Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'a yapılan saldırıların bugün yeni versiyonlarına şahit oluyoruz.
Türkiye'nin, iftiralarıyla, yargısız infazlarıyla nam salmış olan medya basın organları, "devam etmekte olan bir dava süreci hakkında yönlendirici haber yapmanın yasalarımıza göre suç olduğunu" bile bile milleti kandırmaya devam ediyor.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 288'inci maddesine göre, "Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunmak" suç kabul edilmiştir.
Kanunda bu suç, "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" olarak belirtilmektedir.
Gerek hukukumuzda, gerek Birleşmiş Millet İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde (madde 11/1), gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde "masumiyet karinesi" denilen bir kavram vardır. Buna göre, "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." (Anayasa 38'inci madde 4. fıkra)
Uluslararası mahkemelerde bu ifade, "masumdur" şeklindedir.
2 yılı aşkındır süren bir davada, özellikle de sona gelinmişken, olay karar aşamasına yaklaşmışken, böyle kamuoyunu yanıltıcı ve adil yargılanmayı etkileyici bir şekilde basın ve medya yoluyla haber servis etmek, maksadı belli olan, adalete güvenmeyip çareyi dalkavuklukta arayan bir zihniyetin tavrıdır.
Davanın içeriğine girerek aynı hatayı yapmak istemiyorum ama kamuoyuna yalan ve iftiralarla lanse edildiği için bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Dava, sözleşmelerle temeli atılmış bir ticari faaliyetin neticesinde yaşanan anlaşmazlık sebebiyle ortaya çıkan bir "alacak-verecek" meselesidir. Prof. Dr. Haydar Baş, ticari faaliyeti finanse eden ve ihtilaf neticesinde alacaklı olan taraftır. Yargısız infaz yapan medya-basın organlarına soruyorum, alacağını istemek, takip etmek ne zamandan beri yağmacılık oluyor?
Prof. Dr. Baş'ı 1984 yılından beri tanıyan bir insan olarak söylüyorum ki, kendisi hukukun dışına bir nebze bile çıkmadığı gibi, yanındakilere ve bizlere de hukukun dışına asla çıkmamamız gerektiğini hep tavsiye etmiştir.
Ama bu, hakkını aramamak, takip etmemek anlamına da gelmemektedir.
Şu söz ona aittir: "Haklı ol, haklıyla ol, Hak'la ol, hakkına sahip çık, hakkını aramaz, sahip çıkmazsan, hakkına karşı en büyük haksızlığı yapmış olursun."
Sayın Baş, bu hak arama ve hakkına sahip çıkmayı da "hukuk içinde" yapılmasını istemektedir. Sayın Baş, hukuku çok iyi bilmektedir, hukukçularla sürekli istişare halindedir ve hukuka verdiği değer sebebiyle gençlere hukukçu olmayı tavsiye etmektedir.
Prof. Dr. Baş'a iftira atanlar, ticari faaliyet başlamadan önceki mal varlıklarını ortaya koymak zorundalar. Prof. Dr. Baş'ın desteğiyle mal ve para sahibi oldular, "ekran yüzü" haline geldiler, şimdi geldikleri seviyesizliğe, yaptıkları suçlamalara bakın.
Prof. Dr. Baş'a dün bu tür suçlamaları, iftiraları bugün FETÖ ismiyle anılan Fetullah Gülen ve grubu yapmaktaydı. Her türlü hukuksuzluğu devreye koyarak Sayın Baş'la uğraştılar, ona zarar vermek istediler.
Sayın Baş, dün yayınladığı mesajda bu süreci şöyle anlatıyor:
"20 senelik siyasi ve akademik hayatı boyunca Türk Milletinin birliği, devletin bekası, Atatürk ilkelerinin ve inkılâplarının yaşatılması için çalıştım. Genel Başkanı olduğum Bağımsız Türkiye Partisi'nin bu gayeler istikametinde program yapmadığı il ve ilçe kalmamıştır. Bu süreçte dava dosyaları 20 bin sayfaya ulaşan iftira ile dolu oyunlara alet edilmek istendik. Hepsinden alnımızın akı ile çıktık."
Yani dün Sayın Baş'la uğraşanlar, ABD'nin maşası olan FETÖ'ydü. Sebebi de Prof. Dr. Baş'ın, bir işgal projesi olan ve 15 Temmuz'da darbe girişimine dönüşen dinlerarası diyalog faaliyetlerine karşı olmasıydı. Peki, bugünkülerin derdi ne?
Prof. Dr. Baş'ın, FETÖ'cüleri rahatsız eden birlik ve beraberlik, milli devlet, sosyal devlet, milli ekonomi, Atatürk, Türk milleti duruşunda hiçbir değişiklik olmadı. Hatta siyasilerimiz, başta ABD ve AB olmak üzere birçok kapının yüzümüze kapandığı bir dönemde, Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli anahtarıyla açtığı BRICS kapısına sığınıyorlar.
Demek ki başta medya-basın organları içinde
olmak üzere kripto FETÖ'cüler kol geziyor. Ki dün FETÖ'cülerin attığı iftiraların benzerlerini ortaya
koyuyorlar.
Doların bugün küresel ellerle 7 TL'ye çıkartılmak istendiği bir atmosferde, Prof. Dr. Baş'a atılan bu iftiraların asıl hedefi Türkiye'dir, Türk milletidir. Çünkü Türkiye'yi ekonomik girdabın içinden kurtaracak tek formül Prof. Dr. Baş'ın elindedir.
Prof. Dr. Baş'ın sözleriyle bitirelim:
"Biz ömrümüzü adadığımız Türk milleti ve devleti için yapmak istediklerimiz ile zaten gözler önünde ve gönüllerdeyiz. Devam eden yargı süreci esnasında tutanakları yayınlayan siteler için gerekli yargı süreci başlatılacaktır. Türk adaletine güvenimiz tamdır."
Türkiye'nin, iftiralarıyla, yargısız infazlarıyla nam salmış olan medya basın organları, "devam etmekte olan bir dava süreci hakkında yönlendirici haber yapmanın yasalarımıza göre suç olduğunu" bile bile milleti kandırmaya devam ediyor.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 288'inci maddesine göre, "Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunmak" suç kabul edilmiştir.
Kanunda bu suç, "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" olarak belirtilmektedir.
Gerek hukukumuzda, gerek Birleşmiş Millet İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde (madde 11/1), gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde "masumiyet karinesi" denilen bir kavram vardır. Buna göre, "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." (Anayasa 38'inci madde 4. fıkra)
Uluslararası mahkemelerde bu ifade, "masumdur" şeklindedir.
2 yılı aşkındır süren bir davada, özellikle de sona gelinmişken, olay karar aşamasına yaklaşmışken, böyle kamuoyunu yanıltıcı ve adil yargılanmayı etkileyici bir şekilde basın ve medya yoluyla haber servis etmek, maksadı belli olan, adalete güvenmeyip çareyi dalkavuklukta arayan bir zihniyetin tavrıdır.
Davanın içeriğine girerek aynı hatayı yapmak istemiyorum ama kamuoyuna yalan ve iftiralarla lanse edildiği için bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Dava, sözleşmelerle temeli atılmış bir ticari faaliyetin neticesinde yaşanan anlaşmazlık sebebiyle ortaya çıkan bir "alacak-verecek" meselesidir. Prof. Dr. Haydar Baş, ticari faaliyeti finanse eden ve ihtilaf neticesinde alacaklı olan taraftır. Yargısız infaz yapan medya-basın organlarına soruyorum, alacağını istemek, takip etmek ne zamandan beri yağmacılık oluyor?
Prof. Dr. Baş'ı 1984 yılından beri tanıyan bir insan olarak söylüyorum ki, kendisi hukukun dışına bir nebze bile çıkmadığı gibi, yanındakilere ve bizlere de hukukun dışına asla çıkmamamız gerektiğini hep tavsiye etmiştir.
Ama bu, hakkını aramamak, takip etmemek anlamına da gelmemektedir.
Şu söz ona aittir: "Haklı ol, haklıyla ol, Hak'la ol, hakkına sahip çık, hakkını aramaz, sahip çıkmazsan, hakkına karşı en büyük haksızlığı yapmış olursun."
Sayın Baş, bu hak arama ve hakkına sahip çıkmayı da "hukuk içinde" yapılmasını istemektedir. Sayın Baş, hukuku çok iyi bilmektedir, hukukçularla sürekli istişare halindedir ve hukuka verdiği değer sebebiyle gençlere hukukçu olmayı tavsiye etmektedir.
Prof. Dr. Baş'a iftira atanlar, ticari faaliyet başlamadan önceki mal varlıklarını ortaya koymak zorundalar. Prof. Dr. Baş'ın desteğiyle mal ve para sahibi oldular, "ekran yüzü" haline geldiler, şimdi geldikleri seviyesizliğe, yaptıkları suçlamalara bakın.
Prof. Dr. Baş'a dün bu tür suçlamaları, iftiraları bugün FETÖ ismiyle anılan Fetullah Gülen ve grubu yapmaktaydı. Her türlü hukuksuzluğu devreye koyarak Sayın Baş'la uğraştılar, ona zarar vermek istediler.
Sayın Baş, dün yayınladığı mesajda bu süreci şöyle anlatıyor:
"20 senelik siyasi ve akademik hayatı boyunca Türk Milletinin birliği, devletin bekası, Atatürk ilkelerinin ve inkılâplarının yaşatılması için çalıştım. Genel Başkanı olduğum Bağımsız Türkiye Partisi'nin bu gayeler istikametinde program yapmadığı il ve ilçe kalmamıştır. Bu süreçte dava dosyaları 20 bin sayfaya ulaşan iftira ile dolu oyunlara alet edilmek istendik. Hepsinden alnımızın akı ile çıktık."
Yani dün Sayın Baş'la uğraşanlar, ABD'nin maşası olan FETÖ'ydü. Sebebi de Prof. Dr. Baş'ın, bir işgal projesi olan ve 15 Temmuz'da darbe girişimine dönüşen dinlerarası diyalog faaliyetlerine karşı olmasıydı. Peki, bugünkülerin derdi ne?
Prof. Dr. Baş'ın, FETÖ'cüleri rahatsız eden birlik ve beraberlik, milli devlet, sosyal devlet, milli ekonomi, Atatürk, Türk milleti duruşunda hiçbir değişiklik olmadı. Hatta siyasilerimiz, başta ABD ve AB olmak üzere birçok kapının yüzümüze kapandığı bir dönemde, Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli anahtarıyla açtığı BRICS kapısına sığınıyorlar.
Demek ki başta medya-basın organları içinde
olmak üzere kripto FETÖ'cüler kol geziyor. Ki dün FETÖ'cülerin attığı iftiraların benzerlerini ortaya
koyuyorlar.
Doların bugün küresel ellerle 7 TL'ye çıkartılmak istendiği bir atmosferde, Prof. Dr. Baş'a atılan bu iftiraların asıl hedefi Türkiye'dir, Türk milletidir. Çünkü Türkiye'yi ekonomik girdabın içinden kurtaracak tek formül Prof. Dr. Baş'ın elindedir.
Prof. Dr. Baş'ın sözleriyle bitirelim:
"Biz ömrümüzü adadığımız Türk milleti ve devleti için yapmak istediklerimiz ile zaten gözler önünde ve gönüllerdeyiz. Devam eden yargı süreci esnasında tutanakları yayınlayan siteler için gerekli yargı süreci başlatılacaktır. Türk adaletine güvenimiz tamdır."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025