‘Şöhret talebinde zehir vardır’
Yusuf (a.s.) da Mısır Azizine; “Beni yer hazinelerine memur kıl, ben onları saklama kudretine ve bilgisine sahibim” buyurdu. Bu ayet-i kerimeden de anlaşıldığına göre, şöhret talebinde hem zehir, hem de tiryak vardır. Yani, niyete göre; mal için de aynı hüküm vardır
12.09.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:
Riyanın gerçekte anlamı; halk nazarında bir makam kastını kalbinde gizleyerek, çeşitli işler yapmaktır. Böyle bir arzu, bazen ibadet nev'inden olmayan bir işle de olabilir. İbadet yolu ile yapıldığı da olur.
İbadet nev'inden olmayan riyakârlık işlerini şöyle sıralamak mümkündür:
Muhite tesir edecek şekilde, kaba elbise giyip sarkıtıp gezmek. Rengi sarartmak. Gözlerin bakış şeklini değiştirmek. Saçları taramadan perişan bir halde salıvermek. Konuşma şeklini değiştirip, yavaş sesle konuşmak. Yürürken kendini ağır ağır vakarlı yürümeye zorlamak. Ve yeşil elbise giyip halk arasına çıkmak. Bu sayılan hallerin hepsi, ibadette yapılan riyanın eksiğini tamamlar. Ve bu sayılan işler, gösteriş için yapılıyorsa haramdır.
Tıpkı bunun gibi, âlimlerin vaazlarını yaparken kafiyeli söz kullanmaları ve bununla ilmî dirayetlerini göstermeleri de haramdır. Ancak; dinî terimlerin o şekilde daha iyi anlaşılacağı ve vaazın faydalı olacağı biliniyorsa, zararı yoktur. Bu durumda niyet sahihtir. Vaazın tesirli olması niyete alınır ki, bu caizdir.
İbadetin aslına karışan riya ise, halk arasında kılman namazın; zahit ve vera sahibi sansınlar diye rükûunu, secdesini uzatmak... Böyle bir yola sapan kimse, halk arasında bir zorluk çekmesin diye rükûu ve secdesi uzun namaz tatbikatını evinde de yapar.
Bu tatbikatı yapmaktaki gayesi, halk arasında uzun rükûlu, secdeli namaz kılmakta bir zorluk çekmemesidir. Böyle yapmakla riyadan kurtulduğunu sanır. Hâlbuki tam riyanın içine girmiştir. Ne olursa olsun, böyle yapanın riyası artar, ihlâs sahibi olamaz.
Sözün gerçeği, kendisinde riya denilen şey, şöhret arzusudur. Şüphesiz bu arzu, ibadetle de olur, ibadetin gayri ile de...
Helâl mal talep etmek, içinde bir karışıklık yoksa haram olmaz. İşin riyaya kaçması için niyetin bozuk olması şarttır. Şüphesiz bozuk niyet, mal talebinde de, şöhret talebinde de aynıdır.
Sonra, şöhret ve makam talebinde bulunmanın hepsi haram sanılmasın. Zaruri işler için bir makam talebinde bulunmak ve lüzumlu mal, çeşitli ihtiyaçların giderilmesi için gereklidir. Bir ayet-i kerimede belirtildiği gibi, Yusuf a.s. da Mısır Azizine; "Beni yer hazinelerine memur kıl, ben onları saklama kudretine ve bilgisine sahibim." (Yusuf, 55) buyurdu. Bu ayet-i kerimeden de anlaşıldığına göre, şöhret talebinde hem zehir, hem de tiryak vardır. Yani, niyete göre... Mal için de aynı hüküm vardır...
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Riyanın gerçekte anlamı; halk nazarında bir makam kastını kalbinde gizleyerek, çeşitli işler yapmaktır. Böyle bir arzu, bazen ibadet nev'inden olmayan bir işle de olabilir. İbadet yolu ile yapıldığı da olur.
İbadet nev'inden olmayan riyakârlık işlerini şöyle sıralamak mümkündür:
Muhite tesir edecek şekilde, kaba elbise giyip sarkıtıp gezmek. Rengi sarartmak. Gözlerin bakış şeklini değiştirmek. Saçları taramadan perişan bir halde salıvermek. Konuşma şeklini değiştirip, yavaş sesle konuşmak. Yürürken kendini ağır ağır vakarlı yürümeye zorlamak. Ve yeşil elbise giyip halk arasına çıkmak. Bu sayılan hallerin hepsi, ibadette yapılan riyanın eksiğini tamamlar. Ve bu sayılan işler, gösteriş için yapılıyorsa haramdır.
Tıpkı bunun gibi, âlimlerin vaazlarını yaparken kafiyeli söz kullanmaları ve bununla ilmî dirayetlerini göstermeleri de haramdır. Ancak; dinî terimlerin o şekilde daha iyi anlaşılacağı ve vaazın faydalı olacağı biliniyorsa, zararı yoktur. Bu durumda niyet sahihtir. Vaazın tesirli olması niyete alınır ki, bu caizdir.
İbadetin aslına karışan riya ise, halk arasında kılman namazın; zahit ve vera sahibi sansınlar diye rükûunu, secdesini uzatmak... Böyle bir yola sapan kimse, halk arasında bir zorluk çekmesin diye rükûu ve secdesi uzun namaz tatbikatını evinde de yapar.
Bu tatbikatı yapmaktaki gayesi, halk arasında uzun rükûlu, secdeli namaz kılmakta bir zorluk çekmemesidir. Böyle yapmakla riyadan kurtulduğunu sanır. Hâlbuki tam riyanın içine girmiştir. Ne olursa olsun, böyle yapanın riyası artar, ihlâs sahibi olamaz.
Sözün gerçeği, kendisinde riya denilen şey, şöhret arzusudur. Şüphesiz bu arzu, ibadetle de olur, ibadetin gayri ile de...
Helâl mal talep etmek, içinde bir karışıklık yoksa haram olmaz. İşin riyaya kaçması için niyetin bozuk olması şarttır. Şüphesiz bozuk niyet, mal talebinde de, şöhret talebinde de aynıdır.
Sonra, şöhret ve makam talebinde bulunmanın hepsi haram sanılmasın. Zaruri işler için bir makam talebinde bulunmak ve lüzumlu mal, çeşitli ihtiyaçların giderilmesi için gereklidir. Bir ayet-i kerimede belirtildiği gibi, Yusuf a.s. da Mısır Azizine; "Beni yer hazinelerine memur kıl, ben onları saklama kudretine ve bilgisine sahibim." (Yusuf, 55) buyurdu. Bu ayet-i kerimeden de anlaşıldığına göre, şöhret talebinde hem zehir, hem de tiryak vardır. Yani, niyete göre... Mal için de aynı hüküm vardır...
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.