Tarihi tecrübeyle sabittir ki, her halükârda doğru ve adil işleyen bir sistem olmamıştır, olamaz da. Hangi sistem olursa olsun, iyi insanların yönetiminde iyi, kötülerinkinde kötü sonuç vermektedir. O nedenle hiçbir sistem idealleştirilmemelidir.
Ne var ki, bazıları demokrasiyi idealleştiriliyor ve onu daha ileri götürmekten söz ediyorlar. Demokrasiyi idealleştirme konusunda toplumumuz içerisinde Batılıları bile geride bırakanlar bulunmaktadır.
Batılılardan demokrasiyi sorgulayanların sayısı, toplumumuzdakilerden çok daha fazladır. Bunlardan biri olan Samuel P. Huntington, "Barış Tohumu" adlı kitabında, demokrasinin geçersiz bir fikir olduğunu ve bir kenara atılması gerektiğini söylüyor. "Demokrasi Krizi" adlı kitabında da "demokrasinin gelişmesinde talep limitlerinin olduğunu" savunuyor. Ona göre, demokrasiye de belli sınırlar çizilmelidir.
Ülkemizde ise, bu gerçekler göz ardı edilerek, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi idealleştiriliyor. Öyle ki, bu sistemle iç-dış, ekonomik-siyasal tüm sorunların çözüleceğine dair algı oluşturulmaktadır. Hâlbuki esas olan sistemler değil, insanlardır. Sistemler, insanlara bağlı olarak şekillenirler.
Sistemler, toplumların kültürel ve sosyal şartlarına bağlı olduklarından, "ülkeler kadar siyasi sistemler vardır" denilmektedir. Bu demektir ki, ayni siyasi sistemler bile her ülkede aynı biçimde uygulanmamaktadır.
Yazar Alev Alatlı verdiği bir röportajda sözünü ettiğimiz siyasi sistemler hakkında şunları söylemiştir: "Meseleyi sistemler değil, sistemleri ete büründüren 'insan malzemesi' temelinde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Başkanlık olur, parlamenter sistem olur, hatta meşrutiyet olur. Önemli olan sistemin kurumlarını hayata geçiren insan malzemesinin niteliğidir. Hani deriz ya, 'at binicisine göre kişner', o hesap. Liyakat sahibi bir atanmışın vezir edebildiği bir toplumu, seçimle gelmiş bir başkasının rezil edebildiği bir vakıadır."
Konunun daha iyi anlaşılması için şu soruya cevap bulmak gerekir: Toplumlar, siyasi sistemlerden ne beklerler? Toplumların beklentilerinin bir sıralanması yapılsa, ilk sırayı adalet beklentisi alır.
Toplumlar, yöneticilerden adalet görürlerse veya adalet umarlarsa, gönül rızasıyla onlara itaat eder ve siyasi sistemlerin koruyucusu olurlar. Zulümle karşılaşırlarsa, korkarak boyun eğerler, ama başkaldırmak için de sürekli fırsat kollarlar.
Adaletin herkese lâzım olabileceği gerçeği, en adaletsiz hareket edenlere de gösterilmelidir. Zaten devlet demek de budur. Bir başka deyişle devlet ve adalet birlikte var olan iki önemli kavramdır.
Şu bilinen bir gerçektir ki, adaletten ayrılan sistemler, ne kadar güçlü olursa olsun ilânihaye yaşayamazlar. Öyle veya böyle sonunda yok olup giderler.
Bundan dolayıdır ki, akil insanlar siyasi sistemlerden ziyade, adaletin gerçekleşip gerçekleşmemesine bakar ve hiçbir siyasi sistemi idealleştirmezler.
Ne var ki, bazıları demokrasiyi idealleştiriliyor ve onu daha ileri götürmekten söz ediyorlar. Demokrasiyi idealleştirme konusunda toplumumuz içerisinde Batılıları bile geride bırakanlar bulunmaktadır.
Batılılardan demokrasiyi sorgulayanların sayısı, toplumumuzdakilerden çok daha fazladır. Bunlardan biri olan Samuel P. Huntington, "Barış Tohumu" adlı kitabında, demokrasinin geçersiz bir fikir olduğunu ve bir kenara atılması gerektiğini söylüyor. "Demokrasi Krizi" adlı kitabında da "demokrasinin gelişmesinde talep limitlerinin olduğunu" savunuyor. Ona göre, demokrasiye de belli sınırlar çizilmelidir.
Ülkemizde ise, bu gerçekler göz ardı edilerek, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi idealleştiriliyor. Öyle ki, bu sistemle iç-dış, ekonomik-siyasal tüm sorunların çözüleceğine dair algı oluşturulmaktadır. Hâlbuki esas olan sistemler değil, insanlardır. Sistemler, insanlara bağlı olarak şekillenirler.
Sistemler, toplumların kültürel ve sosyal şartlarına bağlı olduklarından, "ülkeler kadar siyasi sistemler vardır" denilmektedir. Bu demektir ki, ayni siyasi sistemler bile her ülkede aynı biçimde uygulanmamaktadır.
Yazar Alev Alatlı verdiği bir röportajda sözünü ettiğimiz siyasi sistemler hakkında şunları söylemiştir: "Meseleyi sistemler değil, sistemleri ete büründüren 'insan malzemesi' temelinde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Başkanlık olur, parlamenter sistem olur, hatta meşrutiyet olur. Önemli olan sistemin kurumlarını hayata geçiren insan malzemesinin niteliğidir. Hani deriz ya, 'at binicisine göre kişner', o hesap. Liyakat sahibi bir atanmışın vezir edebildiği bir toplumu, seçimle gelmiş bir başkasının rezil edebildiği bir vakıadır."
Konunun daha iyi anlaşılması için şu soruya cevap bulmak gerekir: Toplumlar, siyasi sistemlerden ne beklerler? Toplumların beklentilerinin bir sıralanması yapılsa, ilk sırayı adalet beklentisi alır.
Toplumlar, yöneticilerden adalet görürlerse veya adalet umarlarsa, gönül rızasıyla onlara itaat eder ve siyasi sistemlerin koruyucusu olurlar. Zulümle karşılaşırlarsa, korkarak boyun eğerler, ama başkaldırmak için de sürekli fırsat kollarlar.
Adaletin herkese lâzım olabileceği gerçeği, en adaletsiz hareket edenlere de gösterilmelidir. Zaten devlet demek de budur. Bir başka deyişle devlet ve adalet birlikte var olan iki önemli kavramdır.
Şu bilinen bir gerçektir ki, adaletten ayrılan sistemler, ne kadar güçlü olursa olsun ilânihaye yaşayamazlar. Öyle veya böyle sonunda yok olup giderler.
Bundan dolayıdır ki, akil insanlar siyasi sistemlerden ziyade, adaletin gerçekleşip gerçekleşmemesine bakar ve hiçbir siyasi sistemi idealleştirmezler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018