Hasan amca gençliğinden beri durağan bir hayat yaşadı. Hep kenarda durmayı seçti. Atak ve öncü olmak hem riskli hem yorucuydu. Ne kadar az insan o kadar çok huzur tezine inandı.
Az gezdi, az yedi, az para harcadı; ev aldı, araba aldı. İşinden çıkıp evinde yattı. Çocukların dertleri için dahi, hanımına ortak olmadı. Okumadı yattı, konuşmadı yattı, gezmedi yattı, sılayı rahim yapmadı yattı, tefekkür etmeye dahi üşendi, yan gelip yattı. Okumadı, paylaşmadı, tartışmadı. "Ne düğün gördü oynadı, ne ölü gördü ağladı…" O hep işten gelip, yattı.
Her akşam dinlediği haberler ile televizyona yakın oldu, çünkü televizyon izlemek yatarak yapılıyordu. Ses etmeyin haber izliyorum diye çocuklarına kızdı, uzanıp yattı. O kirli, korkutucu, haysiyetsiz ve yalan haberlerin huzursuz ettiği mahsun gönlüne de bir deva bulamadı yattı.
Korkaktı, öz güveni zayıftı, işinden korktu, ideolojiden korktu, felaketten korktu, kaybetmekten korktu, gasp edilmekten korktu, dolandırılmaktan korktu… Her şeyden ve herkesten korktu, çekindi ve tembeldi… Hep yorgundu güya ve hep yattı. Merak ve hayret makamlarına beynini ve gönlünü kapatmıştı. Başını kaldırıp gökyüzündeki yıldızlara hayret etmedi, Yaradan'ı merak etmedi.
Tepesinde uçuşan bir sineğin kanadına da hayret etmedi. Hiç bir konuya nasıl oluyor demedi. Neden, nasıl onun için olmayan kelimelerdi. Bir siyasi parti tuttu, bir de futbol takımı… Maç izledi, seçim günleri geç yattı, ama hep yattı… Kendi halinde bir adamdı, tebdil-i mekân neydi bilemedi.
Nitekim hayatında hiç bir şeyi tebdil edemeden ve yaşamanın gerçek lezzetlerini tadamadan uzun süre(!) dünyada kaldı, kısacık ömrü(!) bittiğinde musallaya yattı…
Hadis-i şerif der ki: "Bir günü bir gününe eşit olan ziyandadır."
İşte Hasan amcanın yaşadığı 80 senenin her günü bir diğeri ile neredeyse aynıydı. 180 sene de yaşasa aynı olacaktı. Dünyada bulunduğu süre ne kadar uzun olursa olsun ömrü kısacıktı!.. Çünkü birbiri ile aynı günler dizisiydi. Üst üste koyabilsek hayalen; tek bir gün gözükürdü.
Ömrün ölçüsü süre değildir. İnsanları ve çevreyi ve evreni gözlemleyerek, eserler bırakarak, görüp geçirerek, bildiğini aktararak, ilim peşinde koşarak ömür uzatılır.
Dünyada bulunma süresi önemli değil, bu sürenin muhteviyatıdır esas olan. İrfan ile kalbini ve beynini dost edip sırlara ulaşarak, yanlışlar görüp düzeltmeye, arızalar bulup tamir etmeye çalışarak, seyahat ederek, konaklayarak, her halükarda düşünerek, araştırıp, gezip görüp, okuyup tartışıp, paylaşarak bu muhteviyatı yükseltir ve ömrümüzü reel olarak işte o zaman uzatabiliriz ve hep şu soruyu sormalıyız kendimize;
"Dünyayı güzelleştirmek için neler yaptım acaba?"
- AV. AHMET HAYDAR İLİK: Türk gençliğine verilen büyük vazife / 26.11.2024
- HAYDAR NECMEDDİN KAZANCI / Çözümsüz vaatler / 24.11.2024
- ÖMER SAY/ Vah ki yurdum evladına vah, vah ki Türk'ün devletine vah... / 23.11.2024
- MELEK KERESTECİ: Kerbela’dan çıkarılacak dersler / 24.07.2024
- MERVE ZIVALI: Yüreklerimize dokunan kahramanlar / 17.05.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -2- ‘Türklere yapılan soykrımı’ anlatan haritanın hikâyesidir / 24.04.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -1- ‘Zeytun’a Ağıt’ olayının gözyaşı hikâyesidir / 23.04.2024
- HİLMİ SALBAŞ: Neden Bağımsız Türkiye Partisi / 25.03.2024
- DİYETİSYEN FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda tatlı krizlerine son / 20.03.2024