Kişilik hak ve mahremiyetine bizim kadar önem veren, saygı duyan, riayet eden bir başka toplum çok zor bulunur. Hele bunun batı dünyasında hayali bile söz konusu olamaz.
Hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun kapımızı çalan, bizim "Tanrı misafirimizdir" onun canı, malı, ırzı bizim sorumluluğumuz altındadır.
İnsan olarak merak etsek dahi inancımız, düşüncemiz, örfümüz, geleneğimiz, ahlâkımız ve aldığımız terbiyemiz gereği başkalarının özel ve gizli dünyalarına el atmayız.
Ama bütün bunlara rağmen birileri varlık sebebini ve yaşam felsefesini mesela, Verhaugen ve Karen Fogg gibi bizim yokluğumuz üzerine bina edenlerin tamamıyla bizim aleyhimize olan düşünceleri, planları ve bunlara ait uygulamaları da bir özel hayat ve mahremiyet olarak kabul etmek mümkün değildir.
Eskiden "casusluk" diye bir şey vardı. Yakayı ele verdi mi kellesi giderdi. Biz kimsenin kellesine talip değiliz. Hiç değilse kendi canımızı, malımızı, ırzımızı yani devletimizi ve vatanımızı korumasını bilelim.
Düşmanın belindeki silah tamam da. Eğer o silah elinde ve parmak tetikte bana çevrilmesin de ötesinde anlıma dayanmışsa, bu artık o düşmanın özel hayatı olmaktan çıkar ve benim özel hayatımı da değil, varlığımı ilgilendirir.
Batılı sivil, resmi, askeri ajanların gizlenme ihtiyacı duymadıkları bir dönemde her nasılsa internet sayfalarında unuttukları bazı bilgileri, onların özel hayatı olarak algılamak biraz da onlarla ne kadar iç içe olduğumuzu gösterir. Bunun bir başka izahı olamaz.
Yıllardan beri haklı-haksız bir sivil anayasa münakaşası hep yapılagelmiştir. Niyesini bilmem ama biz bunu beceremedik. Ama helâl olsun... Elin oğlu öylesine beceriyor ki... Senin sormana da, öğrenmene de, düşünmene de, anlamana da fırsat vermeden beceriyor.
Adam bu kadar etkili, yetkili ve sen de bu kadar teslim olduktan sonra hangi hak ve selahiyetle onların bazı bilgileri günü gelmeden açıklarsın... Bu aynı zamanda "erken ötmek" demektir ki bu da kelle götürür.
Bu aynı zamanda "yavuz hırsız" oyunudur ki malı çalınca da ev sahibi her zaman suçludur. Ayrıca ev sahibinin bu kadar sahipsiz ve yalnız bırakıldığını da düşünürsek "hırsızın hiç mi suçu yok" deme hakkına da sahip olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Şu gelişen teknoloji ile bütün duvarlar, sınırlar yıkılırken, bütün perdeler indirilirken içerdekiler dışarı, dışardakilerin içeri fırladığı bir dönemde "özel hayat" ne kadar özeldir?
Özel hayattan kastınız "özelleştirilmiş", yani devleti elinden alınmış ve bazı özel kişilere devredilmiş olmak ise elbette buna itiraz mümkün olmaz.
Zaten AB üyeliği için bize, konumumuz ve misyonumuz gereği çok özel bir muamele yapılmıyor mu?
Hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun kapımızı çalan, bizim "Tanrı misafirimizdir" onun canı, malı, ırzı bizim sorumluluğumuz altındadır.
İnsan olarak merak etsek dahi inancımız, düşüncemiz, örfümüz, geleneğimiz, ahlâkımız ve aldığımız terbiyemiz gereği başkalarının özel ve gizli dünyalarına el atmayız.
Ama bütün bunlara rağmen birileri varlık sebebini ve yaşam felsefesini mesela, Verhaugen ve Karen Fogg gibi bizim yokluğumuz üzerine bina edenlerin tamamıyla bizim aleyhimize olan düşünceleri, planları ve bunlara ait uygulamaları da bir özel hayat ve mahremiyet olarak kabul etmek mümkün değildir.
Eskiden "casusluk" diye bir şey vardı. Yakayı ele verdi mi kellesi giderdi. Biz kimsenin kellesine talip değiliz. Hiç değilse kendi canımızı, malımızı, ırzımızı yani devletimizi ve vatanımızı korumasını bilelim.
Düşmanın belindeki silah tamam da. Eğer o silah elinde ve parmak tetikte bana çevrilmesin de ötesinde anlıma dayanmışsa, bu artık o düşmanın özel hayatı olmaktan çıkar ve benim özel hayatımı da değil, varlığımı ilgilendirir.
Batılı sivil, resmi, askeri ajanların gizlenme ihtiyacı duymadıkları bir dönemde her nasılsa internet sayfalarında unuttukları bazı bilgileri, onların özel hayatı olarak algılamak biraz da onlarla ne kadar iç içe olduğumuzu gösterir. Bunun bir başka izahı olamaz.
Yıllardan beri haklı-haksız bir sivil anayasa münakaşası hep yapılagelmiştir. Niyesini bilmem ama biz bunu beceremedik. Ama helâl olsun... Elin oğlu öylesine beceriyor ki... Senin sormana da, öğrenmene de, düşünmene de, anlamana da fırsat vermeden beceriyor.
Adam bu kadar etkili, yetkili ve sen de bu kadar teslim olduktan sonra hangi hak ve selahiyetle onların bazı bilgileri günü gelmeden açıklarsın... Bu aynı zamanda "erken ötmek" demektir ki bu da kelle götürür.
Bu aynı zamanda "yavuz hırsız" oyunudur ki malı çalınca da ev sahibi her zaman suçludur. Ayrıca ev sahibinin bu kadar sahipsiz ve yalnız bırakıldığını da düşünürsek "hırsızın hiç mi suçu yok" deme hakkına da sahip olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Şu gelişen teknoloji ile bütün duvarlar, sınırlar yıkılırken, bütün perdeler indirilirken içerdekiler dışarı, dışardakilerin içeri fırladığı bir dönemde "özel hayat" ne kadar özeldir?
Özel hayattan kastınız "özelleştirilmiş", yani devleti elinden alınmış ve bazı özel kişilere devredilmiş olmak ise elbette buna itiraz mümkün olmaz.
Zaten AB üyeliği için bize, konumumuz ve misyonumuz gereği çok özel bir muamele yapılmıyor mu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010