Sorun kalp gözünde

Bir taraftan muhterem hocam Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e bakıyorum, eserlerini okuyor, demeçlerini takip ediyorum. Diğer taraftan iktidara, muhalefete ve milletimize bakıyorum. Dünyada ve ülkemizde gelişen olayları kim, hangi terazide tartıp, milletin önüne koyuyor? Yaşadığımız acı gerçekler ve olması muhtemel olaylar hep Haydar Baş diyor. Onun tespit ve çarelerini gösteriyor. Bu gerçeklerin görülememesi asla baş gözünün fonksiyonlarını yerine getirememesinden değil kalp gözünün kapalı olmasındandır.Körlük, demişken Sağlık Bakanı adeta başbakanını gölgede bırakacak bir laf ucubesinde bulundu. Başbakan derdini anlatmaya çalışan köylüye "ananı da al, git" demişti. Sağlık bakanı daha fenasını yaptı. Vatandaş görme engelli ve asgari ücretle, taşeron firmada çalışıyor. Şans buya bakanla karşılaşıyor. Belki bakan methiyeler bekliyor; bize iş verdiniz, aş verdiniz, diye. Ama engelli vatandaş; "Biz burada asgari ücretle çalışıyoruz. Koşullarının iyileştirilmesini istiyoruz. Müteahhit şirketlerin elinden ne zaman kurtulacağız?"Bu sözlere sinirlenen Bakan Akdağ, "Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz, daha ne yapalım? Müteahhit şirketlerin yanında çalışmaya devam edeceksin" Vatandaşın kör oluşunu bir kusur sayan bir sağlık bakanı. Sanki babasının malından ikramda bulunmuş gibi aldığı maaşı yüzüne vuran bir mantık. Ne dedik; Baş gözleri değil, kalp gözleri kör olanlara acıyacaksın.Bu bir iktidar mantığı. Aynı günlerde Bülent Arınç Bursa'da AKP teşkilat toplantısındaydı. Ama AKP'li de memnun değil. Kalkıyor bir köylü; sayın bakanım, ürünümüz elimizde kaldı, diyor. Sen misin şikâyet eden. Arınç aynen; "Sen AKP'li olamamışsın. Yalan söylüyorsun. Git kendine başka parti bul" diyor. Şu ucube ifadelere bakar mısınız?Böyle bir siyasi mantık olabilir mi? Böyle bir üslup devletin en üst kademelerinde görev yapanlarda nasıl olur? Millet bu aşağılanmalara daha ne kadar sabredecek?Evet, bir tarafta vatandaşına verdiği üç-beş kuruşu yüzüne vuran, onu azarlayan mantık. Diğer tarafta ise "İşsiz bir insana işsizlik parası vermek devletin ona bir ikramı değildir. Çünkü devlet vatandaşlarına iş bulmak zorundadır. Yani yaşamak isteyen devlet, vatandaşlarını yaşatmak zorundadır." (Prof. Dr. Haydar Baş Sosyal Devlet-Milli Devlet s:136)İşsize bile sahip çıkan Prof. Dr. Baş hiç çalışanını mağdur edebilir mi? Sonra ne diyor Sayın Baş çiftçilere; "Yetiştirdiğin ürünün yüzde 50 avansını daha tohumu toprağa atmadan alacaksın. Daha, alım garantisi, bu ülkede yetişen ürünlerin ithalatına "dur" denilecek, mazot, gübre, tohum fiyatları düşürülecek" Birisi köylüsüne "yalancı" diyor. Diğeri "seni milletin efendisi yapacağız" diyor. İşte bu gerçekleri görmemek baş gözü ile değil, kalp gözü ile alakalıdır diye düşünüyorum. ***Meydanlarda Tayyip Bey hep Kılıçdaroğlu'na çatıyor, suçluyor. Malum kaset olayını ısıtıp ısıtıp Kemal Bey'in önüne koyuyor. Sen bir kasetle genel başkan oldun, genel başkanını sattın, diyor. Ama aynaya bakmıyor. Yıllarca "mücahit Erbakan" deyip bir anda hocanızı satmadınız mı? 95'de Bülent Arınç "Sayın Erbakan bile bu davayı bırakıp, gitse biz bırakmayız" demiyor muydu? Sonra mücahit, Allah yolunda mücadele eden demektir. Erbakan "mücahit" idiyse siz onu satarak ne oldunuz? Kimin yolunda oldunuz?Malum devletin onurunu kurtardık, diye merhum Ecevit'in fotoğrafından siyasi rant bekleyenler acaba yaşanılan şu olaydan sonra hangi itibardan bahsedecek; ABD'de 3 Ermeni Türkiye aleyhine dava açıyor. Ve ABD, Türkiye'den 3 hafta içinde savunma istiyor. Türkiye ABD'nin eyaleti mi? Kadim dostunuz bu cesareti nereden alıyor?