Ülkemizde en çok tartışılan kavramlardan biri de 'demokrasidir'. Dünden bugüne hem demokrasiyi savunanlar ve hem de demokrasiye karşı çıkışlar yapanlar bu kavramın mahiyetini idrak edememişler ya da idrak etmek işlerine gelmemiş ve de bu kavramı kendi siyasi ve ideolojik hedefleri için kullanmışlardır.
Mesela demokrasiyi vazgeçilmez olarak tarif eden zihniyetler, kendilerine muhalif anlayışlara, yaşam biçimlerine, düşüncelere karşı demokrasiyi kullanarak adeta yaşam hakkı vermemeye çalışmış veya susturma gayretine girmişlerdir. Başörtüsü bunun en basit örneğidir.
Diğer taraftan demokrasiyi 'küfür' sayanların ise bugün demokrasi nöbetleri tutmaları, milleti demokrasi için şehit olmaya çağırmaları akıl ve mantıkla izahı yapılamayacak bir durumdur.
Tabi bu iki çatışma arasında kalan milletimiz tercihini daha çok ağızlarından dini kavramlar çıkanlardan yana göstermiştir.
Diğer taraftan ise 'milletin iradesi' kavramı sağcı, solcu, milliyetçi, dinci, ırkçı vs. herkesin dilindedir. Ama aynı dillerde bir horlama, ayrıştırma, milletten uzak bir yaşam tarzı ve felsefesi olduğu için bu tecelli hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.
Artık kabul etmemiz gerekir ki bu ülkede, milletin iradesi kavramı, seçim zamanları önlerine konulan sandığa istenilen oyu atmak veya mitinglerde her sözü alkışlatmak olarak gerçekleşmektedir.
Bugün zengin kesim ve fakir kesim arasında gelir dağılım olarak uçurumlar oluşmuşsa, bütün vatandaşların eşit ve aynı kalitede alması gereken sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını zenginler alıyor, dar gelirliler 'ne halin varsa gör' mantığıyla bir kenara terk ediliyorsa, bu ülkede şehit bayrakları hep gecekondulara, sıradan apartman dairelerine asılıyorsa milletin iradesinin yönetimde etkili olmadığının bana göre ispatıdır.
Neden böyle bir tablo var, derseniz özetle derim ki, demokrasi adı altında milletin iradesine pranga vurulmuştur.
Prof. Dr. Haydar Baş şöyle demektedir: "Demokrasi, milletin iradesinin üstünlüğünü esas aldığına göre bu iradeyi engelleyecek yahut yönlendirecek hiç bir dış güce müsaade edilmeyecektir. Ancak o zaman millet kendi hür iradesi ile idareye yön verebilir... Ancak o zaman özgürlüklerden ve insan haklarından bahsedilebilir." (Sosyal Devlet-Milli Devlet eserinden)
Bugün milletin iradesini etkileyecek, yönlendirecek güçler nelerdir? Alım gücü, iş veya işsizlik, yaşam şartları, dini kavram ve kurumlar, tarih, taahhüt edilmeyen vaatler ve terör.
Her seçim döneminde bu başlık ve kavramlar ile insanımız baskı altına alınır. Her insanın sahip olması gereken haklar insanımıza vaat edilir. Ama ilginçtir, vaat edilenler de gerçekleşmez.
(Ha! Yol, tünel vs. yapılır. Ama bunlar da vatandaşa para ile satılır. Yani siyasiler bir anlamda hizmet ticareti yapar.)
Sayın Baş der ki: "İnsanın doğuştan gelen hakları vardır. İnsan için asıl olan, bu hakları elde etme hakkına sahip olmak değildir. Asıl olan, insanın sahip olduğu hakları yaşama hakkının olmasıdır. Yaşanamayan hak, insan hakkı değildir.
Mademki her insan eşit doğar, öyleyse hayat içerisinde bu eşitliğin bireylere tanınması gerekir. Zengin aile çocuğu ile fakir aile çocuğu arasında, bakan-vekil çocuğu ile hamal çocuğu arasında şayet toplumsal yaşam içerisinde fırsat eşitliği açısından bir fark olmaz ise, işte o zaman gerçek hürriyeti toplumun bütün fertleri yaşıyor demektir." (aynı eser)
Evet!
Mademki her insan eşit doğuyor, mademki doğuştan gelen haklarımız var, mademki emeğimizle elde ettiğimiz haklar var, mademki demokrasi halkın tercihi demek, mademki yönetimde milletin iradesi ilkesini herkes kabul ediyor?
Gelin irademizi ortaya koyalım. Sözde değil özde milleti için, devleti için feraset ve basireti açık liderleri kendimize 'BAŞ' yapalım?
Mesela demokrasiyi vazgeçilmez olarak tarif eden zihniyetler, kendilerine muhalif anlayışlara, yaşam biçimlerine, düşüncelere karşı demokrasiyi kullanarak adeta yaşam hakkı vermemeye çalışmış veya susturma gayretine girmişlerdir. Başörtüsü bunun en basit örneğidir.
Diğer taraftan demokrasiyi 'küfür' sayanların ise bugün demokrasi nöbetleri tutmaları, milleti demokrasi için şehit olmaya çağırmaları akıl ve mantıkla izahı yapılamayacak bir durumdur.
Tabi bu iki çatışma arasında kalan milletimiz tercihini daha çok ağızlarından dini kavramlar çıkanlardan yana göstermiştir.
Diğer taraftan ise 'milletin iradesi' kavramı sağcı, solcu, milliyetçi, dinci, ırkçı vs. herkesin dilindedir. Ama aynı dillerde bir horlama, ayrıştırma, milletten uzak bir yaşam tarzı ve felsefesi olduğu için bu tecelli hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.
Artık kabul etmemiz gerekir ki bu ülkede, milletin iradesi kavramı, seçim zamanları önlerine konulan sandığa istenilen oyu atmak veya mitinglerde her sözü alkışlatmak olarak gerçekleşmektedir.
Bugün zengin kesim ve fakir kesim arasında gelir dağılım olarak uçurumlar oluşmuşsa, bütün vatandaşların eşit ve aynı kalitede alması gereken sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını zenginler alıyor, dar gelirliler 'ne halin varsa gör' mantığıyla bir kenara terk ediliyorsa, bu ülkede şehit bayrakları hep gecekondulara, sıradan apartman dairelerine asılıyorsa milletin iradesinin yönetimde etkili olmadığının bana göre ispatıdır.
Neden böyle bir tablo var, derseniz özetle derim ki, demokrasi adı altında milletin iradesine pranga vurulmuştur.
Prof. Dr. Haydar Baş şöyle demektedir: "Demokrasi, milletin iradesinin üstünlüğünü esas aldığına göre bu iradeyi engelleyecek yahut yönlendirecek hiç bir dış güce müsaade edilmeyecektir. Ancak o zaman millet kendi hür iradesi ile idareye yön verebilir... Ancak o zaman özgürlüklerden ve insan haklarından bahsedilebilir." (Sosyal Devlet-Milli Devlet eserinden)
Bugün milletin iradesini etkileyecek, yönlendirecek güçler nelerdir? Alım gücü, iş veya işsizlik, yaşam şartları, dini kavram ve kurumlar, tarih, taahhüt edilmeyen vaatler ve terör.
Her seçim döneminde bu başlık ve kavramlar ile insanımız baskı altına alınır. Her insanın sahip olması gereken haklar insanımıza vaat edilir. Ama ilginçtir, vaat edilenler de gerçekleşmez.
(Ha! Yol, tünel vs. yapılır. Ama bunlar da vatandaşa para ile satılır. Yani siyasiler bir anlamda hizmet ticareti yapar.)
Sayın Baş der ki: "İnsanın doğuştan gelen hakları vardır. İnsan için asıl olan, bu hakları elde etme hakkına sahip olmak değildir. Asıl olan, insanın sahip olduğu hakları yaşama hakkının olmasıdır. Yaşanamayan hak, insan hakkı değildir.
Mademki her insan eşit doğar, öyleyse hayat içerisinde bu eşitliğin bireylere tanınması gerekir. Zengin aile çocuğu ile fakir aile çocuğu arasında, bakan-vekil çocuğu ile hamal çocuğu arasında şayet toplumsal yaşam içerisinde fırsat eşitliği açısından bir fark olmaz ise, işte o zaman gerçek hürriyeti toplumun bütün fertleri yaşıyor demektir." (aynı eser)
Evet!
Mademki her insan eşit doğuyor, mademki doğuştan gelen haklarımız var, mademki emeğimizle elde ettiğimiz haklar var, mademki demokrasi halkın tercihi demek, mademki yönetimde milletin iradesi ilkesini herkes kabul ediyor?
Gelin irademizi ortaya koyalım. Sözde değil özde milleti için, devleti için feraset ve basireti açık liderleri kendimize 'BAŞ' yapalım?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025