Şehitlik dinimizde en yüce makamların ikinci sırasında bulunuyor. “Allah’ın Askeri” unvanına sahip Türk Milleti de, şehitlik makamını her dönem ve devirde önemsemiş, canından aziz bilmiş, milli ve manevi değerler için canını göz kırpmadan vermiştir.
Milli ve manevi değerlerin başında vatan geliyor, can geliyor, namus geliyor. Bunları üstün, önemli kılan nedir? Allah’ın varlığı ve tekliği, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğunu kabul etmektir.
Allah’a, Allah’ın kitabına, Peygamberimize ve Peygamberimizin Ehl-i Beyt’ine ve onların yolunda olan hakiki Allah dostlarına karşı yapılacak herhangi bir saldırı, hakaret, tecavüz girişimine karşı yerinde, zamanında ve şartlarına uygun müdahale etmektir şehitlik veya gazilik.
Yüzyıllarca haçlılara karşı İslam’a ve Müslümanlara kalkan olmuş bu millet maalesef şimdilerde Müslüman kanı akıtılmasına bırak kayıtsız kalmayı, haçlının yanında taraf olmuştur.
Ya, milletin ne suçu var? Millet mi Irak’ın işgaline, milyonu aşkın Müslümanın katline sebep oldu? Evet, oldu.
Millet mi, Libya’da, Afganistan’da, Pakistan’da, Bosna’da yine yüz binlerce Müslümanın katline, namusunun kirlenmesine, çocukların anasız, babasız kalmasına sebep oldu? Evet.
Neden mi hepsine “evet”?
Çünkü bu millet, bu katliamları, dünya sahnesindeki bu vahşeti yapanlara, dost edinenlere “evet” dedi, iktidar yaptı.
Bu millet, topraklarını haçlı güçlerine açan, haçlı askerlerini barındıran ve ülkesinden Müslüman avına çıkan bu haçlı askerlerine ev sahipliği yapan iktidara, 3 dönemdir “evet” dedi.
Bu millet, gururlanarak BOP eş başkanı olduğunu ifade eden zihniyete “evet” dedi.
Yine bu millet, BOP eş başkanının, haçlı seferlerini bir kültür seferberliği olarak adlandırmasını hazmetti, yuttu ve “evet” dedi.
Bu millet, Vatikan projesi olan, bütün insanları Hıristiyan yapmak, olan projenin Türkiye ayağındaki yapılanmaya sahip çıkan, onlara kol kanat geren, her türlü devlet olanağını açan siyasi iktidara “evet” dedi.
İşte bu kadar “evet” ten sonra maalesef milletimiz “hayır” dan uzak kaldı. Çağ kapatıp, çağ açan bu millet üç, beş çapulcunun hakkından gelemediği gibi neredeyse ülkeye de ortak etti.
Son iki ayda verdiğimiz şehit sayısı 23. AKP iktidarlarında ise bin 100’e dayandı. Ya hu biz, dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip bir devlet değil miydik? Yine dünyanın en büyük 7. Ordusu bize ait değil miydi? Bu millet, vatan için ölüme de seve seve giderdi. Neden o halde bu terör bitmiyor?
İşte bu sorunun cevabı kısaca “evet” te saklı.
Seçim öncesi ülkücü bir gencin, idamdan önce yazdığı mektubu sahiplenmişti Erdoğan. Okudu, ağladı, ağlattı. Seçimi yine kazandı.
Bir taraftan açılım devam ederken diğer taraftan Şehit haberleri de artarak devam etti. İktidarın gözyaşları da devamlı akıyordu.
Açılıma, teröristin “sayınlığına”, Apo ile görüşmelere milletimiz, şehit aileleri, gaziler isyan etti. Birçok gazi madalyalarını geri verdi. Protez bacaklarını, kollarını hükümetin önüne attı.
Hükümet ne yaptı? Sonuna kadar açılım, dedi. Yetmedi, daha evladını toprağa vermemiş bir babanın isyanına bile tahammül edemedi Başbakan. Ve dava etti. Şehit babasına 11 ay hapis.
Sonra Kayseri’deki gün ortası yaşanan canlı bomba olayı ve şehit ağabeyinin ve akrabalarının sözleri herkesin aynaya bakmasını gerektirecek sözlerdi. “PKK’lıları davul zurnayla karşıladınız. 3 tane köpeği susturamadınız.” (Abisi)
Daha önce Silopi’de şehit olan polis memuru Muharrem Ünlü’nün babası Abdullah Ünlü ise; “Niye bir Bakan oğlu ölmüyor? Niye bir milletvekili oğlu ölmüyor? Bu garibanların alayı mı ölecek?..” diye haykırıyordu.
Ve yine bir Salı günüydü (geçtiğimiz ay). Grup toplantısı ve Başbakan kürsüye yine bir şehit mektubuyla ve gözyaşlarını da yanına alarak çıkmıştı.
Evet, 8 Ocak 1994 tarihinde PKK ile girilen çatışmada şehit olan Deniz Piyade Astsubay Çavuş Serhat Gencer’in mektubuydu bu mektup. Erdoğan mektubu okurken ağlamaklıydı. Arınç ise çoktan gözyaşlarına boğulmuştu. Ama bu şehidin babasının söyleyecekleri vardı.
“Rahmetli oğlum, 8 Ocak 1994 tarihinde Miraç Kandili gecesi Şırnak, Maden Karakolu’nda, PKK ile girilen çatışmada şehit düştü. Bugün Sayın Başbakan’ın grup toplantısında okumuş olduğu bu mektubu, şehit olmadan bir gece önce yazarak Astsubay arkadaşına vermiş…
Bu mektup bize şehit düştükten 6 ay sonra elimize geçti. Daha önce bize acılı günlerinde vermemişlerdi… Miraç Kandili gecesi şehit düşen rahmetli evladım gerçekten inançlı bir insandı. Bu vatan için gözünü kırpmadan canını verebilecek binlerce şehitlerden bir tanesi idi…
(Başbakanın) Bugünkü yapmış olduğu grup toplantısında, konuşmalarında samimi olmadığı düşüncesindeyim. Hem Apo ile oturup görüşüp, 56 sefer pazarlık yapacaksınız, hem PKK’lılarla oturup pazarlık yapacaksınız, arkasından da BDP’yi müzakereye çağıracaksınız. BDP bugün PKK’nın yasal uzantısıdır. PKK ile pazarlığı direkt yapmaktadır. Sayın Başbakan BDP ile görüşmekle hayal içerisinde yüzmektedir. Uludere olayını masumlaştırabilmek, Uludere’den sıyrılabilmesi için bugünkü konuşmayı yapmıştır. Zaman zaman da şehit ailelerine, şehitlerimize sığınmaktadır. Özellikle son bir seneden beri şehitliğe sığınmaktadır Sayın Başbakan.”
Milli ve manevi değerlerin başında vatan geliyor, can geliyor, namus geliyor. Bunları üstün, önemli kılan nedir? Allah’ın varlığı ve tekliği, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğunu kabul etmektir.
Allah’a, Allah’ın kitabına, Peygamberimize ve Peygamberimizin Ehl-i Beyt’ine ve onların yolunda olan hakiki Allah dostlarına karşı yapılacak herhangi bir saldırı, hakaret, tecavüz girişimine karşı yerinde, zamanında ve şartlarına uygun müdahale etmektir şehitlik veya gazilik.
Yüzyıllarca haçlılara karşı İslam’a ve Müslümanlara kalkan olmuş bu millet maalesef şimdilerde Müslüman kanı akıtılmasına bırak kayıtsız kalmayı, haçlının yanında taraf olmuştur.
Ya, milletin ne suçu var? Millet mi Irak’ın işgaline, milyonu aşkın Müslümanın katline sebep oldu? Evet, oldu.
Millet mi, Libya’da, Afganistan’da, Pakistan’da, Bosna’da yine yüz binlerce Müslümanın katline, namusunun kirlenmesine, çocukların anasız, babasız kalmasına sebep oldu? Evet.
Neden mi hepsine “evet”?
Çünkü bu millet, bu katliamları, dünya sahnesindeki bu vahşeti yapanlara, dost edinenlere “evet” dedi, iktidar yaptı.
Bu millet, topraklarını haçlı güçlerine açan, haçlı askerlerini barındıran ve ülkesinden Müslüman avına çıkan bu haçlı askerlerine ev sahipliği yapan iktidara, 3 dönemdir “evet” dedi.
Bu millet, gururlanarak BOP eş başkanı olduğunu ifade eden zihniyete “evet” dedi.
Yine bu millet, BOP eş başkanının, haçlı seferlerini bir kültür seferberliği olarak adlandırmasını hazmetti, yuttu ve “evet” dedi.
Bu millet, Vatikan projesi olan, bütün insanları Hıristiyan yapmak, olan projenin Türkiye ayağındaki yapılanmaya sahip çıkan, onlara kol kanat geren, her türlü devlet olanağını açan siyasi iktidara “evet” dedi.
İşte bu kadar “evet” ten sonra maalesef milletimiz “hayır” dan uzak kaldı. Çağ kapatıp, çağ açan bu millet üç, beş çapulcunun hakkından gelemediği gibi neredeyse ülkeye de ortak etti.
Son iki ayda verdiğimiz şehit sayısı 23. AKP iktidarlarında ise bin 100’e dayandı. Ya hu biz, dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip bir devlet değil miydik? Yine dünyanın en büyük 7. Ordusu bize ait değil miydi? Bu millet, vatan için ölüme de seve seve giderdi. Neden o halde bu terör bitmiyor?
İşte bu sorunun cevabı kısaca “evet” te saklı.
Seçim öncesi ülkücü bir gencin, idamdan önce yazdığı mektubu sahiplenmişti Erdoğan. Okudu, ağladı, ağlattı. Seçimi yine kazandı.
Bir taraftan açılım devam ederken diğer taraftan Şehit haberleri de artarak devam etti. İktidarın gözyaşları da devamlı akıyordu.
Açılıma, teröristin “sayınlığına”, Apo ile görüşmelere milletimiz, şehit aileleri, gaziler isyan etti. Birçok gazi madalyalarını geri verdi. Protez bacaklarını, kollarını hükümetin önüne attı.
Hükümet ne yaptı? Sonuna kadar açılım, dedi. Yetmedi, daha evladını toprağa vermemiş bir babanın isyanına bile tahammül edemedi Başbakan. Ve dava etti. Şehit babasına 11 ay hapis.
Sonra Kayseri’deki gün ortası yaşanan canlı bomba olayı ve şehit ağabeyinin ve akrabalarının sözleri herkesin aynaya bakmasını gerektirecek sözlerdi. “PKK’lıları davul zurnayla karşıladınız. 3 tane köpeği susturamadınız.” (Abisi)
Daha önce Silopi’de şehit olan polis memuru Muharrem Ünlü’nün babası Abdullah Ünlü ise; “Niye bir Bakan oğlu ölmüyor? Niye bir milletvekili oğlu ölmüyor? Bu garibanların alayı mı ölecek?..” diye haykırıyordu.
Ve yine bir Salı günüydü (geçtiğimiz ay). Grup toplantısı ve Başbakan kürsüye yine bir şehit mektubuyla ve gözyaşlarını da yanına alarak çıkmıştı.
Evet, 8 Ocak 1994 tarihinde PKK ile girilen çatışmada şehit olan Deniz Piyade Astsubay Çavuş Serhat Gencer’in mektubuydu bu mektup. Erdoğan mektubu okurken ağlamaklıydı. Arınç ise çoktan gözyaşlarına boğulmuştu. Ama bu şehidin babasının söyleyecekleri vardı.
“Rahmetli oğlum, 8 Ocak 1994 tarihinde Miraç Kandili gecesi Şırnak, Maden Karakolu’nda, PKK ile girilen çatışmada şehit düştü. Bugün Sayın Başbakan’ın grup toplantısında okumuş olduğu bu mektubu, şehit olmadan bir gece önce yazarak Astsubay arkadaşına vermiş…
Bu mektup bize şehit düştükten 6 ay sonra elimize geçti. Daha önce bize acılı günlerinde vermemişlerdi… Miraç Kandili gecesi şehit düşen rahmetli evladım gerçekten inançlı bir insandı. Bu vatan için gözünü kırpmadan canını verebilecek binlerce şehitlerden bir tanesi idi…
(Başbakanın) Bugünkü yapmış olduğu grup toplantısında, konuşmalarında samimi olmadığı düşüncesindeyim. Hem Apo ile oturup görüşüp, 56 sefer pazarlık yapacaksınız, hem PKK’lılarla oturup pazarlık yapacaksınız, arkasından da BDP’yi müzakereye çağıracaksınız. BDP bugün PKK’nın yasal uzantısıdır. PKK ile pazarlığı direkt yapmaktadır. Sayın Başbakan BDP ile görüşmekle hayal içerisinde yüzmektedir. Uludere olayını masumlaştırabilmek, Uludere’den sıyrılabilmesi için bugünkü konuşmayı yapmıştır. Zaman zaman da şehit ailelerine, şehitlerimize sığınmaktadır. Özellikle son bir seneden beri şehitliğe sığınmaktadır Sayın Başbakan.”
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025