Açıklanan son verilere göre yabancıların Türkiye'deki finansal, yani spekülatif amaçlı yatırımları 37,7 milyar dolardır.
Yüzde 36'ya varan faiz getirisiyle, yabancı sermayenin niçin Türkiye'yi tercih ettiğini anlamak zor değildir. Yabancı sermaye hiçbir riske girmeden yılda 10 milyar doların üzerinde parayı ülkemizden bir nevi hortumlamaktadır.
Peki, bu para kimin cebinden çıkmaktadır. Tabii ki, vergi veren vatandaşın.
Birileri oturduğu yerden ülkemizin alınterini, emeğini, karını, üretimini dışarıya transfer etmektedir.
303,4 milyar TL'ye kadar bu tür para ile para kazanmayı tercih edenlerden hükümet herhangi bir vergi talep etmemektedir.
Diğer taraftan üretim yaparak, işçi çalıştırarak ülke ekonomisine çok yönlü katkı sağlayan reel sektörün sırtında çok ciddi vergi yükü bulunmaktadır.
Aldığı maaşla ihtiyaçlarını karşılayamayan işçi, memur, emekli vatandaşlarımız üzerindeki vergi yükü ise bir hayli fazladır ve bellerini bükmektedir.
Bütün bu ifade ettiklerimiz şu yorumu doğru kılmaktadır: "Şu anki ekonomik yapımız reel sektörü kısıtlayıcı, spekülatif amaçlı parayla para kazananların önünü açıcı niteliktedir ve bu mantıkla asla işsizlik, enflasyon, deflasyon, iç ve dış borç gibi ülkemizin temel ekonomik problemleri çözülemez".
Ülkemize yabancı sermayenin giriş sebeplerinden biri, demek ki faiz gelirinin yüksek olması ve hükümetin bu noktadaki teşvikleridir.
Siyasi iradenin bu para girişlerini göstererek "Bakın para buluyoruz, suyu iç, kaynağını sorma" tarzındaki yaklaşımları ekonomiyi bilmemelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu sevincin ve mutlu havanın kısa süreli olduğundan habersizler.
Büyük bir girdabın içine doğru ivmeli bir şekilde girdiğimizden yine oldukça habersizler.
Öncelikle bu yabancı para ülkeye girdiği gibi çıkabilir de. 1994 ve 2001 krizlerinde yaşadığımız gibi.
2001 yılında 5 milyar dolarlık bir yabancı paranın piyasadan çekilmesiyle doların ne noktalara geldiğini biliyoruz. 2,5 kat artmıştı. Ekonomi allak bullak olmuştu. Elimizdeki bütün değerler, emeğimiz, üretimimiz bir anda 2,5 kat değer yitirmişti. Birçok firma kepenk kapatmak zorunda kalmıştı.
Buna benzer yaşayacağımız bir hadisenin etkisi, o zaman 5 milyar doların yol açtığı bu sıkıntılardan kat kat fazla olacaktır, çünkü portföy yatırımında bulunan para bu sefer 37,7 milyar dolar, yani 7,5 kat daha fazla.
Ekonomi yetkilileri yapacakları açıklamada şunu diyebilirler "Peki ama, 2004 ve 2005 yılı başında devalüasyon olacak, yabancı para kaçacak diyordunuz da böyle olmadı".
Doğru. 2004'ün ve 2005'in başında birileri bu devalüasyonun olmasını istemediler ve sıcak para girişlerine devam ettiler.
Her yıl spekülatif amaçlı 7'şer milyar dolar sıcak parayı ülkemize sokarak ekonomimizi dengede tutmaya çalışanlar, sadece son üç ayda -Aralık, Ocak ve Şubat aylarında- tam 13 milyar dolar sokmuşlar. Neredeyse 2 yılın toplamı.
Neden? Çünkü ekonomimizde dengesizlik öyle boyutlara ulaştı ki, ekonomiyi iyi gösterme çabaları biraz daha artmak zorunda, ama nereye kadar?
Kriz için düğmeye basılmamasının, spekülatif piyasaların faiz getirisinin yüksek olması, Türkiye ihracatını bitirmek gibi birçok geçerli neden sayılabilir, ama asıl sebep siyasidir.
Türkiye'den çok önemli stratejik tavizler istenmektedir: Kıbrıs, Ege, Doğu Anadolu, Kerkük, Musul, Patrikhane, Pontus, misyonerlik çalışmaları, yapısal reformlar adı altında birlik ve beraberliği sağlayan unsurların yok edilmesi, sözde Ermeni soykırımı, Güneydoğu meselesi?
ABD'nin ise BOP kapsamındaki talepleri: İran'a saldırıda destek, Suriye meselesi, Kürdistan yapılanmasını görmezlikten gelme, BOP kapsamındaki ülkelere kürselleşmenin önemini anlatma görevinin Türkiye'nin üstlenmesi?
Ve daha birçokları.
Netice olarak sonuna kadar seni kullanıp, ardından da altındaki toprakları talep ediyorlar, tabii ki üzerinde sen olmayacaksın.
İşte, yabancıların ülkemizdeki sıcak parası, bu amaçlarının yerine getirilmesinde kafamızın üzerinde duran balyoz gibidir ve her fırsatta bu balyozun varlığı hatırlatılmaktadır.
Burada hatırlatılan hükümetimiz değildir. Hükümetimiz zaten 3 Kasım seçimlerinden önce birçok şeyi yerine getireceğini vaat etmişti. İktidara geldiğinden bu güne yaptıkları da bunu doğrulamaktadır.
Bu balyoz, milletimizi ve ülkemizin güvenlik güçlerini hedef almaktadır.
Peki, çözüm var mı? Ölüm dışında çözümsüz hiçbir şey yok. Yeter ki iste.
Projelerini ilgiyle takip ettiğim, ülke meselelerine milli yaklaşımlarıyla tanınan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in Milli Ekonomi Modeli'ni incelemenizi tavsiye ederim.
Projelerinde bizi yabancılara bağımlı kılan bütün unsurlardan kurtaracak, gerçek iktisadi bağımsızlığımızı tekrar kazandıracak orijinal çözümler bulunmaktadır.
Haydar Bey, çözümleri bütün ayrıntıları ile ortaya koymuştur.
Millet olarak en büyük hatamız hiçbir projesi olmayan insanların sadece yarım ekmek köfte dağıtmalarına aldanarak desteklememizdir. Yıllarca bu hataları yaptık ve netice olarak Türk milletinin hak etmediği seviyelere geldik.
Artık projelerinden dünyanın bütün ülkelerinde istifade edilen bu değerli ekonomistimiz ve siyaset adamımızın çözümlerini dikkate alalım.
Zaman hızla geçiyor ve her geçen an bir milli ve manevi değerimizi daha kaybediyoruz.
Zararın neresinden dönersek kardır.
Yüzde 36'ya varan faiz getirisiyle, yabancı sermayenin niçin Türkiye'yi tercih ettiğini anlamak zor değildir. Yabancı sermaye hiçbir riske girmeden yılda 10 milyar doların üzerinde parayı ülkemizden bir nevi hortumlamaktadır.
Peki, bu para kimin cebinden çıkmaktadır. Tabii ki, vergi veren vatandaşın.
Birileri oturduğu yerden ülkemizin alınterini, emeğini, karını, üretimini dışarıya transfer etmektedir.
303,4 milyar TL'ye kadar bu tür para ile para kazanmayı tercih edenlerden hükümet herhangi bir vergi talep etmemektedir.
Diğer taraftan üretim yaparak, işçi çalıştırarak ülke ekonomisine çok yönlü katkı sağlayan reel sektörün sırtında çok ciddi vergi yükü bulunmaktadır.
Aldığı maaşla ihtiyaçlarını karşılayamayan işçi, memur, emekli vatandaşlarımız üzerindeki vergi yükü ise bir hayli fazladır ve bellerini bükmektedir.
Bütün bu ifade ettiklerimiz şu yorumu doğru kılmaktadır: "Şu anki ekonomik yapımız reel sektörü kısıtlayıcı, spekülatif amaçlı parayla para kazananların önünü açıcı niteliktedir ve bu mantıkla asla işsizlik, enflasyon, deflasyon, iç ve dış borç gibi ülkemizin temel ekonomik problemleri çözülemez".
Ülkemize yabancı sermayenin giriş sebeplerinden biri, demek ki faiz gelirinin yüksek olması ve hükümetin bu noktadaki teşvikleridir.
Siyasi iradenin bu para girişlerini göstererek "Bakın para buluyoruz, suyu iç, kaynağını sorma" tarzındaki yaklaşımları ekonomiyi bilmemelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu sevincin ve mutlu havanın kısa süreli olduğundan habersizler.
Büyük bir girdabın içine doğru ivmeli bir şekilde girdiğimizden yine oldukça habersizler.
Öncelikle bu yabancı para ülkeye girdiği gibi çıkabilir de. 1994 ve 2001 krizlerinde yaşadığımız gibi.
2001 yılında 5 milyar dolarlık bir yabancı paranın piyasadan çekilmesiyle doların ne noktalara geldiğini biliyoruz. 2,5 kat artmıştı. Ekonomi allak bullak olmuştu. Elimizdeki bütün değerler, emeğimiz, üretimimiz bir anda 2,5 kat değer yitirmişti. Birçok firma kepenk kapatmak zorunda kalmıştı.
Buna benzer yaşayacağımız bir hadisenin etkisi, o zaman 5 milyar doların yol açtığı bu sıkıntılardan kat kat fazla olacaktır, çünkü portföy yatırımında bulunan para bu sefer 37,7 milyar dolar, yani 7,5 kat daha fazla.
Ekonomi yetkilileri yapacakları açıklamada şunu diyebilirler "Peki ama, 2004 ve 2005 yılı başında devalüasyon olacak, yabancı para kaçacak diyordunuz da böyle olmadı".
Doğru. 2004'ün ve 2005'in başında birileri bu devalüasyonun olmasını istemediler ve sıcak para girişlerine devam ettiler.
Her yıl spekülatif amaçlı 7'şer milyar dolar sıcak parayı ülkemize sokarak ekonomimizi dengede tutmaya çalışanlar, sadece son üç ayda -Aralık, Ocak ve Şubat aylarında- tam 13 milyar dolar sokmuşlar. Neredeyse 2 yılın toplamı.
Neden? Çünkü ekonomimizde dengesizlik öyle boyutlara ulaştı ki, ekonomiyi iyi gösterme çabaları biraz daha artmak zorunda, ama nereye kadar?
Kriz için düğmeye basılmamasının, spekülatif piyasaların faiz getirisinin yüksek olması, Türkiye ihracatını bitirmek gibi birçok geçerli neden sayılabilir, ama asıl sebep siyasidir.
Türkiye'den çok önemli stratejik tavizler istenmektedir: Kıbrıs, Ege, Doğu Anadolu, Kerkük, Musul, Patrikhane, Pontus, misyonerlik çalışmaları, yapısal reformlar adı altında birlik ve beraberliği sağlayan unsurların yok edilmesi, sözde Ermeni soykırımı, Güneydoğu meselesi?
ABD'nin ise BOP kapsamındaki talepleri: İran'a saldırıda destek, Suriye meselesi, Kürdistan yapılanmasını görmezlikten gelme, BOP kapsamındaki ülkelere kürselleşmenin önemini anlatma görevinin Türkiye'nin üstlenmesi?
Ve daha birçokları.
Netice olarak sonuna kadar seni kullanıp, ardından da altındaki toprakları talep ediyorlar, tabii ki üzerinde sen olmayacaksın.
İşte, yabancıların ülkemizdeki sıcak parası, bu amaçlarının yerine getirilmesinde kafamızın üzerinde duran balyoz gibidir ve her fırsatta bu balyozun varlığı hatırlatılmaktadır.
Burada hatırlatılan hükümetimiz değildir. Hükümetimiz zaten 3 Kasım seçimlerinden önce birçok şeyi yerine getireceğini vaat etmişti. İktidara geldiğinden bu güne yaptıkları da bunu doğrulamaktadır.
Bu balyoz, milletimizi ve ülkemizin güvenlik güçlerini hedef almaktadır.
Peki, çözüm var mı? Ölüm dışında çözümsüz hiçbir şey yok. Yeter ki iste.
Projelerini ilgiyle takip ettiğim, ülke meselelerine milli yaklaşımlarıyla tanınan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in Milli Ekonomi Modeli'ni incelemenizi tavsiye ederim.
Projelerinde bizi yabancılara bağımlı kılan bütün unsurlardan kurtaracak, gerçek iktisadi bağımsızlığımızı tekrar kazandıracak orijinal çözümler bulunmaktadır.
Haydar Bey, çözümleri bütün ayrıntıları ile ortaya koymuştur.
Millet olarak en büyük hatamız hiçbir projesi olmayan insanların sadece yarım ekmek köfte dağıtmalarına aldanarak desteklememizdir. Yıllarca bu hataları yaptık ve netice olarak Türk milletinin hak etmediği seviyelere geldik.
Artık projelerinden dünyanın bütün ülkelerinde istifade edilen bu değerli ekonomistimiz ve siyaset adamımızın çözümlerini dikkate alalım.
Zaman hızla geçiyor ve her geçen an bir milli ve manevi değerimizi daha kaybediyoruz.
Zararın neresinden dönersek kardır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Salih Müslim: YPG silah bırakmayacak / 13.03.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025
- Duma’da tarihi MEM toplantısından 12 yıl geçti / 28.02.2025
- Gelir adaleti, enflasyon sebebi olamaz / 26.02.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025
- Duma’da tarihi MEM toplantısından 12 yıl geçti / 28.02.2025
- Gelir adaleti, enflasyon sebebi olamaz / 26.02.2025