O güzel insanı unutmak ne mümkün.
Rahmetli Ali Gedik Hocamız tam bundan 1 yıl evvel Hakk’a yürümüştü. Hafta sonu oğlu Haydar Gedik Bey’in nişan merasimleri ölümünün sene-i devriyelerine denk geldi.
Ben şahsen Ali Gedik hocamı hiç ama hiç unutmadım.
Neredeyse tüm dost meclislerinde andık onu.
Bir misal mi vermek gerekecek; hep o geldi aklımıza. Herkesin örnek alması gereken bir İstanbul beyefendisi idi o...
Bir kâmil insan...
Bir Allah dostu...
O’nu unutmak ve yad etmemek, O’na fatihalar okumamak ne mümkün...
Ölümün inanamayacağımız kadar güzel olduğunu bir kere daha yaşamış ve anlamıştık merhum Ali Gedik Hocamızın Hakka vuslatıyla…
1 yıl evvel ki cenaze merasiminde herkesin yüzünde bir hoşluk, bir güzellik vardı. Onu kaybetmenin hüznünün yanı sıra tatlı bir muhabbet kaplamıştı her yanı ve her gönlü.
Bu ölüm nasıl bir ölümse ayrılıktan çok vuslatı, uzaklıktan çok yakınlığı anlatıyordu. Onun ölümünün güzelliği elbette tüm güzellikleri kendisinde cem etmesinden başka bir şey değildi…
Cenaze namazını kıldıktan sonra beraber olduğumuz tüm dostlar şen şakrak, güleç bir tavırla Onunla yaşadıklarını anlatıyor ve sanki bizimle beraber olduğunu, aramızdan ayrılmadığını söylüyorlardı.
Hülasa sevgili okurlar bir tatlı huzur yaşamıştık Ali Hoca’mızı toprağa verirken...
Doğumu, yaşamı, ölümü tam bir bereket ve rahmet olmuştu ve toprağın altında bir rahatlığın ve huzurun olduğunu hep beraber yaşıyorduk…
Masmavi gök kadar berrak, sonsuz derin, ince ve nazik beyefendi bir tavırla bir insanlık medeniyeti idi Ali Hoca’mız… Bebesinden en yaşlısına herkese ama herkese bir baba tavırla, bir halifetullah namzedi ile davranır ve hitap ederdi.
Ege bölgesinde kendisi ile birçok seyahatlerimiz oldu ve kendilerini birçok kez misafir etmekle şereflendik. Geceleri uyumazdı ve bizleri sabah namazına kaldırırken; “Adem Bey namaz” nidalarının tatlılığı, güzelliği, sevecenliği her an dimağımdadır. Yüzüne bakmaktan ve sohbetini dinlemekten huzur bulurdunuz. Bulunduğu ortama şen şakraklık, muhabbet neşe ve espri katardı. Bir haya ve edep timsali idi. “Haya imandandır” mücerredinin müşahhas bir örneği gibiydi. Giyiminde, kuşamında, hareketinde, tavrında tam bir beyefendilik ve estetik vardı. İnsanlara değer verir ve sonuna kadar dinlerdi. Dinledikten sonra anlatanın bile aklına gelmeyen bir şekilde konuşmasına bir mana ve hikmet yükleyerek kişiyi mest ederdi. Feragat ehli idi. “Çocukla çocuk” büyükle büyük olmasını, “aç ile aç, tok ile tok kalkmasını, aç olup da tok gözükmesini bilen” bir insandı. Yanlış gördüğü bir tavrı kişiyi incitmeden onun hoşuna gidecek bir şekilde çözerdi. Hal, hareket ve tavırları İnsan-ı Kamilce idi. Zaten O bir İnsan-ı Kamil idi. Velayet çeşmesinden kana kana içmiş bir Allah dostu, bir Allah adamı idi…
Yanında bulunduğunuzda gönlünün bir penceresinin hep ötelere açık olduğunu hissederdiniz. Nümayiş ve alâyişe kaçmadan sade, zarif ve duygulu bir hayat sürdü. Şiire, sanat müziğine ve halk türkülerine özel bir hayranlığı vardı. “Güller arasında seni bensiz gören olmuş” ve “Hüma Kuşu” vazgeçilmezlerindendi…
Öğretmenlikten geldiği için gençlere çok değer verir, ilgilenir ve sürekli sohbet ederdi. Dertlerine hal çareleri arardı. Sıkıntısı olanın sıkıntısını anlar ve çözüm yoluna başvururdu. Gençlerin kendisine gelmesini beklemek yerine bizzat onların ayağına giderdi.
Hülasa sevgili dostlar Ali Baba’yı anlatmaya dil kâfi değil. O yaşayan köklü medeniyetimizin temel direklerinden, maneviyat erenlerinden ulu bir dost idi.
Bizleri unutma Hocam...
Rahmetli Ali Gedik Hocamız tam bundan 1 yıl evvel Hakk’a yürümüştü. Hafta sonu oğlu Haydar Gedik Bey’in nişan merasimleri ölümünün sene-i devriyelerine denk geldi.
Ben şahsen Ali Gedik hocamı hiç ama hiç unutmadım.
Neredeyse tüm dost meclislerinde andık onu.
Bir misal mi vermek gerekecek; hep o geldi aklımıza. Herkesin örnek alması gereken bir İstanbul beyefendisi idi o...
Bir kâmil insan...
Bir Allah dostu...
O’nu unutmak ve yad etmemek, O’na fatihalar okumamak ne mümkün...
Ölümün inanamayacağımız kadar güzel olduğunu bir kere daha yaşamış ve anlamıştık merhum Ali Gedik Hocamızın Hakka vuslatıyla…
1 yıl evvel ki cenaze merasiminde herkesin yüzünde bir hoşluk, bir güzellik vardı. Onu kaybetmenin hüznünün yanı sıra tatlı bir muhabbet kaplamıştı her yanı ve her gönlü.
Bu ölüm nasıl bir ölümse ayrılıktan çok vuslatı, uzaklıktan çok yakınlığı anlatıyordu. Onun ölümünün güzelliği elbette tüm güzellikleri kendisinde cem etmesinden başka bir şey değildi…
Cenaze namazını kıldıktan sonra beraber olduğumuz tüm dostlar şen şakrak, güleç bir tavırla Onunla yaşadıklarını anlatıyor ve sanki bizimle beraber olduğunu, aramızdan ayrılmadığını söylüyorlardı.
Hülasa sevgili okurlar bir tatlı huzur yaşamıştık Ali Hoca’mızı toprağa verirken...
Doğumu, yaşamı, ölümü tam bir bereket ve rahmet olmuştu ve toprağın altında bir rahatlığın ve huzurun olduğunu hep beraber yaşıyorduk…
Masmavi gök kadar berrak, sonsuz derin, ince ve nazik beyefendi bir tavırla bir insanlık medeniyeti idi Ali Hoca’mız… Bebesinden en yaşlısına herkese ama herkese bir baba tavırla, bir halifetullah namzedi ile davranır ve hitap ederdi.
Ege bölgesinde kendisi ile birçok seyahatlerimiz oldu ve kendilerini birçok kez misafir etmekle şereflendik. Geceleri uyumazdı ve bizleri sabah namazına kaldırırken; “Adem Bey namaz” nidalarının tatlılığı, güzelliği, sevecenliği her an dimağımdadır. Yüzüne bakmaktan ve sohbetini dinlemekten huzur bulurdunuz. Bulunduğu ortama şen şakraklık, muhabbet neşe ve espri katardı. Bir haya ve edep timsali idi. “Haya imandandır” mücerredinin müşahhas bir örneği gibiydi. Giyiminde, kuşamında, hareketinde, tavrında tam bir beyefendilik ve estetik vardı. İnsanlara değer verir ve sonuna kadar dinlerdi. Dinledikten sonra anlatanın bile aklına gelmeyen bir şekilde konuşmasına bir mana ve hikmet yükleyerek kişiyi mest ederdi. Feragat ehli idi. “Çocukla çocuk” büyükle büyük olmasını, “aç ile aç, tok ile tok kalkmasını, aç olup da tok gözükmesini bilen” bir insandı. Yanlış gördüğü bir tavrı kişiyi incitmeden onun hoşuna gidecek bir şekilde çözerdi. Hal, hareket ve tavırları İnsan-ı Kamilce idi. Zaten O bir İnsan-ı Kamil idi. Velayet çeşmesinden kana kana içmiş bir Allah dostu, bir Allah adamı idi…
Yanında bulunduğunuzda gönlünün bir penceresinin hep ötelere açık olduğunu hissederdiniz. Nümayiş ve alâyişe kaçmadan sade, zarif ve duygulu bir hayat sürdü. Şiire, sanat müziğine ve halk türkülerine özel bir hayranlığı vardı. “Güller arasında seni bensiz gören olmuş” ve “Hüma Kuşu” vazgeçilmezlerindendi…
Öğretmenlikten geldiği için gençlere çok değer verir, ilgilenir ve sürekli sohbet ederdi. Dertlerine hal çareleri arardı. Sıkıntısı olanın sıkıntısını anlar ve çözüm yoluna başvururdu. Gençlerin kendisine gelmesini beklemek yerine bizzat onların ayağına giderdi.
Hülasa sevgili dostlar Ali Baba’yı anlatmaya dil kâfi değil. O yaşayan köklü medeniyetimizin temel direklerinden, maneviyat erenlerinden ulu bir dost idi.
Bizleri unutma Hocam...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025
- Allah’ın selam yolladığı Hz. Hatice / 26.02.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025
- Allah’ın selam yolladığı Hz. Hatice / 26.02.2025