"O ne dedi, bu ne dedi?" diyerek, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'ye muhatap olanlar, ona yaldızlı laf yetiştirmeğe çalışanlar, acaba kendileri de bir anlam da Fransız kalmıyor mu? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy'nin, Ermenistan'dan seçim yatırımı olacak şekilde Türkiye'ye tavsiyelerde bulunması üzerine kendisini muhatap alıp, "Önce sen kendine tavsiyede bulun, bir de kendine çeki düzen ver. Eğer büyük düşünmüyor da kalkıp küçücük, daracık bir şeyle, sadece ekonomik imkânlarının haklı olduğu noktasından hareketle böyle bir tavrın içerisine giriyorsan, kusura bakma, Türkiye öyle kolay yutulacak bir lokma değildir" demesi Türk dış politikasında ne kadar anlamlıdır? Erdoğan'ın, "Devlet adamlığına Fransız" diye nitelediği Sarkozy'e sert mesajlar vermesi, uluslararası ilişkiler zemininde ne kadar doğrudur? Bunu birileri açıklamalıdır. Amigo mantığının dış politikada yeri yoktur. Dış politikada çıkarların korunması, bir de çelişmesi vardır. Bana sorarsanız, yapılan çıkış külli yanlıştır. Nedeni açık? Bu zeminde duygusal olmak, iç politika malzemesi vererek dalaşmak devlet adamları için bir züldür, bir alçalmadır ve de bir düşkünlük ifadesidir. "Önce sen kendine tavsiyede bulun" demek bile büyük bir yanılgının, yanılsamanın lâfzî ifadesidir. Dış politikada yanlış tutumu yanlışla savunamazsınız. Örneğin, hele ki bu sözünüzde ısrarcı olursanız, bunun bir diğer anlamı ise zımnen Ermeni soykırımını önceden kabullenmek demektir. Göreceli olarak bunun anlamı "Fransa olarak siz de Cezayirlilere soykırım uyguladınız" demeyi çağrıştırır ki, son derece yanlıştır. Bir de bunu açıkça ifade etmeye kalkarsanız, bunun anlamı "yandım keten helvadır". Bunları iç politikada konuşabilirsiniz, bu sözcükleri muhataplarınız için iç siyasette sarf edebilirsiniz, ama konu dış politika olunca durup düşünmeniz, lazım. Şimdi, eğri oturup, doğru konuşalım. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devletinin kesintisiz devamıdır. Onların bizlere devrettiği sorunlar tartışmasız bizim de sorunlarımızdır. Devletlerin ardıllık ilkesine göre durum tartışmasız böyledir. Hiç yüksünmenize gerek yok, atalarımız bizlerin yüzlerini kızartacak, hesap veremeyeceğimiz "soykırım" gibi yüz kızartıcı insanlığa karşı işlenen bir suçu bizlere miras bırakmamışlardır. 1915 olayları bir soykırım değildir. Mesele çokça söylenildiği gibi bir "Ermeni Sorunu" da değildir. Konuyu böyle ortaya koyarsanız, yanılırsınız. Bunun anlamı Ermenilerin de bir "Türk Meselesi" vardır, demektir. Son derece yanlıştır. Peki, konu nedir? Konu, Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Devleti arasında geçmişten günümüze intikal eden bir ihtilafın günümüzde hâlâ vuzuha kavuşturulmamış olması gerçeğidir. İrdelenmesi gereken olaylar ise Osmanlı Devletinde Türk ve Ermeni toplumları arasında çeyrek asırdan fazlaca yaşanan "toplumlararası çatışmalar" (inter communal conflicts)'dır. Şimdi, demem o dur ki, sakın ola "Sarkozy'ye takılıp kalmayın, yoksa ülke meselelerine Fransız kalırsınız." Dış politikayı da ehline bırakın, onların ayağına gem vurmayın!
Prof. Dr. Esat Arslan / diğer yazıları
- Meclis Muhafız Taburu / 03.01.2012
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011
- Durup, anlamak / 30.12.2011
- AUK'a bir öneri de benden / 27.12.2011
- İflas eden sıfır sorun politikası / 22.12.2011
- Tarihten ders almak ya da almamak / 16.12.2011
- Neden Vizyoner' / 13.12.2011
- Varlık Vergisi Kanunu'nun 69. Yılı / 06.12.2011
- Rû Be Rû / 02.12.2011
- Turpun Büyüğü Heybede / 29.11.2011
- Dersim 1937-38 / 26.11.2011