Ekonomideki kötü gidişatı görmek için bütçe rakamlarına bakmak yeterlidir.2010 Nisan ayında bütçe açığı geçen yılın aynı ayına oranla yüzde 370,6 artarak 4,5 milyar liraya çıktı.Bütçe açığındaki artış oranlarına bakılırsa hükümetin, zaten yamalı bohça durumunda olan bütçe hedeflerini bile tutturabilmesi pek mümkün gözükmüyor.Dilerseniz hükümetin 2010 yılı bütçe hedeflerini yeniden bir gözden geçirelim.2010 yılı için hedeflenen bütçe giderleri 286,9 milyar lira. 193,3 milyar lira vergi hedefleniyor. Vergi dışı gelir ise 43,5 milyar lira öngörülüyor. Bütçe açığı ise 50,1 milyar lira hesaplanıyor. Vergi dışı gelirler, karlı olan kamu iktisadi kuruluşlarının çoğu satıldığından, ağırlıklı olarak özelleştirmelerden elde edilmektedir. Bu da aslında millete ait olan karlı kurumların satışı anlamına geldiğinden kardan çok zarar anlamındadır.Dolayısıyla Türkiye vergi dışında bir gelire sahip değildir. Yapılan özelleştirmelerin ileriye dönük yansımaları dikkate alındığında aslında bütçe açığı 50,1 milyar lira değil, 93,6 milyar liradır.Bütçe giderlerinin aslan payını faiz ödemeleri oluşturmaktadır ve 58,75 lira gibi oldukça önemli bir meblağdır. Hükümetin vatandaşa ayırdığı sosyal güvenlik harcaması ise sadece 11 milyar liradır. Yani tefecilere ayrılan para, vatandaşın sosyal güvenliğine ayrılan paradan 5 kat daha fazladır.Üstelik bu faiz ödemesi, faiz borcunu kapatmamaktadır. Kalan faiz borcu ise ana paraya dahil olmakta ve borçlarımız katlanarak artmaktadır.Faiz yükü Türkiye'nin büyük bir kamburudur ve sebebi de uygulanan yanlış para politikasıdır.Türkiye yıllardan beri senyoraj gelirini, yani para basma hakkını bir kenara koymuş ve borçlanma yolunu tercih etmiştir. İşte faiz bu borçlanma politikasının bir ürünüdür.Türkiye bu kadar zamandır finans kaynağı olarak emeği ve üretimi karşılığı bastığı kendi milli parasını kullansaydı ne bu kadar borç olurdu ne de bu kadar faiz yükü.Maliyetsiz paramızı devre dışı bıraktık, maliyetli borç parayı baş tacı ettik, şimdi de onun ağır faturasını ödeyip duruyoruz.Halbuki borçlanmayı değil de senyorajı devreye koyduğumuzda bu 60 milyara yakın faiz ödemesi her sene kasamızda kalacaktı.Bu parayı 11 milyar liralık sosyal güvenlik harcamasıyla birleştirdiğimizde birçok sosyal devlet politikası hayata geçirilemez mi?Sadece bu adım bile Türkiye'de birçok problemi çözecektir.Bir düşünelim, bu para tefecinin değil de vatandaşın cebine girdiği vakit, piyasada tüketim olarak karşımıza çıkacaktır. Türkiye'de paranın bir yılda ortalama 16 defa el değiştirdiği hesaba katıldığında sadece bu 60 milyar liralık para 960 milyarlık bir işlem hacmi oluşturacaktır. Yani bugünkü milli gelir kadar. Diğer bir ifadeyle milli geliri ikiye katlamış oluyoruz.Bunun anlamı, bu kadar tüketim, bu kadar genişleyen pazar ve bu kadar üretim demektir. Ekonominin bir anda canlandığını görürsünüz. Alınan ekstra vergi de cabası? Biz sadece faize giden paradan yola çıktığımızda bu sonuca ulaşıyoruz, bir de Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli'ndeki dahiyane para politikasını hayata geçirirsek, Türkiye'nin kainat devleti olmasının hiç de hayal olmadığını görürüz.Ekonomide taşlar yerli yerine oturduğunda, gedikler tıkandığında aslında problem gibi gözükenlerin sadece hayalden ibaret olduğunu göreceksiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025