31 Mart yerel seçimlerine günler kala, seçimlik bir takım popülist adımlar dahi artık eskisi gibi yapılan yanlış icraatların üstünü örtemiyor, mızrak çuvala sığmıyor.
Daha önceki seçimlerde bir çuval kömüre, bir poşet erzağa tav olan vatandaş, sebze meyvede yaşadıklarını görünce, yerel seçimler sonrasını endişeyle bakmaya başladı.
İnşallah bu seçimlerde, yaşadıklarının seçtikleriyle alakası olduğunu fark eder de, proje ve çözüm sahibi olanlara fırsat verir diye umut ediyoruz.
DW Türkçe, İstanbullu seçmenlere mikrofon uzattı ve partilerden beklentilerini sordu. Vatandaşlardan birinin şu söyledikleri dikkat çekici:
"Bu zamana kadar verdiğim bütün oylar Tayyip Erdoğan'a idi. Bu yıl ona vermeyi düşünmüyoruz. Çünkü Türkiye'nin gidişatı pek de iyi değil. İnsanlar aç şu anda, perişan vaziyetteler. Sadece ben değil, genel baktığımızda da çoğu arkadaşlarımızla da aynı fikre vardık. Bu sefer biraz değiştireceğiz. Ya değişiklik olsun ya da kendini bir silkelesin, insanlara şöyle bir baksın."
Bu sözlerden anlayışılıyor ki, insanlar sandığın ne anlama geldiğini öğrenmeye başlamış.
Umut verici bir gelişme…
Durumun az çok farkında olan iktidar, şimdilik her türlü baskı unsurunu kullanmaya devam ediyor.
İnşaat sektöründe artan maliyetler ve azalan talep sebebiyle yaşanan kriz, sektörle alakalı bütün şirketleri perişan etti. İşte bu sektörde faaliyet gösteren, çimento üreten bir şirket, doğal olarak dayanamayarak işçi çıkartmaya başladı.
O ilin AKP milletvekili bu şirketle alakalı şunları söylüyor:
"Hesabını soracağım. Bir bir soracağım. Seçime 15 gün kala, kış ortasında eleman nasıl çıkarılır. Bunu gidip onlarla mücadele ederek değil, başka vasıtalar kullanarak onların niye bunu yaptığını biz soracağız. Eğer seçimde oylarımızla ilgili bir sorun çıkarsa göreceksiniz, bunlar gibi çok adam belirecek. Ben özel gidip görüşeceğim."
Suçlu, bu çimento fabrikasının işçi çıkarmasına neden olan yanlış politikaları uygulayanlar değil, yaşadığı kriz sebebiyle işçi çıkartmak zorunda kalanmış.
Asıl sorun ise, 31 Mart seçimlerinden önce bu işçi çıkarma suçunu işlemesi!
Bu örnekleri ifade ettikten sonra dilerseniz, biraz da ekonominin genel gidişatına bakalım.
Merkez Bankası, "yüksek faize devam" kararı aldı; 13 Eylül 2018'deki toplantıda yüzde 24'e yükselttiği politika faizini 'enflasyon riski' nedeniyle indirmedi. Sonuç, Dolar 5,50 TL'ye dayandı. Enflasyon riski olduğu için enflasyonun asıl nedeni olan faiz indirilmiyor, bunun neticesinde enflasyon nedeni olan Dolar fırlıyor. Evlere şenlik!
Ne ekonomi politikası ama… Demiyorlar ki, dışarıdan sıcak paraya ihtiyacımız var, borç verenler faizlerin bu seviyelerde olmasını istiyor.
Vatandaşın alım gücünün düştüğünü gösteren en önemli göstergelerden birisi de perakende sektöründe yaşananlardır.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından hazırlanan rapora göre, perakende sektörünün yüzde 47'si gelecek 3 ayda satışlarda düşüş beklerken, şubat ayında satışlar yüzde 32 oranında azaldı. Perakende güven endeksinde yiyecek ve içecek alanında tam bir çakılma yaşandı. Bu alandaki düşüş yüzde 32,5'i bulurken, tüm sektörlerde düşen tüketici güveni ile satışlarda yüzde 10 ve üzerinde kayıp yaşandı.
Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türk perakende ve tüketici ürünleri sektörünü zorlu bir yılın beklediği uyarısını yaptı; Yaşar Holding ve Migros'un en kırılgan şirketler olduğunu belirtti.
Fitch, artan finansman maliyetlerinin, finansmana ulaşım zorluklarının ve yükselen döviz cinsinden borçların perakende ve tüketici ürünleri sektöründe finansal esnekliği sınırlayacağını vurguladı.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), dün yayınladığı 'Ara Ekonomik Görünüm Tahminleri Mart 2019' raporunda, Türkiye için 2019 yılı GSYH beklentisini aşağı yönlü revize etti. Türkiye'nin 2019 GSYİH beklentisini eksi yüzde 0,4'ten eksi yüzde 1,8'e indirdi. Raporda, "Zayıf güven, şirketlerin yüksek borç servis yükü, sıkı para politikası ve Euro Bölgesi piyasalarındaki zayıf talep yurt içi ve dış talep üzerinde baskı yaratıyor" denildi.
Gördüğünüz gibi, Türkiye ekonomisi battıkça batıyor. Bugüne kadar uygulanan, AKP iktidarının ise kamçısız bir şekilde 17 yıldır uyguladığı kapitalist ekonomi politikaları yaşanan tablonun asıl nedenidir.
Artık ciddi bir değişime ihtiyaç var. Hani diyorlar ya, "yapısal reformlara ihtiyaç var."
En büyük yapısal reform; kapitalist ekonomiden tamamen vazgeçip, Rusya ve Çin gibi ülkeleri ayağa kaldıran, dünyada yeniden söz sahibi yapan Milli Ekonomi Modeli'ni acilen hayata geçirmektir. Bu da ancak, Modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ı devletiyle, milletiyle baş tacı etmekle mümkündür. Yerel seçimler inşallah bunun ilk adımı olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025