Yılmaz Karakoyunlu'nun filminin TRT'de yayınlandığının ertesi günü uydudan Fransız kanalı TV 5'i seyrediyoruz. (13 Ekim 2001)
Diyarbakır'ı, Nevruz kutlamalarını gösteren bir "belgesel". Program AB Komisyonun sponsorluğunda ve Diyarbakır SÖZ TV'nin işbirliği ile çekilmiş.
Belgesel Fransızca ama Öcalan göbeğini kaşıyarak Türkçe konuşuyor: "Suriye ve Türkiye bölgedeki su sorununu, PKK'yı gözardı ederek çözümleyemez".
Nevruz kutlamalarında lâstik yakıp lülülü çekenlerden bir kız çevresini saran yabancı TV ekiplerine Türkçe "Bu da bizim bayramımız, onların 19 Mayısı, 23 Nisanı varsa bizim de Nevruzumuz var" diyor.
Halbuki bu seneki Nevruz'da TRT kutlamaların "olaysız" geçtiğini söylemişti.
Daha nasıl "olay" bekliyorsunuz?
TRT'nin Helsinki sürecine katkıları bununla da bitmiyor. Yalçın Küçük'ün sitayişle bahsettiği değerli kompozitörlerimizden Fazıl Say, tesçilli vatan haini (12 .1 2001 bu köşedeki yazımız) Nazım Hikmet Borjenski'nin (Polonyalı dedesi dolayısı ile aldığı Sovyet pasaportundaki soyadıdır), şiirlerini besteliyor. Yine Yalçın Küçük'ün sık sık bahsettiği Sertab Erener ile Genco Erkal seslendiriyorlar. Yetmiyor, TRT korosu da bu doyumsuz "performansa" eşlik ediyor.
Yine yetmiyor, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Kültür Bakanlığı Çok Sesli Korosu da katkıda bulunuyor. Bu inanılmaz! "performansı" ayakta alkışlayan devlet ricali; Nâzım Hikmet'in Atatürk zamanında hapse atıldığını ve ona yazdığı mektuba Atatürk'ün cevap bile vermediğini hatırlamıyor. Bilmiyor. Mütareke basını sayesinde Nâzım'ı kahraman olarak algılıyor, onun Kore'de savaşan Mehmetçiğe "Teslim ol" çağrısı yaptığını unutuyor.
Tesadüf bu ya, tam da bu arada Aydın Doğan Vakfı, 2002 Büyük Ödülünün konusunu açıklıyor, "Türk Bestecileri arasında Klâsik Batı Müziği beste yarışması"..
Şimdi benimle, bu ödülü Fazıl Say'ın Nazım Hikmet bestesiyle kazanacağı konusunda bahse giren var mı?
TV 5 Kuzey Irak'taki Atruş Kampını gösteriyor. Atruş'ta PKK militanları eğitiliyor. Çadırlarda Kürtçe eğitim yapılıyor. Öğretmen hanım "İşbirliği yapmamız imkânsız" diyor.
Amerika ve İngiltere Bin Lâdin'in görüntülerinin kendi ülkelerinde televizyonlardan gösterilmesine ambargo koyup, sansür uyguluyor, terörü kınıyorlar. Ama AB Komisyonu TV 5 'e çektirdiği "belgesel"de Türkiye'nin teröristini açıkça konuşturuyor, PKK'nın propagandasına çanak tutuyor.
Teröre karşı NATO'nun 5'inci maddesi işletiliyor ama PKK'nın yayın organı MED-TV halâ Avrupa'lı bir NATO ülkesinden yayın yapıyor.
AB'nin genişlemeden sorumlu başkan yardımcısı Verhaugen "ya Kıbrıs Rum kesimini alacağız, ya da kimseyi" diyor.
Şantajı; Türkiye'nin teröristini diplomatik pasaportla Afrikaya kaçıran NATO üyesi Yunanistan yapıyor. İlk alınacağı ifade edilen Rum kesimi ise; NATO'nun eski komutanlarından General Wesley Clark'ın 14 Eylül günü CNN'e söylediklerine göre "Teröristlerin Avrupa ve ABD'ye geçişte kullandıkları başlıca transit merkezi"dir. CIA Başkanı James Woolsey'e göre ise : "Terör finansmanın aklamada en kötü şöhretli ülke, Kıbrıs Rum Devleti'dir." (19 Eylül tarihli İtalyan La Republica Gazetesi) Wolseley devam ediyor; "Brüksel'deki dostlarımıza, 'Adaya gidin ve Bin Ladin'in paraları konusunda bildiklerini bize bildirmedikçe 400 yıl da bekleseler AB'ye giremeyeceklerini söyleyin' dedik.''
Bush "teröre yardım ve yataklık eden ülkeler cezalandırılacak" demişti.
11 Eylül saldırısının hazırlık çalışmalarının Almanya'daki bir hücre evinde yapıldığı artık kanıtlanmış gibidir.
Almanya ve Rum Kesimi ile beraber MED'TV'ye yataklık yapan Nato müttefiki de cezalandırılacak mı?
Ve Türkiye bunca ikiyüzlülüğe rağmen hâlâ "bu" AB'ye girmek için can mı atıyor?
Türkiye'de ülkeyi "uyum ve istikrar içinde" yönetenler; ABD ve AB'nin, teröristi farzı-ı muhâl "bordo berelilere" yakalattıktan sonra Türkiye'yi kullanılmış bir ameliyat eldiveni gibi çöplüğe atacağını hâlâ mı göremiyorlar?
"Bizim için değiştiği ifade edilen" TRT, SÖZ TV ve Öcalan'la 1996'daki furyada röportaj yaparken ona "Abdullah Bey" diye hitabetmeye özen gösteren sair zıpçıktıların program yaptığı özel televizyon kanalları acaba aynı kolyenin kopup dağılan taneleri midir?
O halde PKK ve Öcalan muhipliği sâbit Deutsche Welle ile BBC'nin Türkçe yayınlarının yasalara aykırı olarak Türkiye'ye aktarılmasının engellenmesi kararına karşı mahkemeye iptal davası açan RTÜK Başkanı Kayış acaba o kopan taneleri birleştiren ip mi oluyor?
Diyarbakır'ı, Nevruz kutlamalarını gösteren bir "belgesel". Program AB Komisyonun sponsorluğunda ve Diyarbakır SÖZ TV'nin işbirliği ile çekilmiş.
Belgesel Fransızca ama Öcalan göbeğini kaşıyarak Türkçe konuşuyor: "Suriye ve Türkiye bölgedeki su sorununu, PKK'yı gözardı ederek çözümleyemez".
Nevruz kutlamalarında lâstik yakıp lülülü çekenlerden bir kız çevresini saran yabancı TV ekiplerine Türkçe "Bu da bizim bayramımız, onların 19 Mayısı, 23 Nisanı varsa bizim de Nevruzumuz var" diyor.
Halbuki bu seneki Nevruz'da TRT kutlamaların "olaysız" geçtiğini söylemişti.
Daha nasıl "olay" bekliyorsunuz?
TRT'nin Helsinki sürecine katkıları bununla da bitmiyor. Yalçın Küçük'ün sitayişle bahsettiği değerli kompozitörlerimizden Fazıl Say, tesçilli vatan haini (12 .1 2001 bu köşedeki yazımız) Nazım Hikmet Borjenski'nin (Polonyalı dedesi dolayısı ile aldığı Sovyet pasaportundaki soyadıdır), şiirlerini besteliyor. Yine Yalçın Küçük'ün sık sık bahsettiği Sertab Erener ile Genco Erkal seslendiriyorlar. Yetmiyor, TRT korosu da bu doyumsuz "performansa" eşlik ediyor.
Yine yetmiyor, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Kültür Bakanlığı Çok Sesli Korosu da katkıda bulunuyor. Bu inanılmaz! "performansı" ayakta alkışlayan devlet ricali; Nâzım Hikmet'in Atatürk zamanında hapse atıldığını ve ona yazdığı mektuba Atatürk'ün cevap bile vermediğini hatırlamıyor. Bilmiyor. Mütareke basını sayesinde Nâzım'ı kahraman olarak algılıyor, onun Kore'de savaşan Mehmetçiğe "Teslim ol" çağrısı yaptığını unutuyor.
Tesadüf bu ya, tam da bu arada Aydın Doğan Vakfı, 2002 Büyük Ödülünün konusunu açıklıyor, "Türk Bestecileri arasında Klâsik Batı Müziği beste yarışması"..
Şimdi benimle, bu ödülü Fazıl Say'ın Nazım Hikmet bestesiyle kazanacağı konusunda bahse giren var mı?
TV 5 Kuzey Irak'taki Atruş Kampını gösteriyor. Atruş'ta PKK militanları eğitiliyor. Çadırlarda Kürtçe eğitim yapılıyor. Öğretmen hanım "İşbirliği yapmamız imkânsız" diyor.
Amerika ve İngiltere Bin Lâdin'in görüntülerinin kendi ülkelerinde televizyonlardan gösterilmesine ambargo koyup, sansür uyguluyor, terörü kınıyorlar. Ama AB Komisyonu TV 5 'e çektirdiği "belgesel"de Türkiye'nin teröristini açıkça konuşturuyor, PKK'nın propagandasına çanak tutuyor.
Teröre karşı NATO'nun 5'inci maddesi işletiliyor ama PKK'nın yayın organı MED-TV halâ Avrupa'lı bir NATO ülkesinden yayın yapıyor.
AB'nin genişlemeden sorumlu başkan yardımcısı Verhaugen "ya Kıbrıs Rum kesimini alacağız, ya da kimseyi" diyor.
Şantajı; Türkiye'nin teröristini diplomatik pasaportla Afrikaya kaçıran NATO üyesi Yunanistan yapıyor. İlk alınacağı ifade edilen Rum kesimi ise; NATO'nun eski komutanlarından General Wesley Clark'ın 14 Eylül günü CNN'e söylediklerine göre "Teröristlerin Avrupa ve ABD'ye geçişte kullandıkları başlıca transit merkezi"dir. CIA Başkanı James Woolsey'e göre ise : "Terör finansmanın aklamada en kötü şöhretli ülke, Kıbrıs Rum Devleti'dir." (19 Eylül tarihli İtalyan La Republica Gazetesi) Wolseley devam ediyor; "Brüksel'deki dostlarımıza, 'Adaya gidin ve Bin Ladin'in paraları konusunda bildiklerini bize bildirmedikçe 400 yıl da bekleseler AB'ye giremeyeceklerini söyleyin' dedik.''
Bush "teröre yardım ve yataklık eden ülkeler cezalandırılacak" demişti.
11 Eylül saldırısının hazırlık çalışmalarının Almanya'daki bir hücre evinde yapıldığı artık kanıtlanmış gibidir.
Almanya ve Rum Kesimi ile beraber MED'TV'ye yataklık yapan Nato müttefiki de cezalandırılacak mı?
Ve Türkiye bunca ikiyüzlülüğe rağmen hâlâ "bu" AB'ye girmek için can mı atıyor?
Türkiye'de ülkeyi "uyum ve istikrar içinde" yönetenler; ABD ve AB'nin, teröristi farzı-ı muhâl "bordo berelilere" yakalattıktan sonra Türkiye'yi kullanılmış bir ameliyat eldiveni gibi çöplüğe atacağını hâlâ mı göremiyorlar?
"Bizim için değiştiği ifade edilen" TRT, SÖZ TV ve Öcalan'la 1996'daki furyada röportaj yaparken ona "Abdullah Bey" diye hitabetmeye özen gösteren sair zıpçıktıların program yaptığı özel televizyon kanalları acaba aynı kolyenin kopup dağılan taneleri midir?
O halde PKK ve Öcalan muhipliği sâbit Deutsche Welle ile BBC'nin Türkçe yayınlarının yasalara aykırı olarak Türkiye'ye aktarılmasının engellenmesi kararına karşı mahkemeye iptal davası açan RTÜK Başkanı Kayış acaba o kopan taneleri birleştiren ip mi oluyor?
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002