Pandemi nedeni ile eve tıkılınca dünyada yaşananları ve yeni teknolojileri izleme fırsatını bulduk.
Öyle ki, "Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" sözünün altındaki gerçeği anlamamışız, anlamaktan kaçınmışız.
Oysa pandemi ile birlikte uzay çağının kapıları açılıvermiş. Bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz her yönü ile farklı bir dünyaya hazırlıksız yakalanmışız.
Uzay çağı başlamış, biz sınıfta kalmışız.
Strateji mühendisleri olan ülkeler, kapalı kapılar ardında teknoloji devriminin nimetlerini hazırlamışlar. Her şeyi el değmeden hallettikleri akıllı teknoloji ile donatmışlar. Kendilerini korumak adına önceliklerini yeniden belirlemekte zorlanmıyorlar. Çalışma hayatı bir süreliğine dursa bile eğitim, sağlık, üretim ve dağıtım ağları durmayacak. Okulda ve evde zaten bilgisayar çağının çocukları olanlar kolay bir adaptasyon süresi geçirirken, anne ve babalar oyun dışı kalmışlar bile…
Görünen o ki, uzay çağının başladığı bu pandemi döneminde aşı bulunsa bile dünya hiçbir zaman eskisi gibi olamayacak. Bu korku sarmalının getirdiği etki; beraberinde sosyal, kültürel ve sağlık konusunda çeşitli olumsuzlukları beraberinde sürükleyecek.
Bizim gibi bütçesini binalara, köprülere, yollara, saraylara, camilere, lüks harcamalara gömen ülkeler, her biri çıkar odaklı yatırımlar nedeni ile devletin zorunlu eğitim sektörünün ihmal edildiğini yeni yeni fark ediyorlar. Akıllı okullar, akıllı sınıflar, her yer okuldur diyen eğitimci kitleleri mobilize eğitimler, dijital eğitimler yeterli değil. Eğitimcinin eğitimi bile ihmal edilmiş
2000 yılının başında duyulmaya başlayan bu sessiz devrim; büyük bir zaman dilimini boşa harcadığımızı pek çok alanda hatırlatıyor.
Bugün geldiğimiz noktada bilgisayarların dünyasını tanımayan, onun sağladığı imkânları kullanamayan bir kuşağın, dünya üzerindeki yararlılık sorgulaması son derece doğallaştı. Her şeyin farkında olabilmek için bilgi ve teknolojiden yararlanmak zorunda olduğumuzu unuttuk...
* * *
Neden sınıfta kaldığımız sorusuna gelince;
Eğitimi geliştirmek adına alınan pek çok önemli karar uygulanamadı. Kararsız kalındı. Fatih Projesi bile tamamlanmadığı için öğrenciler bir bilgisayara, veya tablete kavuşamadı. Okullarda ücretsiz internet uygulamaları prototip aşamasından yukarı çıkamadı. Devlet okulları özel okullar ile rekabet edemedi. Ne demekse önlerine bir unvan eklenerek dini ağırlıklı okullara dönüştü. Akıllı tahtalar bile hayal oldu. Sınıfa bir bilgisayar bir yazıcı koyan, projeksiyon takan dijital devrimi tamamladığını zannetti. Öğretmenler bu konuda eğitilemedi. Yeterince ücretlendirilemedi. Öğretmenlerin 'işe' değil, 'okula' gittiği gerçeği, pek çok kez unutuldu. Pek çok çalışmayı, ders dışında gönüllü olarak yaptığı göz ardı edildi. Ders süresinin mesai olmadığı, öğretmenin 24 saatin en az 16 saatinde eğitim ile uğraştığı anlaşılamadı. Verilen üç kuruş zam çok, ek ders ücreti tartışmalı, dijital veya teknolojik eğitim giderleri masraf olarak görüldü.
Anlaşılması gereken şey şudur;
Uzay çağı başlamıştır. "Eğitimde ne kadar kaliteli ve cesur öğretmene sahip iseniz; gelecekte ülke olarak o kadar başarılı olacaksınız."
Cep telefonları haberleşmekten çok oyun, film, mesajlaşma, internet sitelerinde sörf yapmak, müzik dinlemek gibi amaçlar için kullanılıyor. Kalitesi ve işlevi sahibine göre değişiyor.
Bu işte kazanan telefon şirketleri ve telefon satıcıları…
* * *
Düşünmeden edemiyorsunuz.
Sağlıkçılar gecelerini gündüzlerine katarak çalışıyorlar. Sağlığı koruma ve pandemi sürecinde ölümleri azaltma çabasındalar.
Öğretmenler kendi bilgisayarlarından, parasını kendi ödedikleri internet olanaklarından, kendi cep telefonlarından haberleşerek 30-40 kişilik öğrenci guruplarına günün büyük bölümünü oturarak geçirip uzaktan eğitmeye çalışıyorlar.
Sağlıkçılar kadar değerleri yok. Normalde yüz-yüze eğitimde bile sıkıntı var iken, sisteme ulaşma imkânı olmayan öğrencilere nasıl faydalı olacaklar ki?
Tekrar yazıyorum. Uzay çağı başladı…
Sağlıklı ama cahil bir neslin verebileceği tahribatı bir düşünün.
Karnını doyurmaktan, çocuğunu korumaktan vazgeçmiş, geçim derdine düşmüş bir öğretmenin uzay çağı eğitimine ne kadar katkısı olacaktır ki?
Evet, pek çok sektörün ihtiyacı olan "eğitilmiş insan gücü"nü yetiştiren öğretmenler göz ardı edilmiştir. Önce onları korumaya almak, eğitim teknolojilerini arttırmak, kısacası yaşatma zorunluluğu vardır.
Tüm çocukların eğitimde kullanacakları tablet ihtiyacı -özellikle dezavantajlı bölgelerin geri kalmış veya sosyal yeterliliği olmayan mahallelerdeki çocuklar için- bir zorunluluktur. Bu çocuklara eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak gerekiyor. Eğitimcilerin eğitilmesine de ihtiyaç var.
Belediyeler, muhtarlıklar, devlet kuruluşları çevrelerine bedava internet hizmeti vererek, sanayi bölgelerindeki fabrikalar tablet kampanyalarına teşvik edilerek, ülkedeki bütün çocuklara eğitimi ulaştırmanın çabası içinde olurlarsa kısa sürede yol alırız.
Şimdi zaman, Atatürk'ün soğuk bir kış gecesi sofrasındakilerle öğretmenlerin sorunlarını yerinde çözmek için apar topar Kırşehir'e gittikleri zamandır.
Şimdi zaman, öğretmenlere ve onları yetiştirmeye çalışan velilerine yardım etme zamanıdır. Aksi takdirde oluşacak eğitim açığını telafi etmek mümkün olmayacaktır.
Şimdi zaman, uzay çağının kapılarında, yeni bir dünyaya uyum sağlama zamanıdır.
Yoksa geç kalmış olmanın acısını birileri bizden çok fena çıkarır.
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024