Son zamanlarda özellikle bölgemizde ve Ortadoğu'da çok eski bir oyun olan Şii-Sünni kavgası tekrar sahnelenmek istiyor. Batı Osmanlı'yı dönem dönem bu oyun ile yıkmaya-bölmeye çalıştı. Maalesef bazı zamanlarda da kısmen başarılı oldu. Osmanlının son döneminde İngilizlerin neler yaptığı ortada iken maalesef ders alınmadığı da bir o kadar aşikâr. O gün oynanan bu oyun sayesinde Ortadoğu'nun bugün ne kadar büyük bir sıkıntının içerisinde olduğu ortada iken ders alması gereken kişi ve kurumlar bu oyuna tekrar gelmemeli.
BOP ile hedeflenen, ülkemizin parçalanması planı çerçevesinde özelde bölgemiz genelde İslam coğrafyası etnik ve veya mezhepsel çatışma ortamına doğru hızla çekiliyor. Geçenlerde basına da yansıdığı gibi Adana'mızın bazı bölgelerinde Şii-Alevi köylerinde IŞİD'in saldırılar düzenlemek istediğini takip ettik. Bu bağlamda Adana valiliğinin muhtarları uyardığı ortaya çıktı.
Batının yaymaya çalıştığı temel konu Şii-Alevilerin Müslüman olmadığı ve Sünnilere hasım olduğudur. Hâlbuki aşağıda anlatacağım örnek bunun ne kadar temelsiz ve yanlış olduğuna ispat eden örneklerden sadece bir tanesidir.
Kurtuluş Savaşı sırasında malum Adanamız Fransızlar tarafından işgal altında idi. Burada Fransızların Ermenileri silahlandırarak yaptıklarını anlatmaya kalkarsak sayfalar dolusu yazı çıkar.
İşte o sıkıntılı günlerde Adana müdafaasında Şii-Alevi bir delikanlı çıktı; Şeyh Cemil Nardalı. Şeyh Cemil 1875 yılında Akkapı Mahallesi'nde doğmuştu. Babası Molla Mesut özellikle Güney Adana'da etkili ve saygın bir kişiydi. Varlıklı bir aileden gelen Şeyh Cemil Nardalı 43 yaşında kendisini Kurtuluş Savaşı'nın içinde buldu. Konağını askeri karargâh olarak kullandırdı. Milli kuvvetlerle Adana'nın güney bölgesine işgalcileri sokmadı.
Şeyh Cemil Nardalı, 1920 yılında Fransız ve Ermeni işgali sırasında "Kaç-Kaç"a zorlanan 80.000 Adanalı halka kucak açarak, "Büyük Oba" diye anılan mahallede barındırdı. Milli Mücadele ile ilgili önemli kararlar bu konakta alındı. Abidin Paşa'da Fransız ve Ermeni birliklerini durduran, Ermeni kilisesinde oldubittiyle kurulan Ermeni hükümetinin tüm planlarını alt üst eden, işgalcilerin karşısındaki Şeyh Cemil'i ele geçirmek isteyen Fransız ve Ermeniler, Şeyh Cemil karşılığında 300 rehine alır. Bu rehineler Camusçu köyünden Akkapı'ya kadar rastgele toplanmıştır. Bu rehinelerin içerisinde Şeyh Cemil'in kardeşi Şeyh Ali, Şeyh Kamil, Şeyh İbrahim Çerçi ve diğer 297 rehine ayakları zincire vurulmuş şekilde dipçik, nar dalı, kırbaç darbeleriyle pamuk fabrikasına atılır. Fransızlar Şeyh Cemil'in teslim olmaması durumunda tüm rehineleri kurşuna dizeceklerini bildirir.
Bu esnada ağır işkence karşısında Şeyh Cemil'in kardeşleri Şeyh Kamil ve Şeyh İbrahim Çerçi ölür. Zincire vurulmuş diğer 298 Türk'ün öldürülmesi ihtimalinin mevcut olduğunu sezen vatansever, milletperver Şeyh Garipzade Kemal ve Şeyh Garipzade Fuad derhal temas sağlayarak Fransız ordusundaki Cezayirli subay ve askerlerin himayesini temin etmişler. Cezayirli Müslüman (Fransız ordusu içinde bulunan) subay ve askerlerin Akkapı'da 298 rehineyi himaye etme maksadıyla müdahale etmeleri üzerine katliam önlenmiştir.
Milli Mücadele bittikten sonra Şeyh Cemil, kardeşleri öldürülürken kullanılan nar dallarından dolayı Nardalı soyadını almıştır.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Adana ziyaretinde Şeyh Cemil Nardalı'yı evinde ziyaret ederek bu konakta kalmıştır. Şeyh Cemil Nardalı 10 Kasım 1955 yılında vefat etmiştir.
Yukarıda anlattığımız, Şii-Sünni kardeşliğine güzel bir örnektir. Bugün burada hakkını vermek gerekir ki, günümüzde de Şii-Sünni kardeşliğini en güzel şekilde gündem eden, 12 İmamı yazarak Ehl-i Beyt Külliyatını tamamlayan Prof. Dr. Haydar Baş Bey de bugün tüm coğrafya üzerinde oynanan oyunu bozan kişi olmuştur. Gerek Şii, gerek Sünni tüm Müslümanların Prof. Dr. Haydar Baş etrafında toplanması şarttır. Bugüne kadar peşinde gittiklerinin hangisi Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığının çeyreğini yapabilmiştir? Hangisi çözümü anlatabilmiştir? Aksi taktirde oynanan oyunun sonu hiç de güzel gözükmüyor.
BOP ile hedeflenen, ülkemizin parçalanması planı çerçevesinde özelde bölgemiz genelde İslam coğrafyası etnik ve veya mezhepsel çatışma ortamına doğru hızla çekiliyor. Geçenlerde basına da yansıdığı gibi Adana'mızın bazı bölgelerinde Şii-Alevi köylerinde IŞİD'in saldırılar düzenlemek istediğini takip ettik. Bu bağlamda Adana valiliğinin muhtarları uyardığı ortaya çıktı.
Batının yaymaya çalıştığı temel konu Şii-Alevilerin Müslüman olmadığı ve Sünnilere hasım olduğudur. Hâlbuki aşağıda anlatacağım örnek bunun ne kadar temelsiz ve yanlış olduğuna ispat eden örneklerden sadece bir tanesidir.
Kurtuluş Savaşı sırasında malum Adanamız Fransızlar tarafından işgal altında idi. Burada Fransızların Ermenileri silahlandırarak yaptıklarını anlatmaya kalkarsak sayfalar dolusu yazı çıkar.
İşte o sıkıntılı günlerde Adana müdafaasında Şii-Alevi bir delikanlı çıktı; Şeyh Cemil Nardalı. Şeyh Cemil 1875 yılında Akkapı Mahallesi'nde doğmuştu. Babası Molla Mesut özellikle Güney Adana'da etkili ve saygın bir kişiydi. Varlıklı bir aileden gelen Şeyh Cemil Nardalı 43 yaşında kendisini Kurtuluş Savaşı'nın içinde buldu. Konağını askeri karargâh olarak kullandırdı. Milli kuvvetlerle Adana'nın güney bölgesine işgalcileri sokmadı.
Şeyh Cemil Nardalı, 1920 yılında Fransız ve Ermeni işgali sırasında "Kaç-Kaç"a zorlanan 80.000 Adanalı halka kucak açarak, "Büyük Oba" diye anılan mahallede barındırdı. Milli Mücadele ile ilgili önemli kararlar bu konakta alındı. Abidin Paşa'da Fransız ve Ermeni birliklerini durduran, Ermeni kilisesinde oldubittiyle kurulan Ermeni hükümetinin tüm planlarını alt üst eden, işgalcilerin karşısındaki Şeyh Cemil'i ele geçirmek isteyen Fransız ve Ermeniler, Şeyh Cemil karşılığında 300 rehine alır. Bu rehineler Camusçu köyünden Akkapı'ya kadar rastgele toplanmıştır. Bu rehinelerin içerisinde Şeyh Cemil'in kardeşi Şeyh Ali, Şeyh Kamil, Şeyh İbrahim Çerçi ve diğer 297 rehine ayakları zincire vurulmuş şekilde dipçik, nar dalı, kırbaç darbeleriyle pamuk fabrikasına atılır. Fransızlar Şeyh Cemil'in teslim olmaması durumunda tüm rehineleri kurşuna dizeceklerini bildirir.
Bu esnada ağır işkence karşısında Şeyh Cemil'in kardeşleri Şeyh Kamil ve Şeyh İbrahim Çerçi ölür. Zincire vurulmuş diğer 298 Türk'ün öldürülmesi ihtimalinin mevcut olduğunu sezen vatansever, milletperver Şeyh Garipzade Kemal ve Şeyh Garipzade Fuad derhal temas sağlayarak Fransız ordusundaki Cezayirli subay ve askerlerin himayesini temin etmişler. Cezayirli Müslüman (Fransız ordusu içinde bulunan) subay ve askerlerin Akkapı'da 298 rehineyi himaye etme maksadıyla müdahale etmeleri üzerine katliam önlenmiştir.
Milli Mücadele bittikten sonra Şeyh Cemil, kardeşleri öldürülürken kullanılan nar dallarından dolayı Nardalı soyadını almıştır.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Adana ziyaretinde Şeyh Cemil Nardalı'yı evinde ziyaret ederek bu konakta kalmıştır. Şeyh Cemil Nardalı 10 Kasım 1955 yılında vefat etmiştir.
Yukarıda anlattığımız, Şii-Sünni kardeşliğine güzel bir örnektir. Bugün burada hakkını vermek gerekir ki, günümüzde de Şii-Sünni kardeşliğini en güzel şekilde gündem eden, 12 İmamı yazarak Ehl-i Beyt Külliyatını tamamlayan Prof. Dr. Haydar Baş Bey de bugün tüm coğrafya üzerinde oynanan oyunu bozan kişi olmuştur. Gerek Şii, gerek Sünni tüm Müslümanların Prof. Dr. Haydar Baş etrafında toplanması şarttır. Bugüne kadar peşinde gittiklerinin hangisi Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığının çeyreğini yapabilmiştir? Hangisi çözümü anlatabilmiştir? Aksi taktirde oynanan oyunun sonu hiç de güzel gözükmüyor.
Ahmet Haznedar / diğer yazıları
- Suriye Yemen olmasın / 17.01.2017
- Niçin hep Haydar Baş / 10.01.2017
- Şii-Sünni kardeşliğine güzel bir örnek / 02.01.2017
- Sizin amacınız ne? / 02.10.2016
- Ne idi, ne oldu, ne olacak? / 10.09.2016
- İncirlik, sivil havalimanı yapılsın / 27.08.2016
- Niçin hep Haydar Baş / 10.01.2017
- Şii-Sünni kardeşliğine güzel bir örnek / 02.01.2017
- Sizin amacınız ne? / 02.10.2016
- Ne idi, ne oldu, ne olacak? / 10.09.2016
- İncirlik, sivil havalimanı yapılsın / 27.08.2016