Keşke demek boş? Geri dönmek imkansız?
Her aldığımız nefesin, her yediğimiz lokmanın, her attığımız adımın şükrünü eda etmek gerek. Gerek ama unutuyoruz, alışıyoruz, normal geliyor. Sanki hiç kaybetmezmişiz bu nimetleri gibi geliyor ama birkaç saniye içinde elimizden yitip gidebilir. Biliyoruz ama unutuyoruz.
Tabii şükür sadece 'Elhamdülillah' demekle olmaz. Şükrü fiili olarak eda etmek gerek. Bütün ibadetler aslında bir şükürdür de. Oruç mesela sağlığımızın bir şükrüdür. Sağlığı elden gitmiş bir kişi zaten tutmayabilir, fitresini verir. Oruç tutabilmek bir şükür sebebidir öyleyse. Zekât mesela, kazandığımız rızkın şükrüdür aslında. Parası olmayan nasıl zekât verecek? Üstelik şükrü eda edilen nimet bereketlenir.
Fiili şükrü yapılması gereken bir nimet de vatandır. Rabbimiz bize bu güzel vatanda yaşamayı nasip etmiş. Madden manen zengin bu toprakları bahşetmiş. Bunun şükrü de bu ülkeye sahip çıkmak, bu vatanı korumaktır.
Ve Rabbim bizlere bu ahir zamanda doğruyu yanlışı ayırmayı, ibadetleri gönülden yapmayı öğretsin diye, problemlerimizin hepsine çözüm olsun diye Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir lider nasip etmiş. Bunun şükrünü eda etmek de ancak O'nun yanında olarak, O'na destek olarak mümkün olabilir.
Bu millet bir kez bunu yaptı. Kuva-yı Milliye hareketine katılarak Atatürk'ün yanında olarak yaptı. Mükâfatını da aldı. Öyleyse bir kez daha yapabiliriz, yapmalıyız. Zira yapmazsak vebali de büyük olur...
"Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız." (Bakara, 172).
"Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız." (Âl-i İmran, 145).
Yukarda belirttiklerimiz sadece üç tanesi ama Kur'an'da 66 farklı yerde Cenab-ı Hak şükretmemizi istiyor, şükür ehlinin mükafatlandırılacağından bahsediyor.
Bizlere, bu kadar hata yapmamıza, bu kadar eksiğimiz olmasına rağmen yine de sonsuz nimetler veren Rabbimize şükretmek için başımızı secdeden kaldırmasak yeri iken, şükretmek şöyle dursun, isyanda olanlarımız hiç de az değil. Halbuki Peygamber Efendimiz (s.a.a.) sık sık hasta ziyareti ve kabristan ziyareti yapmamızı tavsiye ediyor ki; ibret alalım ve gereğini yapalım.
Hastanelerde yatanları gördüğümüzde sağlığımızın kıymetini anlarız. Önemsemediğimiz, farkında bile olmadığımız rutinlerimizin ne kadar büyük nimet olduğunu anlarız. Su içebilmek, yutkunabilmek, nefes alabilmek, bazen oturabilmek bile nimettir aslında. Kabristanlara gittiğimizde mezar taşlarındaki tarihlere bakıp çok genç yaşta ölenler, çocuklar dikkat çeker. Ya da çok yaşamış olanlar. Acaba nasıl yaşadılar? Şimdi o toprağın altında ne haldeler? Bizim görmediğimiz, duymadığımız nasıl bir hayat yaşıyorlar orada? Birçoğu pişman? Keşke demek boş? Geri dönmek imkansız?
Her aldığımız nefesin, her yediğimiz lokmanın, her attığımız adımın şükrünü eda etmek gerek. Gerek ama unutuyoruz, alışıyoruz, normal geliyor. Sanki hiç kaybetmezmişiz bu nimetleri gibi geliyor ama birkaç saniye içinde elimizden yitip gidebilir. Biliyoruz ama unutuyoruz.
Tabii şükür sadece 'Elhamdülillah' demekle olmaz. Şükrü fiili olarak eda etmek gerek. Bütün ibadetler aslında bir şükürdür de. Oruç mesela sağlığımızın bir şükrüdür. Sağlığı elden gitmiş bir kişi zaten tutmayabilir, fitresini verir. Oruç tutabilmek bir şükür sebebidir öyleyse. Zekât mesela, kazandığımız rızkın şükrüdür aslında. Parası olmayan nasıl zekât verecek? Üstelik şükrü eda edilen nimet bereketlenir.
Fiili şükrü yapılması gereken bir nimet de vatandır. Rabbimiz bize bu güzel vatanda yaşamayı nasip etmiş. Madden manen zengin bu toprakları bahşetmiş. Bunun şükrü de bu ülkeye sahip çıkmak, bu vatanı korumaktır.
Ve Rabbim bizlere bu ahir zamanda doğruyu yanlışı ayırmayı, ibadetleri gönülden yapmayı öğretsin diye, problemlerimizin hepsine çözüm olsun diye Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir lider nasip etmiş. Bunun şükrünü eda etmek de ancak O'nun yanında olarak, O'na destek olarak mümkün olabilir.
Bu millet bir kez bunu yaptı. Kuva-yı Milliye hareketine katılarak Atatürk'ün yanında olarak yaptı. Mükâfatını da aldı. Öyleyse bir kez daha yapabiliriz, yapmalıyız. Zira yapmazsak vebali de büyük olur...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020